Çanak çömlek patlamasın!
Bu şehir bize sadece Osmanlı’dan emanet değil.
Tek başına Ayasofya bile bunun tanığı.
Ama İstanbul’un bundan daha eskiye dayanan bir tarihi olduğu, kentin geçmişine ilişkin bilgilerin yanlış olduğu Marmaray kazısı sırasında ortaya çıktı.
O kazılar İstanbul’un binlerce yıllık geçmişini ortaya koydu.
Roma gibi, İstanbul da tarihi bir kent ve tarih parayla, pulla alınacak bir meta değil.
Kaderin size bahsettiği bir zenginlik.
Daha da ötesi insanlığın size bıraktığı bir miras, onu korumak ve gelecek kuşaklara devretmekle sorumlusunuz.
Onun içindir ki, Türkiye İstanbul’un UNESCO’nun “Tarihi miras kentler” listesinde kalmasına uğraşıyor.
Tarihe çanak-çömlek anlayışıyla bakacaksak bunun kolay olmayacağı görülüyor.
İstanbul bir Dubai, bir Singapur değil.
Doğa güzelliği ve tarihi zenginliği bu kente rakipsiz bir avantaj sağladığı gibi, bu kenti yönetenlere, yönetiminde sözsahibi olanlara büyük bir sorumluluk yüklüyor.
Bu yüzden tarihi eserlere çanak-çömlek muamelesi yapılmaması gerekir.
Tıpkı heykellerin infaz edilmemesi gerektiği gibi.
Bugün Türkiye tüm Batı basınında heykel yıkan bir ülke olarak görülüyor.
Bir yandan gazetecileri hapse atan, diğer yandan heykel yıkan ülke imajı saygınlığa gölge düşürüyor açıkçası.
Orhan Pamuk’un romanı neyse, Mehmet Aksoy’un heykeli de odur.
Beğenmezseniz okumazsınız, beğenmezseniz bakmazsınız.
Ama sanat eserine hakettiği değeri vermek zorundasınız, vermezseniz de dünya size ona göre muamele eder.
Bunlar gündemin can alıcı konuları.
Bir ülke sadece çılgın kanalları, dev plazaları, alışveriş merkezleriyle saygın, modern ve güçlü olmaz.
Sanata verdiği önem ve değerle de olur.
Bugün Fransa ve İngiltere’ye milyonlarca turist sadece Eyfel Kulesi veya Buckingham Sarayı’nı görmek için gitmiyor, Paris ve Londra müzelerinin insanlığa malolmuş çanak-çömlekleri ve sanat eserlerini görmek için de gidiyor.
İstanbul bu alanda yavaş yavaş gelişiyor.
Ancak önümüzdeki dönemde de asıl cazibe noktalarının çılgın projeler olacağı anlaşılıyor.
Yeni bir boğaz projesi çılgın bir proje ama bence İstanbul Boğazı’nı kurtarmak için gerekli bir proje.
Tanker trafiği başta olmak üzere tüm ticari taşımacılığın buraya kaydırılması İstanbul’a hem güvenlik sağlayacak, hem de Boğaz’ı İstanbul halkının kullanımına açacaktır.
Boğaz bu yolla su sporlarının merkezi haline gelebilir, kent içi taşımacılıkta oynadığı rol artabilir.
Bölgede kentleşme planlı bir şekilde ve sıfırdan gerçekleşeceği için de daha sağlıklı bir yapılaşma çıkacağını umut edebiliriz.
Elbette bunun için, mimarlar, kent planlamacıları, çevreciler dahil olmak üzere tüm sivil toplum örgütlerinden görüş almak ve bu görüşlere uymak koşuluyla.
Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’ne damgasını vurmak istiyor, bu ülke tarihinde özel yeri olsun istiyor.
Hedefi açık, 2023’te bu ülkenin tepesinde olmak.
Bunu da Türkiye’de iz bırakacak eserlerle yapmak istiyor.
Erdoğan burada İstanbul’a özel önem veriyor ki, bunda çok haklı.
O bu kentin makus talihini yendi, çehresini değiştirdi.
Şimdi daha iddialı bir projeyle karşımızda.
Geçmişi geleceğe bağlayacak bir proje bu ve bunu yapacak güce de sahip.
Özal’ın dediği gibi, kimileri bu hayallere bile yetişemiyor.
Babasız kalan kızlar
Arman Kırımlı’yı dün kaybettik.
Ayşe Arman’a ‘’Kızımı bırakıp nasıl giderim’’ dedikten bir kaç gün sonra yaşama veda etti.
Kızı babasız kaldı.
Ben de aynı saatlerde bir arkadaşımı kaybettim.
Şahan Güngör, gamsız, neşeli bir arkadaşımdı.
5 yıl önce beyninde 8 santimlik bir tümör bulunduğunda bile kaybetmedi neşesini.
Kansere yıllarca direndi ve dün son nefesini verdi.
Ne yazık ki, o da lise çağındaki kızını bırakıp gitti.
Bugün İzmir’de son yolculuğuna uğurlayacağız can arkadaşımı.