YSK ve adalet
KÂBUS gibi bir dört gün yaşadık. YSK’nın malum iptal kararı yüzünden bir de can kaybı oldu olaylarda... YSK’nın ard niyeti yoktu, hele sağcı ya da solcu komplo ulemasının iddia ettiği gibi ortada siyasi bir komplo da söz konusu değildi.
Ama YSK’nın asgariden ‘özensizlik’ denilecek tavrı yüzünden BDP tabanı daha da militanlaştı, toplumdaki etnik ayrışma biraz daha derinleşti maalesef.
Şimdi BDP’liler “yanlış düzeltildi” gibi soğukkanlı açıklamalarla birlikte ‘söke söke aldık’ edasıyla, “bu tepkiler olmasaydı karar düzeltilmezdi” diyorlar.
Halbuki YSK’nın iptal açıklamasında bu adayların “sabıka kaydı”nın bulunduğu belirtiliyordu ama aynı zamanda “memnu haklarının iade edildiğine dair belge bulunmadığı” da ifade ediliyordu. Bu BDP’lilere çözüm için yol gösteren bir işaretti.
Benim YSK’ya eleştirim şudur: YSK bir mahkeme değildir, yargı tarafsızlığıyla çalışan bir idari kuruldur. İptal kararı vermeden ilgili kişilere “memnu hakların iadesi belgeleriniz eksik, tamamlayın” diyebilirdi... Etnik milliyetçiliği besleyen bu gerginlik yaşanmazdı.
Ben YSK’yı bu sakarlığından dolayı şiddetle eleştiriyorum.
Adalet Akademisi
Türkiye Adalet Akademisi’ni ilk defa geçen perşembe günü bir konferans vesilesiyle ziyaret ettim. Akademi Başkanı Sayın Hüseyin Yıldırım’ın nazik davetiyle, stajyer hâkim ve savcılara “Yargının Tarafsızlığı, Adalet ve Siyaset” konulu bir konferans verdim.
Akademi’den çok etkilendiğimi belirteyim.
Akademi’nin bölümlerini geziyoruz... Başkan Hüseyin Yıldırım, içe kapanık yaşayan kişilerin mesleki ufuklarının da daralacağını belirterek şunları söylüyor:
“Hâkim ve savcılarımızın dünyayı tanıyarak, değişik görüşlerle tanışarak, resim, müzik gibi güzel sanat dallarında hobi sahibi olarak yetişmelerini istiyoruz.”
Akademi içinde ressam hâkim ve savcıların eserlerini sergilemeleri için açılan galeriyi gezdim... Hâkim ve savcıların master ve doktora yapmalarının teşvik edildiğini, mesleki incelemeler için Avrupa ülkelerine gönderildiğini öğrendim...
Amaç, kanun ezberciliği yerine, felsefi ve sosyolojik boyutlarıyla hukuku özümseyen hâkim ve savcılar yetişmesini hızlandırmak...
Bunları görmekten nasıl sevindiğimi anlatamam.
Taraflı yargı
Ben konuşmamda, Fransız tarihinden Dreyfus davasını, bizim tarihimizden Yassıada davalarını örnek vererek şu fikri anlattım:
‘Devrimler’ yargıyı kendi ideolojilerine göre kadrolaştırırlar, politize ederler... 27 Mayıs yargıda yaptığı kıyımla ve yerleştirdiği ‘devrimci hukuk’ zihniyetiyle tarafgir hukuk anlayışının çok tipik bir örneğidir.
Fransa’da Yüzbaşı Dreyfus’ü haksız yere “hain” diye mahkûm eden “taraflı mahkeme”nin kararına karşı açılan mücadele Fransız yargısının tarafsızlaşmasının başlangıcı olmuştu...
Ama biz Yassıada yargılamalarına bu tepkiyi gösterememiştik...
Konuşmamda bizdeki taraflı yargı kararlarının tarih ve numaralarını zikrederek örnekler verdim.
Fakat toplumsal ve demokratik gelişmeler dünyanın her yerinde yargıyı tarafsızlaşmaya zorlar. Türkiye 1990’lardan beri bu sürecin sancılarını yaşıyor.
Tarafsız yargı
Peki yargısal tarafsızlık ne demek?
Asla yargının bir taraftan öbür tarafa geçmesi değil; taraflara eşit mesafede durmasıdır.
Yargısal tarafsızlık, hukuki kavramları ideolojik tanımlarla değil, evrensel anlamlarıyla uygulamak demektir.
Cumhuriyet ve laiklik gibi temel kavramları, kurucuların anladığı gibi değil, bugün evrensel hukukun anladığı gibi yorumlamaktır... Ceza hukuku alanında tutuklama gibi kurumları veya TCK’nın 301. maddesini geçmişin alışkanlıklarıyla değil AİHM içtihatlarına göre yorumlamaktır...
Yargıya güvenin ön şartı, tarafsızlıktır.
Konuşmamda akademik literatürden kaynaklar da gösterdim.
Geniş ufuklu, pırıl pırıl genç hukukçulara hitap etmekten onur duydum...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.