Milli fikir çatısı, ithal fikir çarşısı
Henüz medeniyetimize dair hakikati bulma imkânına sahip değiliz. Bununla beraber, İslam coğrafyasında yaşanan muazzam değişime bakarak gördüklerimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. Bugün ulaşamadığımız hakikatler, istikbalde büyük bir medeniyetin temel taşları olacak. O halde, en uç noktalarda fikir yürütmenin en yapıcı eleştiri biçimi olduğunu düşünebiliriz. Bunu yapıyoruz.
Ezberi bozmak için düşüncenin azami sınırlarını zorlamak gerekiyor.
Neden mi?
Portakal kabuğuna dokunup narenciye üzerine ansiklopedi yazan entelektüel zevattan bahsediyorum.
Bunlar izini aradığımız medeniyetin boşluğuna, dışarıdan ithal ettiklerini yerleştirmeye çalışanlardır.
Kitaba ortasından daldık...
Peşinen belirteyim.
Bu yazının ne siyasi partilerle, ne liderlerle, ne seçimlerle ne de devletle bir alakası yok.
Kendi içimize dönük medeniyet yorumunda, milli fikir çatısından ithal fikir çarşısına dönük bir öz eleştiridir.
Farzı muhal kapitalist ekonomiye reddiye yazıyoruz.
Bunu da Marksist literatürden yürütülmüş fikirler üzerine “faizsiz” sosu dökerek yapmıyoruz.
Masaya hep iki seçenek koydular.
Ya sosyalizm ya da kapitalizm...
Ya liberalizm ya da devletçilik...
“Seç, beğen ve al” diyorlar.
Biz de diyoruz ki “Acaba İslam medeniyeti kendi coğrafyasındaki ekonomiyi nasıl idare ederdi?”
Asıl sorunun cevabını bilmediğimiz için, iki seçenekli dayatmaları peşinen reddediyoruz.
Tuhaftır... Çünkü dindarların oyları artıkça, İslam topraklarında kapitalizmin etkisi geometrik şekilde katlanmaktadır.
Demektir ki bir yerlerde bir şeyler yanlış gidiyor...
Hakikati kurcalayınca, önce bizim cenahtan bazılarının asabı bozuluyor.
Abdestli kapitalist kolaycılığı, beyinlerinin arkasındaki o tilkinin kaba ve kurnaz refleksini derhal harekete geçiriyor.
Onlara göre; Avrupa Birliği’nin kapısında “İnsanlar el ele tutuşsa, hayat bayram olsa” şarkısını hep birlikte söyleyip dans etmemiz icap ediyor.
Neden?
“Bizim takatimiz yetmez, batı kendi medeniyetini yerleştirmelidir İslam coğrafyasına” diyorlar.
Diğer yandan Katolik ve Protestanların İslam topraklarına karşı yaptığı istila hamlelerini başka bir açıdan görmeye çalışıyoruz.
“Acaba İslam coğrafyasına lider olabilecek bir medeniyet nasıl davranırdı?” sorusuna cevap arıyoruz.
Yine devreye giriyorlar ve zorla özgürleştirme palavrasına sazan gibi atlamamızı ve vicdanlarımızı boğmamızı bekliyorlar.
Çünkü bizlerin “medeniyet ithali” olarak anladığımız şey, onlara göre “medeniyetler ittifakıdır” ve yüzyılın projesidir. Katiyen zedelenmemelidir.
Soruyoruz...
Madem ki ittifak edeceksiniz İslam dünyasını kana bulayan ve dünyayı sömüren Katolikler ve papalık yerine neden doğu Ortodoks kiliseleri ile konuşmayı denemiyorsunuz?
Doğu Ortodoksluğunu papalığa karşı himaye etmiş olan büyük Osmanlı Devleti, kiliseleri birbirinden ayırarak acaba ne yapamaya çalışıyordu?
Yine kızıyorlar...
Böyle uzayıp gidiyor liste...
Her milli düşüncenin bir fikir çatısı vardır.
Bir de tenha yerlere kurulmuş ithalatçı çarşısı vardır.
Bu çarşıda, ithal fikirlerin ticareti yapılır ve “Medeniyet budur azizim!” edasıyla satılır.
Makbul iş değildir.
Hâlbuki bizim iddiamız basittir.
Bu şehirden bir medeniyet geçti.
Keşke onların dilini, alfabesini, kültürünü bilsek ve arşivlerine girip gündemlerini onların bakış açısıyla anlayıp tartışabilsek.
Katolik batı şunu iyi biliyor...
“Endülüs ve Osmanlı faktörleri yüzünden tarihlerinde iki kez yok olma tehlikesi yaşadılar.”
Şimdi siz ne yapsanız boştur.
Ne tarihi değiştirebilirsiniz ne de onların geçmişten gelen korkularını izale edebilirsiniz.
Sadece Hoca’nın fıkrasında olduğu gibi ithal medeniyete yaslanıp “Merkebimin durduğu yer dünyanın merkezidir” iddiasında bulunabilirsiniz.
Kendi geçmişimizde aradığımız şeyin ne olduğunu henüz bilmiyoruz.
Ama en azından fikir çarşısında ticareti yapılan o düşünceyle alakası olmadığının da farkındayız.
Mesele, evvela kendi medeniyetimizin ne olduğunu yorumlayabilmektir.
Ya da ithal fikir çarşısında dolaşmak yerine milli fikir çatısını onarmaktır.
Yine de şikâyetçi değiliz ithal medeniyet taraftarlarından.
Şerare-i hakikat, müsademe-i efkâr’dan doğar...
Hakikat kıvılcımı, fikirlerin çatışmasından doğacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.