Darbecilerin hatıraları
Ülkemizde bitmeyen tartışmalardan biri de darbe ve darbecilerle ilgili olanıdır. Demokrasi ve insan hakları noktasında atılan her olumlu ve doğru adımdan sonra, “Artık Türkiye’de kimse darbe yapamaz, yapmaya cesaret edemez” denilir, ama öte yandan da bu konu sürekli tartışılır. Bugün bile “Bundan sonra Türkiye’de darbe olur mu?” sorusunun kesin ve tatmin edici, güven verici bir cevabı yoktur.
Umumî kanaat, “Darbe olmayacağı” yönündedir, ama bu kanaat “Darbe yapmak isteyen de yoktur” anlamına gelmez. Maalesef, hâlâ darbe yapmak isteyen de, yapılacak bir darbeye destek verebilecek ‘sivil’ler de vardır. Böyle olduğu için de bu noktadaki tartışmalar bitmiyor, bitmeyecek.
12 Eylül darbesine imza atanlar, yaptıklarının ‘kanun önünde suç olduğunu’ bildikleri için; hazırlayıp millete zorla kabul ettirdikleri anayasa ile kendilerini ‘koruma’ altına almışlardı. Düşünün, bir darbe döneminde görev yapmış bürokrat ve yöneticiler kendilerinin hazırladıkları anayasaya ilâve ettikleri bir madde ile koruma ve kollama altına alınıyorlar! Bu tavır bile o kişilerin gerçekte suçlu olduklarını ve bunu da bildiklerini göstermez mi? Aksi halde böyle bir koruma ve kollama maddesini niçin anayasaya koysunlar?
Neyse, aradan yıllar geçti ve yapılan değişikliklerle darbecileri koruyan ilgili madde devreden çıkarılabildi. Şimdi 12 Eylül’e imza atanların sorgulanması ‘teknik’ anlamda mümkün oldu. Bu sorgulama ve hukuk önünde hesap sormanın ne ölçüde yapılabileceğini ise zaman gösterecek.
12 Eylül döneminde o kadar yanlış ve haksızlık yapılmış ki, bunları saymak bile neredeyse imkânsız. Sadece medyaya yansıyan bilgiler bile işin vehametini anlamak için yeter. Bir de bu haksızlıkların kamuoyuna yansımayan, unutulan ya da unutturulan kısmını düşünün... Ortaya devasa bir haksızlık yığını çıkar.
O dönemde görev yapmış bir komutan kendisiyle yapılan röportajında ‘hatıra’sını anlatırken şöyle demiş: “Ben bir usul koymuştum. Hafta sonları halkı toplardık. Vali, ben, belediye başkanı, DSİ Müdürü, hepsi halka hesap verirdi. Bir gün bir vatandaş bana dedi ki, ‘Adaletten bahsediyorsun, ama adil değilsin. Oğlumu 90 gündür içerde tutuyorsun’ dedi. Polisler hücum ettiler. Dedim, durun. Gittik inceleme yaptık. Sade onun oğlu değil, 90 kişi boş yere yatıyormuş.” (Radikal, 1 Mayıs 2011)
Tabiî ki bu ‘hatıra’ “İşte o bize bir ders oldu. Ondan sonra tedbirler aldık” diye devam ediyor, ama aslında o günlerde yaşanan haksızlık ve adaletsizlere de çok güzel bir misal. Nasıl olmuşsa ‘cesur’ bir baba halini o günkü komutana anlatabilmiş. Elbette bu anlatışın, komutanın ifade ettiği şekliyle olması mümkün değil. O günkü şartlarda bir vatandaşın, bir ‘baba’nın, sıkıyönetim komutanı ya da yardımcısına “Sen adil değilsin!” diyebilmesi için ‘deli’ ya da ‘veli’ olması gerekirdi. Bilemiyoruz, o cesur baba belki de öyleydi; ama bu hadise sarsıcı bir itiraf değil mi? Keyfî bir şekilde 90 gün gözaltında tutulan yüzlerce kişi ve belki de itiraz edilmemiş olsa aylarca daha devam etmesi muhtemel bir haksızlık...
Keşke bütün darbeciler yaşadıklarını, şahit oldukları hatıralarını (velev ki kendilerini savunmak, temize çıkarmak için olsun!) anlatsalar da o dönemde gerçekten neler yaşandığını millet bilebilse.
İnşalllah, konuşa konuşa ve tartışa tartışa bütün darbeciler kanun önünde, adalete hesap vermeye doğru gidecek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.