Anneler Günü
Dün “Anneler Günü”ydü...
“Kadın”ı her alanda ve her anlamda tüketen çiftetelli Medyası bile, “Anneler Günü” münasebetiyle kadını yüceltti…
“Kadın” kimliğini, “bizden olan açık başlılar”la, “bizden olmayan sıkmabaşlılar” şeklinde bir ayırımın malzemesi yaptıklarını bir güne mahsus olarak unuttular.
Keşke bu yaklaşım iyi niyetli bir girişim olsa; ne var ki, bu kez de kadının “anne” yönünü vurgulayıp ticarete alet ettiler.
Gazeteleriyle televizyonları, günler boyu, “Anneler Günü’nde annenizi hediyesiz bırakmayın” anlamına gelen reklâmlarla doldu…
Hayat yine istismar kokuyor!
¥
çiftetelli Medyası ile siyasi ve sosyal dayanakları, hiçbir zaman hiçbir ayırım yapmadan tüm kadınları yüceltip savunsalardı, “Anneler Günü” kutlamalarındaki samimiyeti sorgulama hakkım olmazdı. Artık hakkım var: Zira anneler arasında bile ayırım yapılıyor. Bu ne ikiyüzlülük!..
Yıllardan beri, sırf farklı kıyafet tercihleri sebebiyle, yarının annelerine saygısızlık yapan, evlatlarıyla birlikte anaları da itip kakan sanki onlar değil! Bazı vehimlerini gerekçe göstererek başörtülü çocuklarımızın elinden okuma haklarını alan sanki onlar değil! Kıyafet özgürlüğü gibi kadının en temel ve en doğal özgürlüğünü gasp eden sanki onlar değil! Gencecik kızları, başörtülü olmaları sebebiyle yadırgayan, yargılayan, suçlayan, hırpalayan ve yüreklerini kanatan sanki onlar değil!
Anneler Günü münasebetiyle birkaç gün boyu açık-kapalı ayırt etmeden anneye (=kadına/ çünkü kadın olunmadan anne olunmaz) serenat yaptılar. Tüm anneleri, yani tüm kadınları, “mürteci”, “ilerici” ayrımı yapmadan övdüler, yücelttiler.
Doğrusu da budur: Doğrusu, kadınlar (tüm insanlar) arasında bir ayrım yapmamak, hepsine aynı sevgi, aynı şefkat ve aynı hassasiyet ölçüsünde yaklaşmaktır.
Lakin ne gezer: çiftetelli Medyası, kadını (=anneyi) çoktan beri ikiye bölmüş durumda: Bir kesim kadına (=anneye) “çağdaş-modern” diyor, bir kesimine “çağdışı-gerici” diyor. Ve ikinci kesimde yer alanların okuma haklarını, çalışma haklarını, düşüncelerini simgeleme ve açıklama haklarını, inançlarını diledikleri gibi yaşama haklarını, diledikleri gibi giyinme haklarını, hatta seçilme haklarını gasp ediyor.
Aslına bakarsanız, bu tavır, genelde tüm hak ve özgürlüklere, özelde ise kadın kimliğine yönelik bir saldırıdır.
Hale bakın: Hemen her konuda başörtülü kadınları dışlayanlar, sıra “Şehitler Günü”ne, yahut “Anneler Günü”ne gelince, başörtülü ile baş açık ayırımını kaldırıyorlar. çünkü şehit annelerinin çoğu gibi, Anadolu annelerinin çoğunun da başı örtülüdür. Bu durumda bir ayırım yapmaları demek, Anneler Günü münasebetiyle yapılacak alışverişlerin büyük bölümünü tırpanlamaları demektir!
çünkü “Anneler Günü” aynı zamanda “hediyeleşme günü”, yani yoğun alışveriş yapma günüdür; bir anlamda tüketimi kamçılama günüdür...
Eee... çiftetelli Medyasının patronlarının da hediyelik eşya filan satan mağazaları vardır. Olmasa bile kimi köşe kapmacacıların (köşe yazarı anlamında) ballı maaşlarını almaya devam edebilmeleri ekonominin canlanmasını gerektirir; bunun için de öncelikle alışverişin canlanması lâzımdır. (Komplo teori mi nasıl buldunuz?)
Anlayacağınız işin önü de arkası da para! Para sözkonusu olduğunda irtica filan dinlemiyorlar, ideolojik tercih yapmıyorlar, kapalı-açık ayırımına girmiyorlar.
Bu konuda da ikiyüzlülük kol geziyor!
Aslında Anneler Günü, Babalar Günü, Dedeler Günü, Sevgililer Günü gibi, kapitalizmin tüketimi kamçılamaya yönelik sömürü tuzakları beni asla ilgilendirmiyor. Ama bir “Annelik” kavramı var ki, her zaman yüreğimi hoplatır.
Biliyorsunuz inanç ve törelerimizde anne “kutsal varlık”. O kadar kutsal ki, anneye "öf" dedirtmek yasak. Bu anlamda ben de klâsik bir yaklaşımla “her gün annelerin” diyeceğim; ancak maalesef, Avrupa ve Amerika normlarına endeksli büyük şehir hayatını dikkate aldığımda, gönül rahatlığı içinde bunu söyleyemiyorum. çünkü, tıpkı Avrupalılar, Amerikalılar gibi, biz de annelerimize sıcak ilgi ve sevgi göstermiyoruz. Biliyorum, bunu mazur gibi gösterecek pek-çok nedenimiz var: Bir kere çok meşgulüz. Giderek zorlayan ve zorlaşan hayat şartlarında kendimizi bile düşünecek vakit bulamıyoruz. Bu yüzden yalnız annemizi değil, eşimizi ve çocuklarımızı da ihmal ediyoruz.
Güzel de, Allah, anne-babalara "öf" dahi dedirtilmemesi gerektiğini söylerken, herhalde böyle zor günlerin de geleceğini biliyordu. Buna rağmen bir hüküm vermişse, hayat şartları ilgisizliğimizle sevgisizliğimize mazeret olmamalı.
Anne sevgisinin âdeta tek günle sınırlanması tabii ki mantıklı değil. Yıllar boyu bizim için acı çekmiş, sevgilerimize ve alışkanlıklarımıza merkez olmuş, kendi mutsuzluğu pahasına bizim mutluluğumuz için hayat boyu çabalamış bir insana karşı duymamız gereken sevgi ve şükranı elbette bir güne sığdıramayız. Her gün Anneler Günü olsa ve biz her gün annemizin dizlerinin dibinde kıvrılıp başımızı kucağına dayayarak sevgilerimizi fısıldasak yeri...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.