“Senin çocuk nerede?..”
İşte bütün mesele bu..
Emniyet Müdürü Ersan Özkan’ın “BDP ağalarına” sorduğu:
“Sizin evlatlarınız nerede? Bu eylemde niye sizin çocuklarınız yok?!!”
Sırrı, Mırrı...
BDP’nin ağır topları orada, Muş il, ilçe başkanları filan...
İstasyon Caddesi üzerinde yürümeye başlayan bir grup BDP’li, yol kenarında bulunan AK Parti seçim bürosuyla bir marketi taşlıyor.
Çevik Kuvvet ekiplerinin müdahalesiyle ara sokaklara dağılan göstericiler, Yeşilce Mahallesi’nde yol kapatıyor.
Burada polisleri taşlıyor...
“Taş atan çocuklar”a “af” çıkarmak iyiydi de, sokaklarda değişen bir şey yok...
Ufacık çocukların polis taşlama “oyunları” bütün acımasızlığı ile sürüyor...
Bu çocuklar, kimlerin çocukları?..
Hiç şüpheniz olmasın,
Bunların anne babaları da...
Tıpkı “Şehit” anne ve babaları gibi garibandır!..
İşte Emniyet Müdürü Ersan Özkan’ın, “Sırrı Mırrı” takımına sorduğu soru tam da bu noktaya parmak basmaktadır:
Elâlemin çocuklarını böyle kullanıyorsunuz da...
“Sizin evlatlarınız bu eylemde niye yok!..”
Manyak mı onlar, kendi çocuklarını oralara yollasınlar!..
Onların çocukları nâziktir...
Ankara’nın en gözde semtlerinde; “Çukurambar”da, “Çiğdem”de, “Ümitköy”de filan yaşarlar, en pahalı kolejlere giderler...
Şöyle bir arşive göz atın; “afla dışarı çıkan taş atan çocuklar” arasında bir tane “ağa evlâdı” var mı?..
Boşa zahmet, ben baktım...
Alayı “Maraba” çocuğu!..
Polis Müdürü’nün “cevabı içinde saklı” sorusuyla vurguladığı gibi, bırakın taşlı sopalı eylemlere katılmayı, Muş’ta yaşamaya bile tenezzül etmez bu adamlar...
Sözümona “çatıştıkları” muadilleri gibi “halkın çocuklarını” kullanırlar!..
Türklerden ve Kürtlerden “Amet, Memet, Üseyin Efendi”lerin çocukları gider...
“Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Tanju, Orkun, Orçun Bey”lerin, “AGA”ların çocukları yaşar!..
Sanılmaya ki sadece o taraflardadır bu; “cihat edebiyatını” kimseye bırakmayan kesimlerde de çok görülmüştür bu türden misaller...
Birileri çalışmış, didinmiş “dâvâ”yı bir yerlere “getirmiş”; birileri de malı bir yerlere “götürmüş”tür!..
“Getir”, “götür” işleri oralarda da “kutsal kılıflar” içinde icra edilmiştir.
Kıssadan hisse:
Ey vatan evlâdı...
Bil ki kimse senden üstün değil...
Kimseye kullandırtma kendini!..
Kimsenin adamı olma...
Veee...
Hiçbir kabın şeklini alma!..
BEDELLİ MESELESİ
Geçelim şu fasla:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “bedelli askerlik” uygulamasına sıcak bakıyor.
Bunu canlı yayında belli etti...
“Yaşı çok çok ilerilere varmış insan var. Onların bir kısmı kaçıyor, bir kısmı Türkiye’ye gelmiyor, bunlar için bir şeyler düşünebiliriz. Silahlı Kuvvetler bu işe olumsuz bakıyor ama...” şeklindeki sözleri bedelli askerlik bekleyenleri umutlandırdı...
Bedelli askerlik iyidir ya da değildir, burası başka da...
“Silahlı Kuvvetler”in adeta “karar verici” mevkide olması da bir tuhaf...
Dünyanın dört bir yanına mesela Libya’ya “demokrasi dersi” verirken, bir “bedelli” işinde bile Asker’e bu kadar bağımlı olamayız.
Tapu ve Kadastro’da “eleman” indirimine veya artırımına gitmeyi düşünen bir Hükümet’in, Genel Müdür’ü ikna edebilmek için yıllar boyunca uğraşması gibi bir durum bu!..
Hiç demokratik değil!..
Hadi “Bedelli” konusundaki görüşümü de ifade edeyim:
Bedelli çıkmasın artık; askerlik herkes için “kısa dönem” olsun.
Ordu’da dünyanın “subay”ı, “astsubay”ı, “uzman”ı var, her geçen gün de yenisi alınıyor, alınacak...
Daha fazla askere ihtiyaç yok!..
Sokaktaki vatandaşa da “üç ay” askerlik çok bile!..