İki rapor iki sessizlik
Geçtiğimiz günler içerisinde iki önemli uluslararası rapor yayınlandı. İkisi de Türkiye medyasında kuru birer haber olarak geçiştirildi. Haber değeri yok sayıldı da denebilir.
Raporları ortak kılan Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında özgürlükleriyle alakalı olması. Biri ABD Uluslararası Dini Özgürlükler Komisyonu (USCIRF)’nun, diğeri ise New York’taki Freedom House isimli sivil toplum örgütünün raporuydu. USCIRF Amerikan Kongresi bünyesinde çalışıyor olsa da bağımsız bir organizasyon. Yıllık ülke raporlarıyla dünyanın farklı yerlerindeki gelişim endekslerini takip edip periyodik olarak bildiriyor.
2010 raporunda, USCIRF Türkiye’yi dini özgürlükleri kısıtlamakla suçluyor. Canlı bir sivil topluma sahip demokratik bir ülke olmasına rağmen dinle ilgili ‘boğucu’ evet ‘boğucu’ düzenlemeleriyle dini kontrol ettiğini ifade ediyor. İlginçtir, raporun en başında dini azınlıklar ifadesi yer alır ve bundan sonraki ifadeler her ne kadar genel anlamlar içerse de en başta vurgu yapılan dini azınlıklara atıf yapılıyormuşçasına anlaşılabilir. Yani USCIRF’un söyledikleri Türkiye’deki dini azınlıklar göz önünde bulundurularak mı anlaşılmalıdır, yoksa Müslüman olsun olmasın bütün dindarları mı içermektedir, bu bulgular arasında açıkça ifade edilmemiş, geçiştirilmiş.
Rapor farklı çevreleri idare eden bir dengeye de sahip. Bir taraftan azınlık haklarının ihlalinden ve Ergenekon bağlamında saldırı altında tutulan azınlık mensuplarından bahsediyor (ki bence bu önemli. Yani ETÖ’nün ABD tarafından tam anlamıyla bir terör örgütü olarak görülmesi bir aşamadır. Çünkü Washington Ankara hattında çalışan neo-conlar, evanjelistler, siyonistler Amerika’yı, Ergenekon’un, bir AK Parti uydurması olduğuna inandırmaya çok uğraştılar ama görülüyor ki bunu başaramadılar), diğer taraftan ise AK Parti hükümetinin muhalifleri bastırmak amacıyla ‘önleyici’ tutuklamalar gerçekleştirdiğini söylüyor.
Burada bir değil iki yanlışa imza atıyor rapor. Azınlıkların liderlerini öldürten AK Parti hükümeti değil, devlet içinde devlet olan Ergenekon’dur. Ayrıca Ergenekon kapsamındaki tutuklamaları eleştirip sanki bunlar hükümete muhaliflikten kaynaklanan tutuklamalarmış gibi lanse ediyor. Aynı kapsamda hem övüyor hem de yeriyor yani. Bu bir tenakuz.
Rapor öncelikli tavsiyelere yer veriyor. Bunların arasında Türkiye’nin azınlıklarına dini haklarının tam anlamıyla verilmesi ve dini eğitimlerini yapmalarına imkan sağlanması, Yunan Ortodoks Halki Manastırı -yani malum Heybeliada’-nın tekrar açılması ve Mardin’deki Mor Gabriel Manastırı’nın -Deyrulumur olarak da biliniyor- topraklarının tamamının haklı sahiplerine yani Güneydoğu’daki Süryanilere geri iade edilmesi sıralanıyor.
Sıra, sonunda başörtüsü sorununa geliyor. Ama doğrudan değil, kurulan cümle de son derece ilginç ve düşündürücü: ABD Türkiye’yi kadınların dini ve din dışı görüşlerini kıyafet üzerinden ifade etmesine izin vermesi için teşvik etmeli. İlk tepki “Bu da ne demek oluyor” olabilir. Buralarda buna ‘beating around the bushes’ yani lafı dolandırıp durmak deniyor.
Bundan önceki referanslarında başörtüsü sorununu daha açıkça ifade ederken şimdi kadınların diledikleri kıyafeti giyebilmeleri genellemesine hapsediyor. Sanki başını örtmek kadar açmak da haktır der gibi. Ayol bu ülkede başını açamamak diye bir sorun mu var ki böyle bir cümle kuruluyor! Baş açık olmak devlet politikasının bir parçası değil midir ki...
Başı açık kadına hangi özgürlük verilmemiş ki rapor bunu kaydadeğer buluyor, anlamak mümkün değil.
Rapor azınlıkların dini kıyafetlerini kamusal alanda giyemediğine yaptığı atıfla devam ediyor. Amerika’nın Türkiye’ye bu konuda da baskı yapması gerektiğini söylüyor. Ne ilginç ki bu noktada rapor azınlıkları ayırıp konuyu bu bağlamda dile getirmeyi tercih ediyor. Oysa ki dini kıyafet ile dolaşamamak sadece azınlıkları etkileyen bir sorun değil çünkü ilgili kanun daha doğrusu ‘devrim’ azınlık, Müslüman kim olursa herkesi kapsıyor. Sanki Müslümanlar dini kıyafetleriyle dolaşabiliyormuş da azınlıklar sorun yaşıyormuş gibi lanse ediyor. Başörtüsü konu olunca onu daha geniş bir kapsama oturtmak ve konu azınlık hakları olunca başkalarını dışlayıp sadece onlardan bahsetmek raporun tarafsızlığına gölge düşürüyor. İkinci raporla devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.