Lordlar Kamarası'nda bir Türk milliyetçisi
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, İngiltere'ye davet edildi. Lordlar Kamarası'nda bir konuşma yaptı. Diğer bazı plâtformlarda soruları cevapladı.
Yazıcıoğlu'na İngiltere'de büyük bir ilgi gösterildi. Halbuki Türkiye'de bu davetin ne anlama geliyor olabileceğinin bile pek üzerinde durulmadı.
İngiliz Lord'larının Muhsin Yazıcıoğlu'nu daveti, her bakımdan dikkate değerdir. İngilizler Yazıcıoğlu'nu tanımak istiyor. Onun fikirlerini ve hareketini anlamak istiyor.
Bunun bir anlamı şu olabilir: "Tayyip Erdoğan ve hareketi, son yıllarda dünyada yakalanan en önemli siyasi ivme. Fakat bugün ciddi bir çöküş tehlikesi ile karşı karşıya. Türkiye'nin İstikbâl vaad eden en önemli lideri, Muhsin Yazıcıoğlu."
Eğer davet sebepleri bu ise, doğrudur. Ama sadece İngiliz Lord'larının gözleriyle bakılınca görülebilecek bir doğrudur.
∞∞∞
"İngiliz Lordları" deyip geçmeyelim. Dünyayı herkesten başka gözlerle seyreder onlar. Kendilerinden başka kimsenin göremeyeceğini görürler. Onun için, birkaç yüz senedir, Müslümanların yapamadığını onlar yaparlar: Yeryüzüne onlar şekil ve mânâ verirler.
Bugün diğer Avrupa ülkelerine bakın. Herbirinin "Türk" ve "İslâm" görüşü ne kadar sığdır. Halen yarıdan fazlası, ayak takımına mahsus karikatürlerle durumu idare ederler. Dünyaya "hooligan" seviyesinden bakarlar.
Oysa İngiliz siyasetçisinin bakışı, ne kadar derindir. İslâm'a hakaret etmez. "İslâmi terör" tabirinin lûgatlerden çıkarıldığı tek Avrupa ülkesi, İngiltere'dir.
"İstikbâl İslâm'ındır, denenmemiş bir o kaldı" diyen tarihçi Arnold Toynbee, bir İngiliz'dir. İngiliz kraliyet ailesinin İslâm'a olan ilgisi, neredeyse çeyrek asırlık bir meseledir. Prens Charles Türkiye'ye geldi, gönülleri fethetti. Şimdi kraliçe geliyor, Bursa'da Kur'an dinleyecek.
Bir zamanlar Avrupa'yı mahşer yerine döndüren Cumhuriyet devrimleri, İngiltere'ye uğramamıştır. Bazılarının bir put gibi taptıkları lâiklik ilkesi, İngiliz lûgatine girmemiştir. Onlar "sekülerizm" derler. Bu, daha çok "aklileştirme" demektir.
Dünyada İngiliz siyasetinden daha "âkil" bir müessese yoktur.
∞∞∞
İngilizler Muhsin Yazıcıoğlu'na özellikle iki meseleyi sordular: İslâm görüşü ve Türkiye'nin AB üyeliği hakkındaki görüşü.
Muhsin Yazıcıoğlu bu suallere gayet "makul" cevaplar verdi: İslâm'ın "terör"le anılmasına karşı olduğunu söyledi. İngilizlerin duymak istediği özellikle buydu.
Türkiye'nin AB üyeliği hakkında söyledikleri ise "ihtilâl çapında" idi. Yazıcıoğlu, "üniter bir Avrupa Birliği"nin ham bir hayalden öteye geçmeyeceğini söyledi. "Konfederatif bir yapı, daha gerçekçidir" dedi.
Türkiye'nin bu yapı içerisindeki yerinin "tam üyelik" olmaması gerektiğinin altını çizdi. "İmtiyazlı ortaklık"a yakın bir görüşü benimsediğini söyledi. Bağımsızlığını kaybetmemiş, AB'ye teslim olmamış bir Türkiye istediğini belirtti.
İngilizler bu sözleri de büyük bir ilgiyle dinlediler.
Yazıcıoğlu, Türkiye'de anlatamadıklarını İngiltere'de anlattı. Türkiye'de dinletemediklerini İngilizlere dinletti. Türkiye'nin geleceği hakkında önemli ipuçları verdi.
Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hayali, Türkleri de, Avrupalıları da çok sıktı. Artık herkes yeni bir fikir, yeni bir çözüm arayışı içinde.
Bu hadisenin anlamı özellikle buydu.
SOLUN MüJDE AR İHTİYACI!
Türkiye'de mizah genellikle mizahçılar tarafından üretilmez "Ciddi" kişiler tarafından üretilir.
Günün mizahını da bir öğretim görevlisi üretiyor. Radikal gazetesiyle işbirliği içinde... Ciddi makam + Ciddi gazete= Süper mizah.
öğretim görevlimiz, "Sola Bir Müjde Ar Gerek" diye çok ciddi bir makale yazmış. Bu makale, ciddi bir gazete olarak bilinen Radikal'de yayınlanıyor.
öğretim görevlimiz, Sol'un Müjde Ar'a olan ihtiyacını şu ciddi sebeplere bağlıyor:
1. Müjde Ar, hem aydın olup (pardon!), hem de halkın diliyle konuşmanın zor olmadığını gösteriyor.
2. Müjde Ar gençleri dışlamıyor, onları kapsayıcı (pardon!) bir tutum takınıyor.
3. Müjde Ar, sanatçı kişiliğiyle (pardon!) politik kişiliğini (pardon!) çok güzel örtüştürüyor.
4. Müjde Ar, akıllı kadın olmanın (pardon!) ne demek olduğunu herkese öğretiyor.
Tahmin edeceğiniz gibi, parantez içindeki "pardon!"lar bize ait. Yazıyı "pardonsuz" olarak okuyacak okuyucunun kahkahadan kırılmaması için araya serpiştirdik.
Ama belki de biz yanlış anlıyoruzdur. Kim bilir bu, bizim algıladığımız gibi bir mizah yazısı değil, gerçekten ciddi bir makaledir...
Bir bakarsınız ki...
Sol bu makaleyi ciddiye alır ve Müjde Ar'ı "görev başına" davet eder: "Gel, başımıza geç, bizi kurtar!"
İtalya'da Berlusconi'nin sağ'ının yaptığını, Türkiye'de Müjde Ar'ın sol'u yapar...
Solun başına Müjde Ar geçer. Alır bir yanına Aysun Kayacı'yı, öbür yanına da Elif çakır'ı... Solun oldum bittim çözemediği "Doğu-Batı denklemi"ni de halletmiş olur.
Bütün dünya görür: Aydın olmak ne demekmiş, kapsayıcı olmak ne demekmiş, hem sanatçı hem politik kişilik olmak ne demekmiş, akıllı kadın olmak ne demekmiş...
Biz de o müstehzi "pardon!"larımızla ortada kalakalırız...