Kazurat ve Sidik Savaşları
İki sene kadar önce kıdemli bir savcı ile görüşüyordum, bana "Düzenin 50 bin dinleme elemanı varmış..." demişti.
O günden bugüne belki de yüz bin olmuştur.
Başta İstanbul olmak üzere ülke gizli ve açık kameralarla donatıldı.
Yatak odalarına kadar kameralar konuldu.
Umumi tuvaletlerde bile halk gözleniyor.
Telefonlar dinleniyor... Bilgisayarlar izleniyor...
Dijital arşivler... Zinalar fuhuşlar... Günahlar ayıplar... Yatak odalarındaki müstehcen sahneler...
İslam dini bunlara nasıl bakıyor?
Dinimiz aşikare fısk ve fücuru, herkesin arasında açıkça ve küstahça işlenen günahları hoş görmez...
Buna karşılık insanların gizli günah ve ayıplarının araştırılmasına da izin vermez.
Siyaset pazarına birtakım gizli günah kasetleri sürülüyor. Böyle şeyler hukuka da ahlaka da aykırıdır.
Hazret-i İsa aleyhisselam öfkeli bir kalabalığın bir kadını sürükleyerek götürdüğünü görünce sormuş:
- Bu kadını nereye götürüyorsunuz?
- O bir zaniyedir recm etmeye götürüyoruz demişler.
- Ona ilk taşı içinizde hiç günah işlememiş biri atsın buyurmuşlar...
İslam dininde, Şeriatında, fıkhında zina suçunun ispatı çok ama çok zordur. Evli olmayan bir erkekle bir kadın aynı yatakta yatarken görüldü... Bu görülmeyle zina suçu sabit olmaz. Dört şahidin cinsel münasebeti gözleriyle görmüş olması gerekir. Suçlular evliyse ondan sonra recm cezası tatbik edilebilir.
Bir kadına zina suçu isnad edip de bunu ispat edemeyene kazf haddi (cezası) tatbik edilir, seksen sultani sopa vurulur. Bunlar onun canını bile çıkartabilir.
Gizli kameralarla çekilmiş yatak odası sahneleriyle siyasi rakiplerini vurmak iyi ve meşru bir yol değildir. Bu dünya etme bulma, men dakka dukka dünyasıdır. Böyle silahlar bumerang gibidir. Döner dolaşır şu veya bu şekilde ilk atanın başına iner.
Müslümanlar bu gibi belden aşağı vurmalara, gizli kameralarla çekişmiş kasetleri piyasaya sürmelere iltifat ve rağbet etmemelidir.
Ahlaksızlık, pislik, fuhuş, zina, fısk, fücur, isyan açıkta herkesin ortasında küstahça yapılırsa o zaman iş değişir.
Kur'an tecessüsü, gizli ayıpları araştırmayı yasak ediyor ama açıkça yapılan münkeratın ve günahların nehyini (önlenmesini, yasaklanmasını) emir buyuruyor.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) "Bir kimseyi bir ayıbından dolayı ayıplayan kimsenin başına aynı ayıbı vermeden Allah onun canını almaz" buyurmuşlardır.
Müslümanlar bugünkü pislik, kazurat, çirkef, sidik müsabakalarına katılmamalıdır. Böyle bir şey onlara yakışmaz.
*(İkinci yazı)
İmamet Gidince İş Ulema ve Fukahaya Kaldı
HATEMÜSSELATİN Sultan Abdülhamid-i Sani hazretlerinin haksız yere hal' edilmesinden sonra Müslümanların başına felaketler ve musibetler yağmur gibi inmeye başladı.
1924'te Hilafet ilga edildi.
Bir müddet sonra İslam medreseleri kapatıldı.
Tasavvuf tarikatları ve tekkeleri kapatıldı.
İslam kadınları ve kızları zorla açıldı.
Lozan'ın gizli protokolleri gereğinde Türkiye'nin İslam dünyası ile alakaları donduruldu.
Okullardan din dersleri kaldırıldı.
Ezan-ı Muhammedi okunması yasaklandı.
On bine yakın cami, mescid, tekke, medrese, hayrat binası yıkıldı, satıldı, kiraya verildi, gayesinden başka bir işe tahsis edildi.
Müslüman halkın lisanı bozuldu.
Bunlara benzer vahim insan hakları ihlalleri oldu.
1920'lerde başlayan Fetret Devri halen devam etmektedir.
Böyle uzun ve genel bir fetrette icazetli ulema, fukaha ve meşayihe büyük vazifeler düşmektedir.
İslam'ı ve Ümmet'i savunmak vazifesi.
Halkı bilgilendirmek, uyarmak ve doğru yolda olmaya çağırmak vazifesi.
Tashih-i itikad vazifesi.
Beş vakit namazın ikamesi vazifesi.
Şeriat-ı Garra-i Ahmediyeye bağlı kalmak konusunda uyarı ve propaganda.
Tesettür...
Şeair-i islamiyeye bağlılık.
Yakın tarihimizin kara günlerinde nice ulema, fukaha, meşayih (şeyhler) iman, İslam, Kur'an, Şeriat ve ahlak yolunda sabırla ve azimle hizmet etmişlerdir.
Bediüzzaman Said Nursi...
Silistreli Süleyman Efendi...
Abdülhakim Arvasi...
Ve diğerleri.
Allah onlara rahmet eylesin.
Bugün, diktatörlük rejiminden kurtulmuş olan Müslümanlarda bir gevşeme görülmektedir.
Kur'ana, Sünnete, icma-i ümmete aykırı itikad bozuklukları görülmektedir.
Halkın yüzde 90'ı farzların farzı olan beş vakit namazı terk etmiştir.
İslam'ın kesinlikle yasak etmiş olduğu azgınlıklar ülkeyi sarmıştır.
İcazetli gerçek din alimlerinin, fakihlerin, tarikat şeyhlerinin halkın, ülkenin ıslahı için seferber olmaları gerekir.
Kur'an "Ey iman edenler! Allaha, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz" buyuruyor. Bu devirde emir sahipleri ulema ve fukahadır.
Halkımızın bilgilendirilmeye, uyarılmaya, yönlendirilmeye ihtiyacı vardır.
Müslümanlar başkansız, rehbersiz, çobansız kalmıştır.
Bütün halka sahih inanç öğretilmelidir.
Her Müslüman, kendine yetecek miktarda ilmihal bilgisine sahip olmalıdır. Ulema ve fukaha bu yolda çalışmalıdır.
Ulema ve fukaha emr-i maruf ve nehy-i münker yapmalıdır.
Bütün halk namaza çağırılmalıdır.
Zamanımızda İmam-ı Kebir yoktur, İslam medreseleri yoktur, Ümmet paramparça olmuş birbirinden kopuk fırka ve hiziplere ayrılmıştır, İslam kardeşliği bağları zayıflamıştır.
İslam'a, Kur'ana, Resulullah'a karşı olan Ehl-i Kitab da cennetliktir gibi sapık inançlar yayılmaktadır.
Yolsuzluklar, bid'atler, uygunsuz işler genelleşmiştir.
İş ulemaya ve fukahaya kalmıştır.
Eski büyükler gibi hizmet ederler, aydınlatırlarsa büyük sevap kazanırlar, çok dua alırlar.
İhlaslı ulema ve fukahanın ücreti Allah'a aittir. O, Kendi yolunda hizmet edenleri mükafatsız bırakmaz.