Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bahçeli ve Kılıçdaroğlu... Türkeş ve Ecevit’ten intikam!

Bahçeli ve Kılıçdaroğlu... Türkeş ve Ecevit’ten intikam!

Bu “soru”yu uzun süre önce sormak ve bir “merak”ımı sizlerle paylaşmak istiyordum ama, kısmet bugüneymiş... Merak ettiğim konu şu: “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli merhum Alparslan Türkeş tarafından, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da; Bülent Ecevit tarafından niye veto edildiler, niye milletvekili adayı yapılmadılar?”
12 YIL MECLİS DIŞINDA!
Önce Devlet Bahçeli’ye bakalım.
MHP’nin resmî internet sitesinde, Devlet Bahçeli tanıtılırken, özetle deniliyor ki;
“1948 yılında Osmaniye’de doğdu... İlk öğrenimini Osmaniye’de, orta öğrenimini İstanbul’da tamamlayan Bahçeli, üniversite öğrenimini Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisinde yapmıştır.
Başlangıcından itibaren Ülkücü Hareket’in her kademesinde görevler üstlenerek Büyük Ülkü Davası’na hizmet etti.
Dr. Bahçeli, 1967 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde öğrenci iken Ülkü Ocağı Kurucusu ve yöneticisi olarak görev aldı. 1970-1971 yıllarında Türkiye Milli Talebe Federasyonu Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. Dr. Bahçeli, bir yandan aktif olarak Ülkücü Hareket’te yer alırken, diğer yandan da ilmi alandaki çalışmalarını devam ettirmiştir.
(...)
Ülkücü kadroların yetişmesinde önemli görevler de üstlenen Dr. Bahçeli, Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından göreve çağırılması üzerine 17 Nisan 1987 tarihinde üniversitesindeki öğretim üyeliği görevinden istifa etmiş, 19 Nisan 1987 tarihinde yapılan MÇP Büyük Kurultayı’nda parti yönetimine seçilmiş ve Genel Sekreterlik görevine getirilmiştir.
MÇP ve MHP’nin yönetim kadrolarındaki görevi, günümüze kadar kesintisiz olarak sürmüştür. Çeşitli zamanlarda Genel Sekreterlik, Genel Başkan Yardımcılığı, Merkez Yürütme Kurulu Üyeliği, Merkez Karar Kurulu Üyeliği, Genel Başkan Başdanışmanlığı görevlerinde bulunan Dr. Devlet Bahçeli, ilk kez 6 Temmuz 1997 tarihli 5. Olağanüstü Kongre sonrasında MHP Genel Başkanlığı görevini üstlenmiştir.”
Dikkat ederseniz;
Bahçeli’nin “tanıtım satırları”nda, hiç “milletvekili adaylığı” ya da “milletvekilliği” geçmiyor!..
Geçmiyor, çünkü;
Merhum Alparslan Türkeş, kendisini hiç “milletvekili adayı” yapmadı!..
Şöyle bir hafızanızı yoklayın;
Bütün partilerin “genel sekreter”lerini gözünüzün önüne getirin... Hemen hepsi, bir-iki dönem “milletvekili” olmuş, en azından “milletvekili adayı” gösterilmişler!..
Peki, Sayın Bahçeli, 19 Nisan 1987’de getirildiği “Genel Sekreterlik” görevinden sonra, niye hiç “milletvekili adayı” yapılmamıştır?.. Çünkü kendisi, ancak “genel başkan” olduktan sonra, 1999’da “milletvekili” olabilmiştir!..
Yani, “siyaset”e atıldıktan ancak 12 yıl sonra Meclis’e girebilmiştir!..
Merhum Türkeş’in, sayın Bahçeli ile ilgili bir “güven sorunu” mu vardı yoksa Bahçeli, “genel sekreterlik” görevinde “çok başarılı” olduğu için mi, onu yerinden oynatmadı?..
