“Bir sepet elma gönderdim!..”
Son yıllarda aldığım en güzel haber buydu..
Büyük İslâm Âlimi, Cennetmekân İskilipli Âtıf Efendi’nin, memleketi İskilip’te düzenlenen bir etkinlikle anılacak olması.
“Sütü Bozuk” İstiklal Mahkemesi hakimlerince katledilişinden 85 yıl sonra, İskilipli Âtıf Efendi’yi anma toplantısı.
Haber çok güzel lâkin üzücü bir tarafı da var:
Bizler...
“El” güdümündeki mekanizmanın katlettiği bir İslâm Âlimi’ni anmak için...
Böyle bir etkinlik düzenlemek için tam 85 yıl bekledik öyle mi?..
“Yazıklar olsun” bize!..
“Bâtıl” takımı, insanlığa kan ve göz yaşından başka bir şey getirmemiş “teröristleri” her yıl anar, her etkinlikte bu adamların posterlerini filan gözümüzün içine sokarken...
Biz İskilipli Âtıf Efendi gibi ömrünü “İslâm’a hizmete adamış” bir büyük değerimizi anmak için tam 85 yıl bekledik!..
Umarım sürmez bu ihmal; her yıl çok daha büyük etkinliklerle, belki de “İskilipli Âtıf Efendi Haftaları” ile kapatmaya çalışırız açığımızı...
•
İskilipli Âtıf Efendi’nin (R.A.) eserleri, kurduğu kütüphanenin azâmeti derken..
Benim en çok dikkatimi çeken; onun “İslâm”ı dar kalıplara hapsetmemek konusundaki hassasiyeti oldu.
Hani, bazı sözde “radikaller” vardır...
“İslâm’da çekyat-koltuk caiz mi, değil mi?” meseleleriyle vakit öldürürler ya...
Saray’daki davet esnasında Padişah sormuş kendisine:
“Hocaefendi Hazretleri; çatal ve bıçakla yemek yemeği garp mukallitliği (batı taklitçiliği) olarak görüp günah addedenler var, siz ne dersiniz?!..”
Şu cevap ne güzel değil mi:
“Peygamber Efendimiz’den sonra icad edilen ve temizlik, sıhhat bakımından lüzumlu olan şeylerin kullanılmasında hiçbir sakınca yoktur...”
•
Padişah takdirle karşıladığı bu cevap üzerine, maddi değeri çok büyük olan “ihsanlar”da bulunmak isteyince...
“İhsanlara alıştırılmamasını” istirham etmiş...
Ve...
Mazur görülmesini istemiş!..
Günümüzün “En çok hocalar yer!”, “Hocalar parayı çok sever!” karalamalarına hiçbir pay bırakmayan tavırlarla dikkat çekermiş İskilipli Âtıf Efendi...
Hocaefendi’nin son derece vatansever bir insan olduğu da belgeli...
Yunanların İzmir’i işgali üzerine ilk protesto gösterisini düzenleyen ekibin lideridir İskilipli Âtıf Efendi!..
Birileri, Genç Cumhuriyet’in kaymağını yiyecek olan birileri, ihalelerde avantaj elde etmek için “eşlerini ecnebî subaylara” gönderirken...
Düşmana karşı çıkan İskilipli Âtıf Efendi!..
•
İdama gelince...
Onu Şapka Kanunu’nun çıkmasından yıllar evvel yazdığı ve “Batı taklitçiliğini” eleştirdiği bir mektuptan dolayı “idam” cezasına mahkûm etme “emrini” almış bulunan Giresun İstiklal Mahkemesi, “suç” unsuru bulabilmek için olağan üstü bir çaba sarf ediyor...
Âtıf Hoca’nın Frenk Mukallitliği (Yabancı Taklitçiliği) adlı eserini buldurup getirtiyor...
Onun da, mektup gibi, Şapka Kanunu’nun çıkmasından çok önce neşredildiğini görünce...
“Cezalandırmak için bir sebep bulunamadığına” hükmediyor.
Böyle olunca da...
İş “Ankara İstiklal Mahkemesi”ne havale ediliyor!..
Ve...
Oradaki “Sanığın idamına, şahitlerin bilâhare dinlenmesine” yargılamasıyla iş bitiriliyor!..
İskilipli Âtıf Efendi’nin hayatını okurken, Hanımefendisi Zahide’ye (R.A.) içeriden gönderdiği bir mektup iyice burktu yüreğimi:
“(...) Bizim talebeden Hamdi Efendi vasıtası ile size bir sepet elma gönderdim... Kızım Melâhat merak etmesin, mektebe devam ve işine devam etsin. Semih oğlan ne yapıyor? Yaramazlık ediyor mu?.. Mektebine devam etsin, dersini güzel güzel okusun!..”
•
Bu “İstiklal Mahkemeleri” yok mu...
Öyle kapanmamış hesaplar var ki bu ülkede...
Öyle “tamamlanması” gereken dâvâlar ve öyle iade edilmesi gereken haklar...
Bizler böylesine ilgisizken “atalarımıza”;
“Huzur” bulabilir miyiz?..
“Dua” mı geliyor bir yerlerden, “Beddua” mı?..
Bunu düşünüyorum!..