Mescid-i dırarlara (zararlı mescitlere) dikkat (!) ve boykot!
Doğu halkı dindardır. Vatanına bağlıdır, ülkesini sever, ırkçı değil ümmet ruhuyla kardeşliğe inanır. 1994 yılından bu yana bilhassa anakent belediye başkanlıklarında ümmet fikrine sahip siyasetçilere destek vermesi doğulu kardeşlerimizin büyük çoğunluğunun birlikten yana olduğunun bir göstergesidir. Doğulu kardeşlerimizin bu gücü ve desteğini fark eden dış güçler, o bölgedeki halkımızı piyonları eliyle cezalandırmaktadırlar. Bölge halkı iki seçenekle karşı karşıya bırakılmıştır. Ya elindeki kıymetli mülklerini terk ederek büyük şehirlerin varoşlarına göç edecek veya iki ateş arasında yaşamını sürdürme mücadelesi vermeye devam edecektir. Devletine güvenip teröre karşı çıkınca, derin devlet tarafından faili meçhul cinayetlerle canından bezdirildi. Kasıtlı arttırılan zulümlerin karşısında çaresiz kalınca bir kısmı da terör örgütünün tuzağına düşürüldü. Tam bir asırdır başta Dersim katliamı olmak üzere yapılan insanlık dışı vahşetlerin ülkemizi kaosa hazırlamak için olduğunu şimdi daha net anlıyoruz. Anlamak istemediğimiz tek şey ise Türkiyemizi bölmek isteyen el ile ona alet olanların aynı merkezden yönlendirildiği gerçeğidir. Tarihe not düşmek adına bu konuyla ilgili 1992’de yaptığımız Beşiktaş konuşmasını (www.sevkiyilmaz.net) web sitesinden izleyebilirsiniz. Ülkemizi bölüp, parçalayıp yutmakla görevli olan başta PKK olmak üzere tüm taşeron örgütlerin Özel Harp Dairesi’ne (ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNE) bağlı çalıştıklarını, doğulu kardeşlerimizin, polisimizin ve askerimizin Ankara’daki bu merkezden verilen talimatlarla şehid edildiklerini yıllar önce o konuşmamızda açıklamıştık. Terör örgütü, hak ve özgürlükleri bahane ederek taraf toplamıştır. Derin devlet de hak ve özgürlüklere baskı yaparak, insanlara zulmederek ve faili meçhul cinayetlerle terör örgütünün taraftar toplamasına zemin hazırlamış ve hazırlamaya devam etmektedir.
Şimdi de Allah’ın evi camileri ve mü’minlerin haftalık bayram günü cumamızı mateme dönüştürmek için korkunç bir planı sahneye koymuşlardır. Devletimizin yetkililerine bu oyunu bozmak için feraset, hikmet ve basiretle davranmalarını tavsiye ediyorum. Selahiddin-i Eyyübî’nin torunları doğulu kardeşlerimize de bu şeytani tuzağa düşmemelerini tavsiye ediyorum. Unutmayalım ki aynı oyun, asırlar önce hem Büyük imam Hz. Hüseyin efendimize Kerbela’da hem de babası Müminlerin Emiri Hz. Ali efendimize karşı Kûfe’de tezgahlanmıştır. Hz. Ali’yi şehid eden Abdurrahman ibn-i Mülcem gece teheccüd namazına dahi kalkan bir molla idi. O’nu Hakem olayında Hz. Ali’nin kâfir olduğuna inandırıp, Ramazan ayında, Kadir Gecesi’nin sabahında, camiinin mihrabında, sabah namazı esnasında secdede Hz. Ali’yi şehid ettirdiler. O gün Hz. Ali gibi iman sahibi büyük bir imamı dini kullanarak kâfir gösteren zihniyet bugün başka cinayetler yaptıramaz mı? Son günlerde doğuda başlatılan ve muhtemelen tüm Türkiye geneline yayılması planlanan camii ve cuma eylemleri bu sinsi oyunun bir tekrarıdır.
Allah’ı seven ve O’nun taraftarı olan bir mü’min, nasıl kavmiyetçilik ve ırkçılık fitnelerine alet olarak, tam güçleneceğimiz zamanda şer odaklarının ekmeğine yağ sürebilir? Üstelik alet edildikleri ve kendilerini kullanan odaklar o kardeşlerimizi asla sevmiyorlar ve inançlarını paylaşmıyorlar.
“İşte siz (müminler) o kimselersiniz ki, kâfirleri seversiniz. Hâlbuki onlar sizi sevmezler. Siz kitapların hepsine iman edersiniz. Onlar ise ancak sizinle karşılaştıkları zaman “İman ettik” derler. Tenhada baş başa kaldıkları vakit ise, size olan kinlerinden ötürü parmaklarının uçlarını ısırırlar. Resulüm onlara “Kininizle ölün, mahvolun” de. Gerçekten Allah kalplerindeki (Müslümanlara olan) kin ve hasedini tamamıyla bilicidir. Size bir iyilik dokunursa onları üzer ve kederlendirir. Başınıza bir felâket gelirse, onunla ferahlanır ve sevinç duyarlar. Eğer siz, sabırlı olur da korunursanız, onların hileleri size hiçbir zarar veremez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını ilmi ile kuşatmıştır” (ÂLİ İMRÂN 119-120) ilahi mesajında belirtilen bu hakikat ve gerçekler günümüzde yaşanmıyor mu?
