Ankara ile Tahran arasında Şam
Şam’daki kanlı gelişmelere ve fasıllarına Ankara ve Tahran nasıl bakıyor? Şam üç başkent için de hayati derecede önemlidir: Tel Aviv, Ankara ve Tahran. Zira Şam’da rejim değişikliği dış politikada eksen kaymasını beraberinde getirecektir. Dolayısıyla bu ülkelerle ilişkisini de sil baştan değiştirecektir. Değişim üç başkentin ve ülkenin kaderini de geleceğini de etkileyecektir.
Dolayısıyla rejimin istikrarı, çökmesi veya zayıflaması her üç başkent için de farklı anlamlara gelecektir. Tel Aviv açısından Suriye olaylarına baktığımızda çok farklı değerlendirmeler göze çarpıyor. Bunlardan birisi şudur: İyi ki Suriye ile barış yapmadık! Yapsaydık tabansız bir barış olacaktı ve Golan’ı kaptırdığımızla kalacaktır! İyot gibi ortada kalacaktık! Dolayısıyla bu değerlendirmeyi yapanlar Suriye rejimiyle varılacak barış anlaşmasının halktan halka gerçekleşmeyeceğini ve rejimden rejime yapılan anlaşmanın da rejimin yıkılmasıyla birlikte sahipsiz kalacağını ima ediyorlar. Elbette ki meseleye böyle bir yaklaşım da Yahudi pragmatizmini gösteriyor. İsrail’de birçok bakış açısı olduğunu söylemiştik. Bunlardan bir diğerine göre, Suriye rejimi varlıksal anlamda İsrail’e bir tehdit içermiyor. Şam rejimi İsrail düşmanlığını taktik düzeyde kullanıyor ve bu düşmanlık sayesinde içeride rejimini konsolide ediyor. Lakin gerçek anlamda bir İsrail düşmanlığı yok. Elini güçlendirmek için Hamas ve Hizbullah’a sahip çıkıyor. Bir zamanlar Türkiye karşısında kart olarak PKK’yı desteklemesi de hatırlanacak olursa Suriye’nin bu elini güçlendirme politikasının boyutları daha iyi anlaşılmış olur. İsrail’in varlığına tehdit içermediği için kimi İsrailliler Beşşar için ‘İsrail Kralı’ ibaresini kullanıyorlar. Rabin de Arafat için benzeri ifadeler kullanmıştır. Suriye rejiminin alacağı yeni şekilde İsrail için tek bir seçenek ürkütücüdür. Cami merkezli yeni bir rejimin kurulması ve bu rejimin ideolojik olarak İsrail’e düşman olmasıdır. Onun dışında iç savaş veya Beşşar’ın iktidarda kalması da zayıflaması da İsrail açısından risk içermez.
¥
Gelelim Ankara’nın pozisyonuna. Ankara, Tunus ve Mısır’dan sonra frene bastı ve Libya ve Suriye’de rejim değişikliğine pek sıcak bakmıyor. Statüko ile değişim arasında mevzileniyor. Halbuki Şam’daki muhtemel bir rejim değişikliği en çok Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eder. Halkıyla bütünleşmiş yeni bir Suriye rejimi İsrail’in korkulu rüyası olduğu kadarıyla Türkiye’nin de en önemli bölgesel müttefiki olur. Patrick Seale’in ifadesiyle eksen kayar ve Suriye tamamen Türkiye eksenine oturur. Bununla birlikte, kimi zaman Türkiye’deki bazı çevreler de İsrail ve ABD gibi ‘bilinen kötü bilinmeyen kötüden hatta iyiden de iyidir’ yaklaşımını benimsiyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin fiili politikası Şam’ı kollamak ve reformlara teşvik etmektir. Bu da El Hayat gazetesinden Velit Şukayr’ın yazısında konu edildiği gibi Şam’ın Ankara’ya soğukluğuna ve muğber olmasına neden olmaktadır. Zira, Şam yönetimi reformlara istekli değildir ve bunun teşvikinden de hoşlanmıyor. Türkiye’nin Şam politikasına dair en sert yazıyı Tahran-Şam ve 8 Mart Bloğu çizgisindeki Lübnanlı yazar Muhammed Nureddin yazdı. Türkiye’yi yakından takip eden yazar Türkiye’nin Şam politikasını Makyavelizm olarak nitelendirdi.
¥
Tahran, Bayreyn’de reform isterken tam tersine ne kendi ülkesinde ne de Suriye’de reform talebini seslendiriyor. Tam aksine, El Hayat gazetesinden Velid Şukayr’in yazdığı gibi (http://international.daralhayat. com/ internationalarticle /258194) Şam’daki gelişmeleri İsrail ve ABD’nin bir komplosu olarak değerlendiriyor. Dolayısıyla meseleye seçici bakıyor ve Bayreyn ile Suriye karşılaştırmasında açıkça çifte standart uyguluyor. Bunu Irak Baası ile Suriye Baas’ına yaklaşımda da ortaya koymuştur. Mesele Bahreyn’e gelince, orada komplo yerine halkın meşru talepleri öne çıkıyor ve yükseliyor. Bahreyn yönetimi ise Bahreyn’deki olayları doğrudan olmasa bile dolaylı olarak komplo olarak nitelendiriyor. Lakin Tahran gibi bu komplonun adresini ABD ve İsrail olarak göstermiyor. Aksine adres olarak bizzat Tahran’a işaret ediyor.
Tahran ne pahasına olursa olsun Suriye’yi kaybetmek istemiyor. Zira Suriye’nin kaybı telafi edilemez bir stratejik kayıptır. Şam düşerse bütün stratejik ve ideolojik kazanımlarını kaybedebilir. Şam’ın kaybı Hizbullah ve Hamas’la ittifakı çökertmezse bile zayıflatır ve lojistik sevkıyatı zorlaştırır. Tahran rejimi şüphesiz Şam rejiminin reformlara yönelmesini bir zafiyet olarak değerlendiriyor ve sonun başlangıcı olarak görüyor. Arapların deyimiyle reformlar yağmur gibidir. Bir topluluğun faydasına iken diğer topluluğun zararına olabiliyor. Aynen Şam’daki gibi. Demek ki Tahran için hem değişim hem de reform seçenekleri makbul değil. Türkiye açısından ise her iki seçenek de Türkiye’nin bölgesel pozisyonunu güçlendirir. Şam’da değişim Ankara’ya (doğrusu İstanbul) çalışıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.