İhkak-ı Hak - 4
Muhterem Erbakan'ın Yargıtay'ca onaylanan 11 ay hapis yatacağı dava dolayısıyla merak sahiplerini bilgilendirmek, karara tesir eden hususatın adli bir hata olduğunu belirtmeye çalıştığımız yazı serisinin 4.'sü ile huzurlarınızdayım değerli okurlarım. Bu adli hataya ek olarak Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar hakkındaki yorumumuzu da okumaya katlanacaksınız efendim.
Trilyonluk dava adıyla ahali arasında ün almış vak'adan elimdeki dosyanın 20. sahifesinde şunlar yer almakta: "2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 73/3. maddesinde parti merkezi ve bağlı ilçeleri de kapsamak üzere iller teşkilatı her bütçe yılını izleyen Nisan ayı sonuna kadar bir evvelki yıla ait uygulama sonuçlarını içeren kesin hesaplarını hazırlarlar. İller teşkilatından gönderilenler, parti merkez ve bağlı ilçeleri de kapsayan iller teşkilatının kesin hesaplarının onaylı birer örneğini Haziran ayı sonuna kadar Anayasa Mahkemesi'ne ve bilgi için Cumhuriyet Başsavcılığı'na vermek zorundadırlar." Halbuki Refah Partisi faaliyetlerine 22.02.1998 tarihinde son verildiğini, bundan dolayı parti yöneticilerinin 1998 yılının 30 Nisan gününe kadar il ve ilçelerin kesin hesaplarının hazırlanmasından ve 1998 yılının 30 Haziran tarihine kadar karara bağlanarak birleştirilmiş bulunan kesin hesap ile onaylı birer örneğini Anayasa Mahkemesi'ne verme imkânından mahrum kaldığını, bu yüzden 1997 yılı mali faaliyetlerine ait dosyanın işlemden kaldırılmasına oybirliği ile karar verildiğini, zira parti ilgililerinin mali faaliyetlerinden dolayı herhangi bir sorumlulukları ancak kendileri tarafından kesin hesabın hazırlanıp Anayasa Mahkemesi'ne tevdiinden sonra söz konusu olabileceğini, Anayasa Mahkemesi 10.11.1998 tarihli kararı ile herhangi bir parti mensubu hakkında cezai ve hukuki sorumluluk tespit etmediğini, böylece de Refah Partisi'nin 1997 yılı mali faaliyetlerinin incelenerek karara bağlandığı yolundaki savunmaya karşı mahkeme ceza yoluna gitmiştir ve Anayasa Mahkemesi, kararını göz önüne almama yolunu seçmiştir ki; sırf bu husus davanın düşmesi için ehemmiyetli bir noktai nazardır.
Ayrıca 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'na göre Genel Merkez'in sadece Genel Merkez'in mali faaliyetlerinden sorumlu olduğunu, taşra teşkilatlarının mali faaliyetlerinden sorumlu olmadığını, Genel Merkez mali faaliyetlerinin sadece bu konuda görevlendirilen merkez karar yönetim kurulu üyesinin sorumlu olduğunu belirten ifadeye de mahkeme itibar etmemiştir ki; bu da, mahkemenin kanunda var olan bir hususu kaale almamak gibi mesuliyeti olması gereken bir işleme sevketmiştir.
ERBAKAN’DAN OKTAR’A
Esselâtü Vesselâm Efendimiz; Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v) meâlen buyuruyorlar ki: "Ben; âdil bir hükümdar zamanında dünyaya geldim" Kâinatın çivisinin çıktığı, zulümatın her yeri kapladığı bir dönemde, Allah'ın (c.c.), insanlığa son kurtarıcı olarak Hz. Muhammed'i (s.a.v) gönderdiği sırada, adaletin berdevam olduğunu, âdil kişilerin varlığını haber veren bu hadis-i şerifde kastedilenin kim olduğuna atf-u nazar ettiğimizde, karşımıza Mecusî İran'ın hükümdarı Nûşîrevan çıkıyor âdil bir hükümdar olarak.
1970'li yılların ilk döneminde bir cinayet davasının kararına muttali olmuştum. Ağır ceza reisi zât beraat istikametinde reyini kullanırken, esbâb-ı mûcibesini şöyle ileri sürüyor idi yaklaşık olarak: "Sanık, Jandarma'da verdiği ifade ve savcılıktaki sorgusunda bu ifadeyi doğrulayan beyanıyla ve buna istinaden tanzim edilmiş iddianameyle mahkeme huzuruna geldiğinde verdiği ifadede, gördüğü tazyik ve tehditler sonunda suçu kabullendiğini, asla böyle bir olayın faili olmadığını ileri sürdü. Uzun yıllar Ağır Ceza Heyet üyeliği ve Reisliği yaptım. Bu uzun tecrübeme istinaden vicdanım sanık mevkiinde bulunan ....'ın olayın asla faili olmadığına, olayın şâhitlerinden ....'ın sanık hakkındaki tutarsız; fakat aleyhindeki ifadelerinden dolayı gerçek fail olduğu kanaatine vâsıl oldum. Bu bakımdan ....'ın beraati istikametinde oyumu kullanıyorum" şeklinde yazmış olduğunu gördüm. Heyet sağ âzasının idam hükmüne ve bayan üyenin de 20 yıla mahkûmiyet şeklindeki kanaati, reise en yakın rey olan 20 yıla itibar olunmuş ....'ın 20 yıl mahkûmiyetine karar verilmiştir. Yargıtay'da temyiz safhasındayken, 1974'de MSP / CHP koalisyonu esnasında, Cumhuriyet'in 50. yıldönümü münasebetiyle çıkartılan 18.05.1974 tarihli Af Kanunu'yla sanık tahliye edilmiştir.