Benimkisi, sadece merak!..
Ortalıkta çok “şayia” dolaşıyor da!..
7 SÜLALESİNİ SSK’YA ALDI!
Gelelim, Kemal Kılıçdaroğlu’na...
Kılıçdaroğlu, malûm;
1999’a kadar, 8-9 yıl boyunca SSK Genel Müdürlüğü görevinde bulundu... Dönemin Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan’ın ifadesiyle, SSK’yı “5 milyar dolarlık zarara” uğrattığı için, hakkında “soruşturma” açıldı!..
“9 yıllık süre”de, “babasının ilk soyadı”nı taşıyan Karabulut ailesinden tutun da, “annesinin kızlık soyadı”nı taşıyan Gündüz ailesi ve “karısının kızlık soyadı”nı taşıyan Düzgün ailesine kadar, neredeyse “yedi sülalesini” SSK’ya yerleştirip, SSK’yı yedi-bitirdi!..
Bir de SSK’ya alınan “cihaz”lar ve “stent”lerden doğan “5 milyar dolarlık zarar”la ilgili “Neşter Operasyonu” var ki, tam ibretlik!..
Artık, sizler de biliyorsunuz ki;
1992 yılından itibaren hesapların incelendiği soruşturmayı, dönemin DGM Savcısı Ömer Süha Aldan yürüttü.
Yapılan soruşturmada; SSK’nın ve diğer sosyal güvenlik kurumlarının, ameliyatlarda kullanılan malzemenin piyasa fiyatının çok üzerinde alındığı belirlendi.
Meselâ; 25 dolarlık stentin 2 bin 450 dolardan alındığı tesbit edildi... Müfettişler, savcılık soruşturması kapsamında yapılan incelemeler sonucunda, fahiş alımlarla devletin 5 milyar dolarlık zarara uğradığını tesbit etti...
Lütfen dikkat; SSK’da “dizboyu yolsuzluk” olduğu dönemde, BayKılıçdaroğlu “SSK Genel Müdürlüğü” koltuğunda oturmaktadır!..
Ne var ki;
Söz konusu soruşturma kapsamında sadece, firma yöneticileri hakkında dâvâ açıldı. Bürokratlara ise dokunulmadı. Yine dönemin SSK Genel Müdürü Kılıçdaroğlu da, aynı dosya kapsamında sanık yerine tanık olarak dinlendi.
ALDAN’A DİYET BORCU!
Peki, “sanık” olması gereken Kılıçdaroğlu niye “tanık” oldu?..
Çünkü, “Rahşan Affı” denilen af 1999’da çıktı ve böylece Kılıçdaroğlu “sanık” olmaktan kurtuldu!..
Düşünebiliyor musunuz;
SSK’da “5 milyar dolarlık yolsuzluk” tesbit ediliyor ama “58 kişi mahkûm” olurken, Kılıçdaroğlu paçayı kurtarıyor!..
Böyle bir Kılıçdaroğlu, hiç Rahşan Hanım’ı sevmez mi?!? O kadar sevdi ki; tuttu, onu “CHP Kurultayı’nın baş konuğu” yaptı!..
Bir “vefa borcu”, pardon bir “diyet borcu” daha vardı...
Öyle ya;
“Rahşan Affı”nı çıkartan Rahşan Ecevit “CHP’ye baş tacı” yapıldığına göre; o dönemde kendisini “sanık” olarak yargılamak yerine “tanık” olarak ifadesini alan DGM Savcısı Ömer Süha Aldan’ı da unutmaması gerekirdi!..
Nitekim, unutmadı da!..
Ömer Süha Aldan’ı da, “Muğla 3. sıradan milletvekili adayı” yaptı!..
Doğrusunu söylemek gerekirse;
Ömer Süha Aldan, fazlasıyla hak etti bu “aday”lığı... Hani; “Vanlı” yerine “zanlı” yazmak gibi; “t” yerine “s” tuşuna bassaydı; Kılıçdaroğlu; “tanık” değil, “sanık” olacaktı!..
