Gerçek Tehlikenin Farkında Olmak...

Gerçek Tehlikenin Farkında Olmak...

Taraftar toplamanın en kolay ve en kestirme yolu düşman üretmektir.
Bu düşmanın gerçek olması da gerekmiyor...
Eğer siz bir düşman üretmeyi başarırsanız; o düşmana karşı olan herkes sizin etrafınızda toplanacaktır.

Bu durum dünyanın her yerinde böyle olsa da ülkemizde bu adeta bir mesleğe dönüşmüştür. Denge olmak, herkesi kucaklamak, herkesi ve her şeyi bir potada eritip ortak bir paydada buluşturmak herkesin aklına gelir de hiç kimsenin işine gelmez.

Kutuplardan biri olmak herkesin işine gelir.

Kutup olduğunuz anda diğer kutba inat birileri mıknatısa yapışan iğne gibi etrafınızda toplanır. Sizi destekleyip yanınızda olanları basamak olarak kullanıp bunu servete, şöhrete dönüştürmek sizin maharetinize kalmış! Bu durum siyasette, ticarette, medyada velhasıl hayatın her alanında böyle... Kötü huylu ur gibi her tarafa sirayet etmiş, söküp atmak çok zor...
Alın size Deniz Baykal...

Yıllardan beri “laiklik elden gidiyor”, “şeriat geliyor” gibi konuları suiistimal ederek ve bu konuları sakız gibi ağzında çiğneyerek servet ve şöhretten oluşan bir krallık oluşturmadı mı?

Alın size Aydın Doğan... Sıradan bir insan iken bu ülkenin dindar insanlarını tehlike gösterip bunu ranta çevirip palazlanan ve başbakanları pijamasıyla karşılayıp ayağına getirerek şantaj ve hile ile bu ülkenin kaynaklarına el koyarak bir medya imparatorluğu oluşturmadı mı?

Alın size Orhan Pamuk... Ekmeğini yediği, suyunu içtiği bu ülkenin tarihine, değerlerine saldırarak gerçek manada soykırım uygulayan ülkelerin kanlı ellerinden Nobel alabilmek, onların övgülerine mazhar olmak için bu ülkeye hakaret edip Nobel milyarderi olmadı mı?

Alın size Emin çölaşan... Yıllardır gelene gidene küfreden, hakaret eden, kendisi dışında herkesi dönek/liboş ilan eden bu muhterem zat, kovulmasını bile “Kovulduk ey halkım” diyerek Törkiş liraya çevirmedi mi?

Alın size Ahmet Hakan Coşkun... Büyüdüğü mahalledeki insanların desteğiyle ün kazanıp daha sonra çıktığı yeri beğenmeyen tavuklar gibi kendi mahallesini beğenmeyip küfürler, hakaretler savurarak servet kazanıp sosyete sınıfına tırmanmadı mı?

Alın size Fazıl Say... Nüfus cüzdanında Türk yazılması dışında bu ülkeyle hiçbir bağı olmayan, yılın sadece birkaç ayını bu ülkede geçiren ve para almaya gelince hiçbir endişe duymayan bu zat-ı muhterem, yukarıda adı geçen ağabeylerinin taktiğinin işe yaradığını görmüş olacak ki onları taklit ederek “Noelci Abiler beni de unutmayın” feryadında bulunarak şöhretine şöhret katmadı mı?

Daha kimleri sayayım ki?

Hepsini toplasan bir elin parmağını geçemeyecek kadar azınlıkta olan bu grup çoğunluğa hükmetmekte, onları sömürmekte, ürettikleri sanal düşmanlarla servetlerine servet, şöhretlerine şöhret katmaktadırlar.

Ama gelin görün ki bu servet ve şöhret onlara yetmemiş olacak ki kana doymayan vampirler gibi sürekli kurban istemektedirler.

Hâlâ doymuş değiller!

Hele doyacak gibi hiç değiller!

Bu yüzden rahatlıklarına ve rantlarına dokunan kim olursa olsun onları silindir gibi ezmekte bir sakınca görmemektedirler.

Onlar için sosyal adalet, eşitlik, insan hakları, barış ve özgürlük gibi kavramlar yarasaların gözlerini kör eden aydınlık kadar tehlikelidir.

Sular daima bulanık olacak ki daima avlansınlar...

Ortalık daima toz duman olacak ki fırsattan istifade ellerini ceplere rahatça dalabilsinler... Suyun berrak, ortamın sütliman olduğu zamanlarda onlar için yaşam hakkı yoktur. Kendileri bunu çok iyi bilirler.

İşte ülkemizde “tehlikenin farkında mısınız?” deyip koparılan gürültünün, çıkarılan çıngarın tek sebebi budur.

Şimdi soruyorum ey millet;

Asıl siz tehlikenin farkında mısınız?

GüNüN SöZü
Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne,
Acırım tükrüğe billahi tükürsem yüzüne,
Medeni olmak eğer açmaksa bedeni,
Desenize hayvanlar insanlardan daha medeni
M.AKİF ERSOY


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi