Der'a, Tahran, Ankara
Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'in kardeşi Mahir Esed'e bağlı zırhlı birlikler, protesto gösterilerinin devam ettiği Der'a şehrine girdi.
Sopalar, tabancalar, snayperler, makineli tüfekler kesmedi herhalde; Baas rejimi artık tanklarla saldırıyor muhaliflere!
Hani protesto gösterileri serbest bırakılmıştı?
Ve, hani göstericilere ateş edenler Suriye devletine bağlı güçler değil de yabancı ajanlar yahut eski cumhurbaşkanı yardımcısı Abdulhalim Haddam'ın adamlarıydı?
Video kayıtları ortada: Ateş eden üniformalı askerler görüyoruz, tank ateşi görüyoruz...
Şam'da bir binanın çatısındaki keskin nişancıları gösteren bir fotoğraf da düştü ajanslara.
Saklanmaya gerek duymayan, orada pervasızca dikilen adamlar...
Besbelli ki rejimin adamları...
Resmi görevlerini ifa eden devlet memurları...
Bu saatten sonra hâlâ "O katliamı Suriye devleti yapmıyor" diyebilen beri gelsin!
Suriye devletinin en yakın müttefikleri olan İran ve Türkiye devletleri bile Beşşar Esed yönetiminin bu komik propagandasına inanmıyor, katliamı Suriye devletinin yaptığını kabul ediyor.
Yeri gelmişken, Tahran ve Ankara'nın bu katliam karşısındaki duruşlarını da karşılaştıralım.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mihmanperest, Suriye'de göstericilerin katledilmesi ile ilgili bir soruya şöyle cevap verdi: "Halka karşı şiddet kullanılmasını doğru görmüyoruz. Ancak eğer bir grup bir ülkede ayaklanma ve kargaşa çıkarmaya kalkar ve yabancıların desteğiyle emniyeti bozmaya çalışırsa devletin güvenliği sağlamak için tedbir almaya hakkı vardır."
Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise, geçen Cuma günü 100 civarında göstericinin katledilmesi üzerine, şöyle bir açıklama yayınladı: "Türkiye, Suriye'nin içinde bulunduğu bu hassas dönemde azami teenniyle hareket edilmesi, orantısız ve aşırı güç kullanımından kaçınılması, kitle gösterilerine karşı mukabele yöntemlerinin doğru seçilmesi, reform çalışmalarının kararlılıkla sürdürülmesi, mümkün olan en kısa zamanda tamamlanması ve zaman kaybedilmeden yürürlüğe konulması, açıklanan reformların lafzına ve ruhuna uygun hareket edilmesi, toplumsal barışın yeniden tesis edilmesi, olayları daha da tırmandıracak uygulamalardan kaçınılması, olayların şiddet sarmalına dönüşmemesini teminen, sabır, aklıselim ve suhuletle hareket edilmesi çağrısında bulunmaktadır."
Hülasa:
Tahran, 'Olmasa iyiydi, ama olur böyle şeyler' diyor; Baas rejimine 'açık çek' veriyor.
Ankara ise, diplomatik dengeleri zorlayarak, üstüne basa basa ve altını çize çize, 'Yenir-yutulur şey değil' diyor; Baas rejimine resmen değilse de alenen eleştiri, nasihat ve uyarıda bulunuyor.
Süreç böyle devam ederse Ankara'nın daha ileri gitmesi kaçınılmaz hale gelecektir.
Buna hazırlıklı olmak lazım.
İRAN'I PROTESTO MESELESİ
- Baas rejimine ne kadar buğzedersen et, İran ve Hizbullah'ın bu rejime cephe almaktan imtina etmesini anlayışla karşılamalıydın. İsrail'e karşı güçlü bir ittifak söz konusu. Stratejik ilişkiler sözkonusu. İran, Hizbullah'a silahları Suriye üzerinden gönderiyor. Hizbullah'ın güçlü konumu ve dolayısıyla İran'ın Lübnan'daki nüfuzu, Tahran-Şam işbirliğine dayanıyor. Hal bu iken, İran ve Hizbullah'ın "Suriye'de protestocular haklı, Baas rejimi haksız" demesini nasıl beklersin? Baas rejimine cephe almıyorlar diye İran ve Hizbullah'ı nasıl protesto edersin? Duygusal davranarak bir çuval inciri berbat mı etsinler? Beşşar Esed'i kızdırıp Lübnan'daki mevzilerini tehlikeye mi atsınlar? İsrail'e mevzi mi kazandırsınlar? İran ve Hizbullah ilm-i siyasetin gereğini yapıyor kardeşim, bunu nasıl görmezsin?
- Ben İran yönetimi ile Lübnan Hizbullahı'nı "Suriye'deki rejim muhaliflerine sahip çıkmıyorlar" yahut "Baas rejimine cephe almıyorlar" diye protesto etmedim. Olaylara sessiz kalsalardı veya 'Halkıyla ve devletiyle Suriye bizim canımız-ciğerimizdir, bu süreçten güçlenerek çıkması temennimizdir' gibi yuvarlak laflar etselerdi, hiçbir şey demezdim. Anlayışla karşılardım. Fakat İran yönetimi önce Şam'daki büyükelçisi ve sonra dışişleri bakanlığı sözcüsü vasıtasıyla Suriye'deki nümayişlere fitne damgası vurarak, Lübnan Hizbullahı da El Menar televizyonu vasıtasıyla göstericilere mütemadiyen verip veriştirerek Baas rejiminin katliamlarına çanak tutunca öfkelendim ve kendilerini protesto ettim.
- Büyük saygısızlık!
- Niye?
- Siyonizm'e karşı mücadele eden güçler bunlar.
- Siyonizm'e karşı mücadeleleri, hürriyet ve adalet isteyen Suriyelilere çamur atmalarını mazur göstermez. Ne ayıp şey! Ne büyük gaf! 33 Gün Savaşı sırasında Suriye'deydim; Sünni'siyle-Şii'siyle bütün Suriyeliler "Nasrallah" diyordu, "Hizbullah" diyordu. Rejim aleyhtarı gösterilerin fitne olduğu tezviratı yüzünden Lübnan Hizbullahı Suriye'de itibar kaybına uğruyor. Bu nasıl ilm-i siyaset?