Müslümanlar Kendi Vatanlarında Niçin Sömürge Yerlisi Gibi Yaşıyor?
BUGüN Türkiye Müslümanları sömürge yerlisi durumuna düşmüşlerse, bunun suçu kimlere aittir? Sadece sömürgecilerin, GY’lerin, Benzetilmişlerin, egemen azınlıkların işi midir bu?
Hayır!.. Suçun en az yüzde 51’i bizzat Müslümanlara aittir... Lafları ağzımda eveleyip gevelemeden açık ve seçik şekilde açıklamak istiyorum.
1. Müslümanlar, Malik Binnebi’nin dediği gibi colonisable/sömürge yerlisi olmaya müsait ve yatkın bir yapı sergiliyorlar.
2. Müslümanların başını çeken bazı kimseler onlara hürleşme, kurtuluş, izzet; vasıflı, güçlü ve üstün olma çare ve çözümlerini gösteremiyor, bunları hayata uygulayamıyor.
3. İslâmî kesim bir türlü şifahî toplum statüsünden, yazılı toplum statüsüne geçemiyor.
4. Müslümanlar hem İslâm’ı, hem de çağı/moderniteyi yakalayamamışlardır.
5. Müslümanlar genelde kırsal kesim, varoş, taşra, gecekondu kültürü seviyesinde kalmışlar; medeniyet/şehirlilik bakımından karşıtları ve rakipleri derecesine yükselememişlerdir,
6. Müslümanlar ümmet birliği, üniter ümmet hiyerarşisi konusunda Kur’anî ve Peygamberî hüküm ve normlara uyamamışlar; birbirinden tamamen kopuk, bazısı birbiriyle çekişip tepişen bir sürü cemaate parçalanmıştır.
7. Müslümanlar İmam-ı Kebir, Emîrü’l-mü’minîn kavramını ve kurumunu yitirmişler ve 1924’ten bu yana başsız, kaidesiz, reissiz yaşamaya alışmışlardır. Bu alışkanlık onların gücünü gidermekte, bellerini bükmektedir.
8. Müslümanlar, Türkiye’de birinci güç olan medya sahasında ikinci ligde oynamaktadır. (çok yüksek tirajlı sanılan bazı Müslüman gazetelerin bayi satışı son derece düşüktür... Müslümanlara ait bazı tv kanalları kuruluş gayelerini yitirmişler ve GY’lerin tv’lerine benzemişlerdir.)
9. ülke idaresinde ve belediyelerde iktidarı ele geçiren bazı İslâmcılar, dâvayı ve İslâm ahlâkını unutmuşlar; ganimet toplama, zengin olma, köşeyi dönme hırsına kapılmışlar ve korkunç bir bozulma, kokuşma, İslâmî hüküm ve ilkelerden uzaklaşma sergilemişlerdir.
10. Türkiye’de İslâmî hayatın temel direklerinden biri olan tasavvuf bozulmuş; Kur’an’ın, Sünnet’in, icmâ-i ümmetin, fıkhın, Şeriatın kesin ve zarurî hüküm ve ilkeleri çiğnenmiş; birtakım “erbab” (putlaştırılmış, rabler haline getirilmiş din baronları) zuhur etmiştir. (Dinin zahirine, Kur’an’a ve Sünnete mutabık ve sâdık tasavvuf ve tarikat ehlini tenzih ediyorum...)
11. Birtakım din sömürücüleri, mukaddesat bezirganları, vaktiyle İslâm’dan önceki toplumlarda olduğu gibi halkın paralarını toplayıp zimmetlerine geçirmişlerdir.
12. Birtakım seviyesiz sahte Müslümanlar “Her şeyin en iyisi Müslümanlara layıktır... Müslüman güçlü olmalıdır” gerekçelerinin ardına sığınarak, Şeriat-ı Tâhirenin (Pak İslâm Şeriatının) asla cevaz vermediği yolsuzluklar yapmışlar, günahlar işlemişler; ihalelere fesat karıştırmışlar, riba yemişler, rüşvet ve komisyon almışlar, ümmet-i Muhammed’in (Salat ve selam olsun O’na) mallarını, paralarını, Beytülmal-i Müslimîn’i yağmalamışlardır.
13. İslâm dininin, Kur’an’ın, Peygamberin, Şeriatın, tasavvufun kesin şekilde yasaklamış olduğu israfı, lüksü, aşırı tüketimi, gösterişi, gurur ve kibri irtikâb eden birtakım İslâmcılar, din baronları, sahte Müslümanlar, azılı münafıklar Müslüman yığınlara kötü örnek olmuşlardır. Böylece ümmet’in enerjisi, serveti, imkanları ve potansiyeli şeytanî ve verimsiz sahalara akıtılmıştır.
14. Son elli sene içinde Müslüman kesim İslâmî eğitimi sulandırmış; dünya çapında icazetli din âlimleri yetiştirememiştir.
Yukarıdaki 14 maddeden ne demek istediğim kolayca anlaşılır.
Hürleşmek, sömürge yerlisi statüsünden izzetli ve haysiyetli Müslümanlar derecesine yükselmek lafla, kuru temenni ile olmaz.
Planla programla, ciddî çare ve çözümlerle, ilimle, irfanla, hikmetle, ahlâk ve faziletle, yüksek karakterle, Kur’an’ı anlayıp hayata uygulamakla, Sünneti anlayıp onu da hayata uygulamakla olur.
çileyle, fedakarlıkla, feragatle, büyük cihadla olur.
İlk Müslümanlar ve ecdad-ı kiramımız küffar diyarına gider, gerçek cihad yapar, bunun neticesinde helal ve tayyib olan ganimet alırlardı. Bu ganimetin beşte biri devlete verilirdi, beşte dördü mücahidin ve guzzat arasında, şer’î ölçülere göre dağıtılırdı.
Zamanımızda birtakım mâyesi bozuk alçaklar, Türkiye’nin Müslüman halkının parasını ve malını yağmalamışlardır.
En lânetli servet, din sömürüsü ile elde edilendir.
Din sömürüsü, kadın satmaktan daha büyük bir ahlâksızlıktır.
Müslümanların dinî hizmet ve faaliyetler için verdikleri paralar ve mallar sadece ve sadece bu hizmetler ve faaliyetler için harcanmalıdır.
Dinî hizmet ve faaliyetler mükemmel, uygun, efradını cami ağyarını mâni plan ve programlara göre yapılmalıdır.
Hizmet paraları, birtakım din baronlarının şöhret ve servet sahibi olması için harcanıp ziyan edilmemelidir.
Uzak ve yakın tarihteki ehlullah efendilerimizin ahlâklarına, hayatlarına, karakterlerine bakalım:
* Hizmetlerinden dünyevî ücretler almamışlardır.
* Şöhret afetini istememişlerdir.
* Lüks, gösterişli, israflı hayat sürmemişlerdir.
* Enaniyetten uzak durmuşlardır.
* Yüce Yaradan ile olan muamelelerinde daima ihlaslı olmuşlardır.
* Peygamber Efendimizin (salat ve selam olsun O’na) sünnetine uymuşlardır.
Müslümanlar din baronlarına değil, gerçek İslâm ulemasına, gerçek tasavvuf/tarikat ulularına tâbi olsunlar. Başka şekilde kurtulamazlar.
İslâm’ın temel prensiplerine ve zarurî hükümlerine tâbi olmadan hürriyet olmaz, aksine esaret ve zillet olur.