Lübnanda güç dengesi bozuldu
Lübnanda 18 aylık siyasî krizin silâhlı bir çatışmaya dönüşmesi yerel ve bölgesel denklemleri yeniden alabora ve allak bullak etti. Dürzi Lider Velid Canbolat, Hizbullah ve Emel ve yandaşları tarafından kuşatma altında tutulan evinde The Guardian gazetesine yaptığı açıklamada: Beyruttaki mücadeleyi Hizbullah ve İran kazanmıştır dedi. Bu zorunlu bir itiraf. Aslında geleneksel olarak Dürzilerin karargâhı ve kalesi sayılan Cebel-i Lübnan ve Şuveyfatta yapılan çatışmayı da bizzat Velid Canbolat kaybetti. Bu savaşta hem kişisel mücadelesini, hem de iktidar olarak mücadelelerini kaybettiler. Bundan dolayı basının karşısında ilk kez Velid Ceanbolat bu kadar süt dökmüş kedi gibi kötü vaziyetteydi. Suriye ile ilişkilerinin bozuşması aynen Hariri ailesinde olduğu gibi, Emil Lahudun görev süresinin Beşşarın baskısıyla uzatılması sonrasına denk geldi. Ama Lahudla yıldızları zaten hiç barışmamıştı. Emil Lahudu Türk askerlerine benzetiyordu. Belki de bununla Cemal Paşayı kastediyordu. Bendeniz de Beşşar Esadın Suriyeyi yönetmesini aynen Cemal Paşanın üslubuna benzetiyorum. Hafız Esad hem tecrübeli, hem de daha temkinliydi. Galiba yeni Cemal Paşa kimliğindeki Beşşar Esad da Esad hanedanlığının son temsilcisi veya sonu olacak gibi. Hizbullah ve yandaşlarına sadece kuzeyin merkezi ve kalbi olan Trablusşamda Sünnîler direniyor. Karşı duruyor. Bunun nedeni Şiîler karşısında tek bölünmemiş ve yekpare kitle olmaları ve gelişmelerin seyrinin geleceklerini tehdit etme riski taşımasıdır. Onlarınki içgüdesel bir direnç. Bir ikinci nedeni de direniş mahalli ve dolayısıyla Hizbullahın silâhlarından uzak olması hasebiyle üzerindeki askerî baskının da hafif olmasından ileri geliyor. Bilindiği gibi, Trablusşam, Beyruttan sonra ülkenin ikinci büyük şehri olmakla kalmıyor, aynı zamanda Sünnîlerin de merkez şehri sayılıyor. Güneyde Sayda gibi şehirler zamanla Sünnî karakterini kaybetmişler ve yavaş yavaş Şiî unsurların denetimine geçmişlerdi. Bu örneğin Iraktaki karşılığı ise Basra şehridir. Geçenlerde Ahmet Davudoğlu da Basranın bu demografik yönüne temas etmişti.
***
Bu son Hizbullah saldırısı ile birlikte Lübnanda güç dengesi tamamen İran, Suriye ve Hizbullah ekseninin lehine kaymıştır. İktidarı temsil eden güçlerin ordudan başka sığınacakları bir ağırlık merkezi kalmadığından dolayı, Hizbullahın silâhlı ve organize gücü karşısında kırılmışlar ve çabuk pes etmiş ve safdışı kalmışlardır. Lübnanda ordu ve Hizbullahın dışında organize silâhlı bir grup bulunmuyor. Diğer taife veya mezhebî veya dinî grupların elinde sadece nefs-i müdafaa için edinilmiş kişisel silâhlar bulunuyor. Bu silâhlar Hizbullahın ağır silâhları karşısında elbette ki etkisiz ve bir işe yaramıyor. Beşir Cemayelin kardeşi olan ve eski cumhurbaşkanlarından Emin Cemayeli canlı yayında dinledim. Aynen o da Velid Canbolat gibi konuştu ve Hizbullah darbesi ve inkılâbı neticesinde Lübnandaki dengelerin değiştiğini söyledi. Seçime hazır olduklarını da beyan etti. Seçimden kaçmadıklarını ve karşı tarafın meseleyi böyle yansıttığını ifade etti. Ezcümle söylediklerinden bazıları şöyleydi: Direniş adına ülkeyi rehin aldılar ve kontrolünü ele geçirdiler. Halbuki Lübnan bir mozaik ülke ve tek tarafın kontrolüne giremez. Bu bir seraptır. Diyaloga hazırız, ama araç olarak silâhlı dayatmayı kabul etmiyoruz. Tehditle diyalog olmaz. Hizbullah Genel Sekreteri geçmişte Lübnan halkına bir taahhütte bulunmuştu ve silâha başvurarak bunu açıkça çiğnedi. Nasrallah vadi sadık olarak direniş için kalkan silâhları Lübnan halkının yüzüne doğrultulmayacağını söylemişti ve taahhütlerine ve sözlerine bağlı kalmadı. Bilakis verdiği sözler havada kaldı. ülkeyi ele geçirmek için direnişin silâhlarını halkın üzerine doğrulttular. Sünnîlerin dinî merkezi olan Darul Fetvada İsrail dostları mı yaşıyor ki oraya da saldırdılar? Hizbullahın yaptığı direniş falan değil, düpedüz taş çağına dönmek ve cahiliyete avdettir. Eninde sonunda Lübnandaki mücadeleyi aydınlıkçı güçler kazanacaktır. Bizim görebildiğimiz Lübnanın tek kutsalı Hizbullahın silâhı değil, birliğimizdir. Tabu olan silâh değil ulusal birliktir. Bunu yıktırmayacağız. Yaşananlar Hizbullah ve Emel ve onun arkasındaki güçlerin bir komplosundan ibarettir. Boş ve saçma bir müceradır. Dost acı söyler. Bu tutulan yol yol değildir...
***
Siyasî hasar tespitine baktığımızda; Canbolatın Şuveyfat ve Cebel-i Lübnandaki mevkilerini Dürzi taifeden rakibi olan Tallal Arslan grubuna kaptırmış bulunuyor. Ordu çatışmalarda tarafsız kalıyor ve Hizbullahın ele geçirdikten sonra boşalttığı mevkilere yerleşiyor. Ve hükümetin Hizbullaha ait özel telefon şebekesi ve havaalanının güvenlik şefiyle ilgili kararlarını da askıya aldı. Bunun üzerine Hizbullah şehirlerden silâhlı güçlerini çekeceğini duyurdu ve çekilen Hizbullah unsurlarının yerini de ordu mensupları almaya başladı. Ordu tarafsız kalınca iktidar koalisyonu Hizbullahın silâhları karşısında gerilediler. Döküldüler. Kimi gözlemcilere göre, ABDnin bir şey yapamaması ve zavallı konumu da Hizbullahın zaferini pekiştirmiştir. Bununla birlikte, daha önce direniş gücü olarak anılan son iç arbede ve çatışmalardan sonra milis gücü olarak anılmaya başlanmıştır. Son olaylarda Mustakbel Kanalından sonra Cezire Kanalı bürolarına da saldırdılar. Bunun da yine Hizbullah ve yandaşları tarafından organize edildiği bizzat El Cezire tarafından duyuruldu. Bu gelişmeler, belki de bu Lübnanda yeni bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Hizbullahın zaferi bölgede daha büyük çaplı savaş potansiyelini de beraberinde getirmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.