Anne, neredesin?
Annelerimiz hakkında ne kadar güzel söz söylesek, ne kadar memnuniyet ifade etsek yine de onların bize yaptığı iyilikleri anlatabilmiş olmayız.
Anne sevgisi ve saygısı, en insanî tavırlardan biridir. Bununla birlikte, günümüzde anneler; evlâtlarından umdukları, bekledikleri ve hak ettikleri sevgi, saygı ve şefkati maalesef göremiyorlar.
Elbette olması gerektiği kadar anne ve tabiî ki babasına sevgi, saygı ve şefkatte kusur etmeyen ‘şanslı çocuklar’ vardır, ama annelerini ihmal edenleri de unutmamak gerek. Peki, annelerin ihmaline sebep olan nedir? “Mimsiz medeniyet”in bütün insanlar gibi anneleri de mağdur ettiğini görmeyecek miyiz?
“Mimsiz medeniyet”in görünüşte annelere bir gün tahsis etmesine de kanmamak lâzım. Çünkü ‘şefkat kahramanları’nı şefkate mahkûm eden de aynı sistem. Önce anneleri “ev”lerden uzaklaştırdı, şimdi ise sebep olduğu sıkıntılara çare arıyor. İş hayatı herkes için zordur, ama bilhassa anneler için sıkıntı kaynağıdır. Modern hayat, çocukla anneyi birbirinden ayırmış, ikisine de hasret çektiriyor. Çocuklar evde “Anne, neredesin?” diye ağlaşırken; anneler de işyerlerinde çocuklarına hasret duyarak geçim sıkıntısına düşmemek için koşturuyor. Bu mudur “muasır” medeniyet seviyesi?
Yine modern hayatın dayatması sonunu “geniş aile”ler parçalandı ve “çekirdek aile”ye dünüştü. Bu da yetmedi, aile bir anlamda zerrelerine kadar dağıldı. Peki bundan kim zarar gördü? Hem anne, hem de çocuklar... Annelerimizin iş yükü artarken, çocuklarımız da “dede ve nine”den mahrum bir şekilde büyümek durumunda kaldı. Dede ve ninelerin “tecrübe”lerinin yerini hangi “oyuncak,” hangi “kreş”, hangi “oyun salonu” doldurabilir? Dolduramadığı için çocukların da, annelerin de huzuru kaçmış durumda.
Siyasetçilerin ve bilumum idarecilerin “anneler günü” vesilesiyle sarf edeceği “cilalı söz”lere kanmamak lâzım. Annelerimizi bir gün hatırlayarak, onlara “maddî hediye”ler alarak onların gönlünü kazanamayız. Tamam onları da alalım, ama asıl gönüllerini hoş tutalım, “duâ”larını almaya çalışalım. Bu aynı zamanda inancımızın emrettiği bir davranış değil mi? Hadiselere maddî pencereden bakarak, hediye alarak sorumluluğumuzdan kurtulduğumuzu zannetmek, “mimsiz medeniyet”in dayattığı bir aldatmacadır.
İnsanımıza “Cennet, annelerin ayakları altındadır” hadis-i şerifi hakkıyla anlatılsa “huzurevleri” bu kadar yoğun ilgi görür müydü?
Türkiye’yi idare edenlerin bir yanlışı da, hadiselere sadece maddî anlayışla yaklaşmalarıdır. Nedense inançları işin içine katmak istemiyorlar. Oysa hemen her konuda olduğu gibi annelerimizin sıkıntıları da ancak inanç temelli projelerle bertaraf edilebilir. Şefkatin temelinde de inanç yok mu? Sağlam bir inanç olmadıktan sonra kim kime şefkat gösterir?
Sıkıntı çeken annelerin başında, “çalışan anne”ler geliyor. Güya çalışarak özgürlüklerine kavuşup “hür” oluyorlar, ama aslında sıkıntı ve endişenin esiri oluyorlar. Elbette “İstisnalar kaideyi bozmaz” hükmünce hanımlara, ‘anne’lerimize uygun işler de vardır. Fakat günümüz şartları, çoğunlukla “anne”lerin emeğini gasp ediyor. Neticede “Anne, neredesin?” diyerek büyüyen çocuklar ağır bir fatura ödüyor.
Millet olarak daha az fatura ödemek için anneler keşke çocuklarının yanına dönse...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.