Doğulu kardeşlerimize yapılan zulümleri ortadan kaldırmak için uğraşan bu iktidara karşı terör örgütü kinini kusmuyor mu? Başta ana dilleri olmak üzere, hak ve özgürlüklerle ilgili reformlara ilk karşı çıkıp, terörün şiddetini daha da arttıran bu terör örgütü ve savunucusu olan siyasi uzantıları değil mi? Emperyalist müteahhit mihraklar ülkemizi böl-parçala-yut ihalesini verdikleri içimizdeki taşeronlarının aldatılmış piyonları vasıtasıyla hedeflerine varmak istiyorlar. 12 Haziran seçimlerinde arzu ettikleri neticeyi alamazlarsa terörün ateşini daha arttıracak yeni oyunları sahneleyeceklerinden endişe ediyorum. Bilhassa Afrika ve Ortadoğu halklarının Cami ve Cuma ekseni etrafında devam eden ayaklanmalardan esinlenerek ana gayesi barış, sevgi ve kardeşlik olan yüce İslam dinimizi menfur hedeflerine alet için kullanma oyunlarını da şimdiden sahneye koydular. Temel felsefesi ateizm ve inkarcılık olan derin güçlerin taşeron firması PKK’nın son haftalarda başlattığı çadır camilerde Cuma namazı kılma eylemleri, geleceğe yönelik tehlikelerin alarmını vermektedir. Yine ne acıdır ki bu oyunda bazı din adamlarını kullanmaktadırlar. Bu zevat “(Münafıklar arasında) zarar vermek, inkâr etmek ve mü’minlerin arasına ayrılık sokmak için bir mescid edinenler ve: “İyilikten başka bir şey kastetmedik” diye yemin edenler vardır. Hâlbuki Allah, onların muhakkak yalancı olduklarına şahitlik eder. (Ey Resulüm) Onun (zararlı mescidin) içerisinde hiçbir vakit durma. İlk gününden temeli takva üzerine kurulan mescidin içinde durman elbette daha uygundur.” (Tevbe Suresi 107-108) ilahi mesajını nasıl görmezden gelebilirler?
Her şeyiyle örnek aldığımız Hz. Muhammed (sav) efendimizin Medine’de temellerini attığı barış devletini içerden çökertmek, Müslümanları zaafa uğratmak ve bölmek gayesiyle şer mihrakların inşa edip açtıkları Mescid-i Dırar’ın (Zararlı Cami’nin) fitneye alet edilmesi sebebiyle yıktırıldığını nasıl bilmezlikten gelebilirler? Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah’ı inkar ettiğini kitaplarında açıkça yazan, dinimizle alay eden, ırz, namus, can ve mal düşmanı olduğu ayan beyan ortada olan bir terör örgütüne nasıl destek olabilirler? Yıllarca bu hak ve özgürlüklere şiddetle karşı çıkan, faili meçhul cinayetlere çanak tutan, geçmişi sabıkalı partilerle mecliste birlik olup, hak ve özgürlükleri engellemeye çalışan, reformları ve demokratik açılımı sabote edenler aynı mihraklar değil mi? Türküyle, kürdüyle, çerkeziyle, lazıyla ve arabıyla, alevisi ve sünnisiyle tüm vatandaşlarımıza sesleniyorum; gelin vakit geçmeden, yandım Allah demeden, 12 Haziran seçimlerinde oyumuzu akıllı kullanalım. Baş terörist şeytan ve yandaşlarına bağımlı, Allah’ın yoluna kayıtsız bir kısım sözde bağımsız adaylara destek vermeyerek terör ateşini söndürelim. “Eğer gerçekten Allah’a inanıyorsanız, onlardan korkmayın, yalnız Allah’tan korkun” ayetinin gereği cesur olalım.
Bu ülkenin hepimizin ve neslimizin yaşayacağı tek ve son vatan olduğunu düşünerek oyumuzu kullanalım. Halkımızın dini duygularını istismar ederek, çadır mescitlerle adeta mescid-i dırarlar’da din adamı kisvesi altında görev yapan “Dünyanın geçici menfaatlerine aldanarak Allah’ın ayetlerini (Hakikatleri gizleyerek) az bir bedel karşılığı satmayınız” ayetinin muhatabı bel’amlardan olmamak için tövbe edelim. Ahiretin büyük mahkemesinde “Ey Rabbimiz biz kavmin ileri gelenlerine ve büyüklerimize ve efendilerimize uyduk, onlar bizi dalâlete (yanlış ve sapık yola) götürdüler. Ey Rabbimiz! Onlara (bize verdiğin) azâbın iki katını ver. Ve onları büyük bir lânet ile lânetle (rahmetinden uzaklaştır) (Ahzâb Sûresi, 68) diye aldatılan, halkların şikâyet edeceği siyaset, aşiret ve ilim önderlerinden olmayalım. Testi kırılmadan uyarımızı yapıyoruz ki, milletimize ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş olalım.
Sevgi, kardeşlik ve birliğin merkezi Mekke-i Mükerreme’den selam ve dualarımla.