MHP’li Recai Yıldırım’a... Kabağın da bir sahibi var!
Bugün, size “iki hikâye” anlatacağım... Birisini, daha önce de bir-iki defa anlatmıştım... İkincisini ise yeni duydum... Her ikisi de, “ibretlik” hikâyeler...
Önce, birincisini anlatayım:
Adamın biri; başına ne gelirse gelsin, “Allah’tan” dermiş... Ayağı tökezleyip düşse, “Allah’tan”, evi yanıp kül olsa “Allah’tan” diye inanır, iman edermiş...
Anlayacağınız;
“Sağlam bir iman” sahibi imiş...
Bir gün;
“Münasebetsiz”in biri, kıt aklınca ders vermeye niyetlenmiş bu adama...
Adam otururken, gizlice arkasına yaklaşıp, ensesine bir “şaplak” indirmiş!
Adamcağız, gayet tabiî olarak dönmüş, bakmış ensesine vuran adama!..
Beriki, gayet pişkin;
“Ne o” demiş, “Hani her şey Allah’tandı?!? Niye dönüp baktın?”
Adamcağız, “doğru” demiş;
“İnancım yine değişmedi... Evet, dönüp baktım... Çünkü merak ettim; Allah, bana vurması için hangi münasebetsiz kulunu vazifeli kıldı?!?”
Uzatmaya gerek yok... Başımıza ne geldiyse, Allah’tan!..
“Ceza”lar da Allah’tan, “mükâfat”lar da!..
“Sebep”leri halkeden Allah, mükâfatlar için de, cezalar için de, mutlaka bir “vesile” yaratır!..
“Dost”lar gönderdiği gibi, “düşman”lar da gönderir!.
Mükâfatlandırmak için “olgun kişi”leri vesile kıldığı gibi, cezalandırmak için de “münasebetsiz kişi”leri vesile kılabilir!..
DERVİŞ VE KABADAYI!
Şimdi de, gelelim ikinci hikâyeye...
Vaktiyle “tarikat”lardan birine “intisab” edip, “tasavvuf” alanında ilerlemek isteyen derviş, “nefisle mücadele makamı”nın sonuna gelir... Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü “süs”ten, “gösteriş”ten arınacak, “varlık”tan vazgeçecektir... Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir... Her türlü görünür süslerden de arınması gereklidir... Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden!.. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu “berber”de alır...
“Vur usturayı berber efendi” der!..
Berber “derviş”in saçlarını kazımaya başlar... Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır... Berber, tam diğer tarafa usturayı vuracakken; bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri...
Doğruca dervişin yanına gider; başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak;
“Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım” diye kükrer.
Dervişlik bu...
Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek.
Kaideyi bozmaz derviş.
Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden!.. Berber mahcup, fakat korkmuştur.
Ses çıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.
Fakat küstah kabadayı, tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
“Kabak aşağı, kabak yukarı!”
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir...
Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır... Derken, araba gelir, ona çarpar. Kabadayı oracığa yığılır, kalır.
Ölmüştür.
Görenler, çığlığı basar!..
Berber ise şaşkın!.. Bir manzaraya, bir dervişe bakar!..
Gayri ihtiyarî sorar;
“Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?”
Derviş, mahzun, cevap verir:
“Vallahi gücenmedim ona!.. Hakkımı da helal etmiştim!.. Gel gör ki;
Kabağın da bir sahibi var!..
O gücenmiş olmalı!”
SEN MİSİN ALLAH’I GÜCENDİREN?
Hikâye böyle... Peki, hayat da böyle değil mi?.. Ensemize, kafamıza şaplak vuranlar, elleriyle gırtlaklarımızı sıkanlar, ayaklarımıza çengel takıp, istikbalimize katledenler bu tür “münasebetsiz”ler ve bu tür “sahte kabadayılar” değil mi?..
Ama, bilmiyorlar ki;
“Kabağın da bir sahibi var!..”
Biz sineye çeksek de, o gücenir!..
O “Sahip” ki;
“Allah dostları”na sahip çıkar, onlara yönelik “hakaret” ve “aşağılama”lara gücenip; birilerini veya bir şeyleri “gazabına vesile” eyler!..
Tıpkı; “Nuh Tufanı’nı küçümseyen” ve bu arada “Hz. Osman” (ra) ile “Müslüman”lar hakkında ileri-geri lâflar eden Recai Yıldırım’ın başına “o kadınları” musallat edip, “siyaseten helâk” ettiği gibi!..
Sen misin;
“Nuh Tufanı bile gelse Milliyetçi Hareket Partisi’ni yıkamaz” diyen?..
Sen misin;
“Dinî cemaatler” ve onların liderleriyle ilgili aşağılayıcı lâflar eden?..
Sen misin;
Hz. Osman’a dil uzatan?..
