Anne ve çocuk
YÜREK parçalayan bir hadise. Annenin ölümü üzerine dört çocuğun birlikte intihar etmeleri...
Dünyada bundan ağır bir ıstırap olabilir mi?
Kahramanmaraş’ta Şenocak ailesinin yaşadığı faciadan bahsediyorum.
Dünkü Milliyet’te arkadaşımız Şükran Pakkan mükemmel bir haber yapmıştı, haberi yaparken psikoloji açısından sorulması gerekenleri sormuş, bilinmesi gerekenleri gazete sayfasına aktarmıştı.
Özeti şu: Anne Neyran Hanım dört çocuğunu aşırı derecede kendisine bağımlı yetiştirmişti. Talihsiz çocuklar “biz annemiz olmadan yaşayamayız” diyorlardı. Öyle de olmuştu!
Şükran Pakkan’ın haberindeki anahtar cümlelerin altını çizdim:
“Anne çok korumacı, çok dominant bir karakterdi...
Anne ve çocuklar dışarıdan bir kötülük görmekten korkuyorlardı...
Ailede gördükleri sevgiyi dış dünyada bulamayınca iyice annelerine yönelmişlerdi...
İzole, steril bir yaşamı seçmişlerdi...”
Çocuklara verdikleri isimler bile onları toplumdan soyutlayacak, sorunlarını büsbütün ağırlaştıracak nitelikteydi...
Talihsiz çocuklar Beraris, Raden, Rulin ve Sajen bu psikolojik dehlizlerden sürüklenerek sonunda intihar etmişlerdi.
Aşırı korumacılık
Evet fevkalade istisnai bir olay, belki milyonda bir, belki daha az...
Ama sonuçları her zaman bu kadar ağır olmasa da “anneye aşırı bağımlılık” bazı kültürlerde yaygın bir problemdir.
Annenin evlat sevgisi, evladını koruması, bu yolda canını feda etmesi elbette insanoğlunun en asil duygularından biridir... Memeli hayvanlarda bile vardır bu.
Bebeklikten itibaren anne ve babanın çocuğa yoğun sevgi göstermesi çocuğun kişilik gelişimi bakımından son derece gereklidir. Bebeklikten itibaren arkasında anne ve aile sevgisini hisseden çocuk daha neşeli, girişken ve yaratıcı oluyor. Karşılaştığı küçük sorunları çözmede kendisine daha bir güveniyor.
Buna karşılık, “sıkı terbiye” de “aşırı koruma” da çocuğun özgüvenini kaybetmesine sebep oluyor.
Ayakkabısını sürekli annesi bağlayan bir çocuk bunu kendisi yapmayı nasıl öğrenir?
Psikologlar buna “aşırı anne korumacılığı” (over mother protection) diyorlar.
Çocuklarımız sevgimizi bol bol, kana kana yaşamalı ama bu onları “bağımlı kişilik” haline getirecek tarzda olmamalıdır.
Çocuğun deneyerek öğrenmesi
Geçenlerde iş dünyasından bir dostumun eşi benim eşime yakınıyordu:
- Bizim çocuklar belediye otobüsüne binmeyi bile bilmiyorlar. Nereye gidecek olsalar araba istiyorlar!..
Çünkü bu dostum çocuklarını çok seviyordu, onları sinemaya bile kendi şoförüyle gönderiyordu!
Halbuki her çocuk, yaşı için normal olan şeyleri kendi deneyleriyle öğrenmeli.
Çocuk düştüğü yerden kendisi kalkmalı.
Sevgimiz çocuklarımızı “izole steril bir yaşam”a değil, girişimciliğe yöneltmelidir.
Çocuklarımıza olan sevgimiz, onları küçüklükten itibaren sorunlarını çözmeye alıştırmalıdır.
Uzmanlara göre, çocuğun aile dışındaki hayatla tanışması kabaca 3 yaş civarında başlıyor. Bu yaşlarda çocuk bahçeleri, parklar, akranlarla oyunlar, çocuk sinema ve tiyatrosu gibi toplu etkinlikler ve 5 yaşında okul öncesi eğitime başlaması...
Bunlar yıllar sonra başlayacağı üniversite öğretimi kadar önemli.
Yarın devam edeceğim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.