Haa, “Rahşan Affı”ndan yine yırtardı ama, bir süre “tutuklu” kalmaktan kurtulamazdı!..
Ehh, böyle bir adama “kıyak” yapmasın da, kime kıyak yapsın Bay Kılıçdaroğlu!..
Kıyağa kıyak!..
Sev beni, seveyim seni!..
ECEVİT NİYE VETO ETTİ?
Ama, benim merakım bu değil!..
Bay Kılıçdaroğlu, baktı ki pabuç pahalı... Baktı ki, her an “okka altı”na gidebilir, her an “cezaevi”ne düşebilir, o halde kendisine “sığınacak bir liman” bulmalıydı!..
“Bir partiye sığınmalı”ydı ki, “dokunulmazlık zırhı”na bürünsün ve paçayı hepten kurtarsın!..
11 Ocak 1999’da SSK Genel Müdürlüğü’nden “istifa” edip, kendisine en yakın parti olarak gördüğü DSP’nin kapısını çaldı...
Parti kurmaylarına dedi ki;
“18 Nisan 1999’daki genel ya da yerel seçimlerde DSP’den aday olmak istiyorum... İster Belediye Başkan Adayı yapın, ister milletvekili adayı!.. Hangisini uygun görürseniz, razıyım... Tercih sizin!.. Hangi ilden aday gösterirseniz, ben hazırım!”
Ne var ki;
Ecevit, “veto” etti Kılıçdaroğlu’nu!..
Siyasî tabirle, “üstünü çizdi!”
Ne “Belediye Başkanlığı”na aday gösterdi, ne “milletvekilliği”ne!..
Adeta; “Git başka kapıya” dedi!..
Düşünebiliyor musunuz;
“SSK’yı 5 milyar dolar zarara uğrattığı” için, Ecevit bile reddetmiş Kılıçdaroğlu’nu!.. Eğer, iddia ettiği gibi “başarılı bir bürokrat” olsaydı, Ecevit, onu herhalde havada-karada kapardı!.
Ama, “işimize yaramaz” dedi!..
Kim bilir;
Belki de, “SSK’yı batırdığı” gibi, “DSP’yi de batırmasından” korkmuştur!..
ECEVİT’TEN İNTİKAM MI ALIYOR?
Sen misin “veto” eden...
Bunun “intikamı” acı olur!..
Bana öyle geliyor ki;
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Mehmet Haberal ve Sinan Aygün’ü “CHP’den milletvekili adayı” yapması, aslında “Ecevit’e bir misilleme” ve “Ecevit’ten intikam alma operasyonu”dur!..
Bakmayın siz;
“Yolumuz, Ecevit’in yolu” dediğine!..
“Söylem”e değil,
“Eylem”e bakın!..
Ecevit, 18 Nisan 1999 seçimlerinde kendisini “aday” yapmadı, “veto” etti ya, o da kalktı, “Ecevit’i veto edenleri” aday yaptı!..
Malûm; Mehmet Haberal, Ecevit’e “iş göremez” raporu vermeye hazırlanıyordu!.. Sinan Aygün de; “Ecevit’in Başbakanlık’tan azledilmesi” için, mahkemeye başvurmuştu!..
Söyleyin Allah aşkına;
Haberal ve Aygün’ün aday yapılması, “Ecevit’ten intikam almak” değil de nedir?..
Hadi, “Rahşan Affı”ndan dolayı paçayı kurtardığı için Rahşan Ecevit’i, “CHP’nin baş tacı” yapmasını anlarız!.. “Neşter Dâvâsı”nda, kendisini “sanık” değil “tanık” yapan Savcı Ömer Süha Aldan’ı “Muğla 3. sıradan aday” yapmasını da anlarız!.. Ama birader; “Ecevit’i Başbakanlık’tan düşürmek” için rapor hazırlayan ve mahkemeye giden Mehmet Haberal ile Sinan Aygün’ü niye “CHP’den aday” gösterdi?..