Sen misin;
“Garsoniyer”ine getirdiğin Emekli Albay eşi, 2 çocuk annesi kadına; “Sapığım ben!.. Tesettüre gir de öyle sevişelim!.. Ne yapayım, hobim böyle!” diyen?.
Sen misin;
“Sağ seçmenin Allah belâsını versin!.. Sağ seçmen yuvarlak!.. Gülle bunlar gülle!.. Hiç köşesi yok!.. Her tarafa yuvarlanır bunlar” diyen?..
Sen misin;
Kendi eşin hakkında; “Ne garip yaa, benimki beş vakit namazlı” deyip, alay eden?..
Sen misin;
“Cuma Namazı’na gitmem, uyurum!.. Canım isterse Meclis’e giderim... Her gün pavyona giderim” diyen?..
Sen misin; “Allah’ın emirleri” ile dalga geçen?.. Sen misin, “namazlı-niyazlı” eşinle alay eden?..
Sen misin, bu kadar azan!..
Al sana kaset!..
Hiç düşünmedin ki;
“Kabağın da bir sahibi vardır!”
İşte o “Sahip”,
Böyle “rezil-kepaze” eder insanı!..
“Tufan bile yıkamaz” diyen bir adamı, işte böyle bir “kaset”le yıkar!..
BAHÇELİ’NİN YOL ARKADAŞLARI!
Önceki günkü yazımı;
“Anlayana sivrisinek saz,
Anlamayana baraj bile az!”
Diye bitirmiştim!..
Gelin görün ki;
Recai Yıldırım, “baraj”ı bile göremeden yıkıldı gitti!.. Hem “MHP’den istifa” etti, hem de “aday”lıktan çekildi!..
Yalnız; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli; Recai Yıldırım’ı “partisinden kovmakla” olayın kapanacağını hiç sanmasın!..
Yurt çapından “Ülkücü”ler, kendisini telefon yağmuruna tutup, “Senin yol arkadaşların bunlar mı?!?” diye soruyorlarmış ya, Bahçeli, “diğer yol arkadaşlarını” da bir gözden geçirmelidir!..
Çünkü o MHP’de;
“Nizam’cılar BBP’ye gitti,
Âlemciler MHP’de kaldı!”
Diyen, nice “âlemci” var!..
“Nizam-ı Âlem” dâvâsının “âlemciler” kısmında yer alan o kişiler ki; “grup seks” yapma gibi fantezileri olan adamlardır!..
Recai Yıldırım ve Metin Çobanoğlu’nun gitmesi yetmez, Devlet Bey, “diğer âlemcileri” de gözden geçirmelidir!..
Yoksa, başını çok ağrıtırlar!..
Aksi halde;
“CHP ile anlaşıp koalisyon kurduklarında, AK Parti’nin anasını belleyeceklerini söyleyenler”, bu gidişle “MHP’yi belletir” de, haberi olmaz!..
Herkes, özellikle de MHP’liler bilsin ki;
“Kabağın da bir sahibi vardır!”
Cenab-ı Allah’ın; hangi kulunu nasıl “imtihan” edeceği ve hangi kuluna hangi “münasebetsiz”i musallat edeceği hiç belli olmaz!..
Diyeceklerim, şimdilik bu kadar!..
=============
Projeyi sahiplenme yarışı!
Neymiş; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “çılgın proje” fikri, Bülent Ecevit’e aitmiş... Milliyet gazetesinin 18 Ocak 1994 tarihli nüshasının 11. sayfasında Sibel Köklü imzasıyla yayınlanan haber de, bunun kanıtıymış...
Ecevit, İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında demiş ki;
“Karadeniz’den Marmara’ya kanal açılsın!.. Böyle bir kanalın açılması durumunda tanker ve şilep trafiği kanala aktarılır ve Boğaz trafiği rahatlar!”
Tamam, bunu demiş demesine de, sorarlar adama; “Niye yapmadı?”
Öyle ya;
“Lâfla peynir gemisi yürüse”ydi, denizler gemiden geçilmezdi!..
Hem sonra;
“Söylemek” başka, “yapmak” başka!..
“Karadeniz Sahil Yolu”nu ve “Bolu Tüneli”ni kimler düşündü, kimler hayata geçirdi ve “bitirmek” kime nasip oldu?..
10 Hükümet, 15 bakan eskiten Bolu Tüneli ile 13 Hükümet eskiten Karadeniz Sahil Yolu; eğer Erdoğan el atmasaydı, bitirilir miydi acep?..
İLK BİRUNİ SÖYLEDİ AMA!
“Söylemeye” gelince...
“Dünyanın yuvarlak olduğunu” söyleyen “ilk” kişi, İslâm âlimlerinden “El Buruni”dir!..
Peki, “vahiy” mi geldi ona?..
Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’inde, “dünyanın yuvarlak olduğunu” zaten bildiriyordu... El Biruni de bu sırrı keşfetti ve söyledi!..
Demek oluyor ki; El Biruni de, Kur’an-ı Kerim’den öğrenmiş!..
“İstanbul’a 2. Boğaz Projesi”ni de, diyelim ki ilk telâfuz eden Ecevit’ti!..
Peki, Ecevit “nereden” öğrendi?..
Demek ki;
“Sanskritçe” öğrenmekten arda kalan zamanlarında “Osmanlı Padişahları”nı araştırmış... Ve öğrenmiş ki; Kanuni Sultan Süleyman döneminde, “Karadeniz ile Marmara’yı bir tünelle bağlama” projesi gündeme gelmiş!..
Ama; yapılamamış!..
Çünkü, “ideal”ler ayrı, “reel” gerçekler ayrı!.. İnsan, her “ideal”ini gerçekleştiremiyor ki...
Kanuni de gerçekleştirememiş!..
Ve tabiî, Ecevit de!..
Adama sorarlar;
17 Ocak 1994’te bunları söyleyen bir Ecevit; 1999’da “Başbakan’ olduğunda, kendi projesini niye hayata geçiremedi?..
Ya da, “Başbakan” olduğunda niye hiç gündeme getirmedi?..
Diyecekler ki;
“Kriz” vardı!..
“Para yok”tu!..
O zaman sorarlar;
“Memuruna para ödeyemeyen”, dünyanın gönderdiği “yardım paraları”nı memurların maaşını ödemede kullanan “aciz” bir Türkiye’den, “15-20 milyarlık projelere imza atmaya hazırlanan” bir Türkiye’ye nasıl gelindi?..
Kim şahlandırdı Türkiye’yi?..
DSP Genel Başkanı Masum Türker, Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı projeye; “Bu DSP projesidir” diye sahiplenmek yerine, “Ecevit’in niye yapamadığını” sorgulamalıdır!..
O Ecevit ki;
Hayatı boyunca “bir tek proje”si olmuştur, o da “Köy Kent”lerdir!..
Kaldı ki;
O da “hüsran”la sonuçlanmıştır!.. Çünkü, Ecevit’in, birleştirip “Köy Kent” yaptığı “7 Köy”den, kendisine “sadece 3 oy” çıkmıştır!..
Masum Türker, boşuna çenesini yormasın!.. “Karadeniz ile Marmara’yı birbirine bağlama” projesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın projesidir!..
Yani, bir “Osmanlı Projesi!”
Unutmayalım ki;
“Süveyş Kanalı”nı yaptıran da, bir “Osmanlı Paşası”ydı..
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Ecevit’in kanal projesi de, “Osmanlı’dan intihal” bir projedir!..
Ama, bunu yapmak;
İnşaallah Erdoğan’a kısmet olacaktır!..
“Konuşanlara” değil,
“Yapanlara” bakın!..
Zira; “vaad” adı altında yapılan “sallama”lara bakarsanız; “Gökte yıldız, cennette arsa” vaad edenler bile var!..
=============
Silivri-Ankara Boğazı!
Başbakan Tayyip Erdoğan; önceki gün “çılgın proje”yi açıklayıp, “Karadeniz’den Marmara’ya 2. Boğaz” yapılacağını söyledi ya; Kemal Kılıçdaroğlu, hemen başladı burun kıvırmaya!..
Önce; “Bu bir Osmanlı projesi” dedi, ardından da “içinde insan yok” demeye başladı...
Doğru ya, “insan” yok!.. O “proje”nin çizimlerini “insan” yapmayacak!.. Boğazın yapımında “insan” çalışmayacak!.. Boğaz bittiğinde, etrafına yapılacak “konut”larda “insan”lar oturmayacak!.. Boğaz’dan gidip-gelen gemilerde “insan” olmayacak!..
Ne yaparsınız, “tipik CHP kafası” işte!..
“İnsan” dedikleri, nedir acaba?..
Bay Kılıçdaroğlu, “çılgın proje”yi küçümsemekte de haklıdır!..
Öyle ya; alt tarafı “45-50 kilometre uzunluğunda bir kanal” açılacak!.. CHP’nin projesi ise, çok daha büyük!.. Dile kolay; Silivri’den taa Ankara’ya “tünel” açacaklar ve “insan”(!)ları, evet Mehmet Haberal’ları, Mustafa Balbay’ları uçuracaklar!..
45-50 kilometrelik “kanal”a karşılık, Kılıçdaroğlu; Silivri’den Ankara’ya “490 kilometrelik tünel” kazıp, “kendi insanlarını” kurtaracak!..
Söyleyin hele 45-50 kilometre mi daha büyük, 490 kilometre mi?.. Dahası, CHP’nin projesinde “insan” var, insan!..
Yapma be Kılıçdaroğlu!.. Daha fazla “komik” olma!..