Bu sanık; tutukluluğu devam ettiğinden 5 yıla yakın cezaevinde kalmıştır. Reisin beraat istediği, bir hâkimenin 20 yıl dediği, diğer hakim beyin idam talebi ile tezekkür eden hükmün muhatabı bu cezayı, nasıl ‘Ben ektiğimi biçiyorum..’ diyerek kabullenebilir. İşte adli hata böyle bir şeydir. Bunu yazış sebebim Sayın Adnan Oktar Beyefendi'nin ve arkadaşlarının İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nden südûr eden ve tabiî Yargıtay'da bozulacağını kuvvetle ümid ettiğim bu hükmün, her ülke adalet mekanizmasında görülen adli hataları vücudâ getiren hususun hatadan değil de, hukukun siyasallaşması veyahut da ahbap çavuş yaklaşımları ki, bu davanın daha önce zamanaşımından eski heyet tarafından savcı talebine uygun olarak düşürülmesi kararı, gizli ve masonik bir elin müdahalesi düşme kararını bozdurmaya muvaffak olması, yeni heyetin tamamının değiştirilmesi ve bu heyetin de yeni bir savunma hakkını tanımaması, adalet mekanizmasının Erbakan davasında olduğu gibi haktan uzak, vicdanların kabule yanaşmayacağı bir karar zuhuru, elbette adlin kalmaması sonucuna hızla gidişin bir habercisidir. Bu böyle biline.. Şimdi tavsiyemizi yapalım: Kamuda çalışanların özel kanun dışındakiler hariç, siyasi partilere üye olmaları memnûdur. Buna karşılık, kökü dışarıda bulunan bütün karanlık oda derneklerine, Masonluğa, Rotaryenliğe, Lionsluğa, Bilderbergçiliğe üye olarak katılmışların derhal devlet hizmetinden teb'itleri, adli dosyalarda böyle kişilerin kararlara dahillikleri varsa o dosya ile alakalı davaların yeniden görülmesine gidilmesi zor; fakat yapılması elzem olan işlemdir. ‘Bir insanı kurtarmak, bütün insanlığı kurtarmak gibidir..’ hadisini söyleyen Peygambere ümmet olduğunu bildiğim Sayın Adalet Bakanı, birkaç gün evvel Hakk'ın rahmetine kavuşan Adalet eski Bakanlarından Hasan Fehmi Alpaslan gibi afçı ve hakikati arayıcı bir bakan mesuliyeti hissederek tavsiyemizi kaale alması kardeşâne bir hatırlatmadır.
Bâzı kişiler Muhterem Erbakan'ın Altınoluk'ta, hakkında verilen kararın infazı başladığına dair dedikodular bana da soruluyor. Bildiğim kadarı ile Yargıtay ilgili Daire gerekçesini yazmış diye bir bilgiye sahip değiliz. Bildiğim kadarı ile müdafii vekilleri gerekçeyi gördükten sonra karar düzeltmesi talebinde olacaklarını bir müddet evvel beyan etmişlerdi. Her ne kadar karar düzeltmesi talebi infaza mani değilse de, görülen o ki; infaz için acele etmemek gerek. öte yandan, 1980 darbe-i hükümeti esnasında 11 buçuk ay tutuklu kalmış bulunan ve bilahire Yargıtay safhasında arkadaşlarıyla birlikte beraat eden muhterem Erbakan'ın müdafii vekilleri dünya hukuk literatürünü tarayıp, bu yatılmış cezayı yatılacak ceza ile becayiş çaresi aramalılar. 1965'lerde çıkmış Ceza İnfaz Yasası ne değişikliklerden geçti, herkesin mâlumudur. Alacağı mahsup etmenin, suçu teşvik mânâsına yorumlama devri çok gerilerde kaldı. Bu yorum tecrübeli infaz savcılarına mütalâaları alınarak tezekkür ettirilmeli ve meclis cezaların infazı kanununa bu değişikliği birkaç gün içinde dahil edebilir. Maksat; mahrumiyeti tatbik değildir. Allah saklasın Yargıtay, Adnan Bey'in de aldığı cezayı bozmadığı takdirde geçmiş zamanlardaki tutuklu kaldığı günleri bu mahkûmiyetten düşerek, Muhterem Erbakan'dan sonra yineliyorum Allah saklasın Adnan Bey'e de uygular, böylece de, şahıs için kanun çıkarılmaz bahanesi ortadan kalkar.. Şimdilik böyle bir kanundan istifade edecek iki kişi ülkemizde hazır demektir. Adaletle dolu günler dilerim. Fiemanillah.
İrtibat No: 0542 497 03 27
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.