Hem “Yolumuz, Ecevit’in yolu” diyeceksin, hem de “Ecevit’in altını oymaya” çalışan adamları CHP’den aday yapacaksın!..
Hiç akıl kârı mı bu?..
Yok, yok; bunun “Ecevit sevgisi” ile izah edilecek hiçbir yanı yok!..
Bunun adı;
“Ecevit’ten intikam”dır!..
Kılıçdaroğlu, demek istemektedir ki;
“Sen misin beni 18 Nisan 1999’da aday yapmayan?!? O halde, ben de senin altını oyan adamları aday yaparım işte!.. Al sana cevap!”
Mı acaba?!?
Pekalâ olabilir!..
Ama ben, hâlâ meraktayım;
Merhum Alparslan Türkeş, niye Devlet Bahçeli’yi hiç “aday” yapmadı... Ve Bülent Ecevit, niye Kemal Kılıçdaroğlu’nu “veto” etti?..
İşte görüyorsunuz;
Şimdi, her ikisi de “eski liderlerinden intikam” alıyorlar!..
Sorarım size;
MHP’de “Türkeşçilik”, CHP’de “Ecevitçilik” kaldı mı?..
Adları, “sadece dillerde!”
Ama, “görüş”leri yok!..
MHP’de Türkeş karşıtları,
CHP’de Ecevit karşıtları!..
Bu, bir “intikam” değil mi?..
=============
USAme filmi!
Televizyonlarda “görüntüleri” izlemişsinizdir... Obama ve kurmayları, bir odada “Usame bin Laden operasyonu”nu izliyorlar... Operasyon bittiğinde, Obama diyor ki; “Aldık onu!”... Arkasından ilâve ediyor: “Dünya, şimdi daha güvenli!”
“Aldılar” almasına da; “Bin”in kaçını aldılar?.. Hem, “aldık” dedikleri, gerçekten Laden mi?.. Öyle ya; zaten “böbrek yetmezliği” çeken Laden’in, “yıllar önce öldüğü” ama El Kaide’nin, “moral çöküntüsü” olmasın diye bunu açıklamadığı bildiriliyor!.. O halde, Obama’nın “aldık” dediği, “başka biri” olmalı!..
O “başka biri” kim?.. Onu da bilen yok!.. Çünkü; gözlerini oymuşlar, ayağına “ağırlık” bağlayıp, “cesedini denize atmışlar!”
Operasyon düzenlenen “ev” için, “villa” diyorlar!.. Böylece; Usame’nin “villada lüks bir hayat yaşadığı” imajı vermek ve onu “gözden düşürmek” istiyorlar... Bu, tam bir “orostopolluk” örneği!.. Zira o evde; köpek bağlasan durmaz!.. O evde, “fare”ler bile aç kalır!.. “Villa”ymış!.. Ne villası Allah aşkına?.. Sıradan bir “köy evi”nden farksız!.. İçinde eşya bile yok!..
Gelelim; “dünyanın, şimdi daha güvenli olup olmadığı” meselesine... Bu, bir “acziyet itirafı”dır!.. ABD; bunca yıldır bir tek “Usame” ile baş edememişse, nerede kaldı onun “süper”liği!..
Haa, “Usame öldü” diye “terör” durur mu?.. “Adaletsizlik, sömürü ve zulüm bataklığı” kurutulmadıkça, “terör” durmaz!.. “Gücün terörü” oldukça, “terörün gücü” de olacaktır!.. ABD, “Hollywood yapımı yalan”ları bırakıp, bir an önce “gerçek”ler ile yüzleşmelidir!
Ekranlarda gördüğümüz, USA yapımı bir “Usame filmi”dir!..





Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi