İslâm hukukuna göre kadının boşanma hakkı(1)
İslam’dan önce kadınların boşanmaları söz konusu değildi. Kadınlar erkeklerin elinde bir tür mal ve eşya gibi kabul edilirdi;
kişiler sınırsız evlenirlerdi. Bunun gibi, hiçbir sınır ve şarta bağlı olmaksızın hanımlarını baba evine gönderebilir, sokağa atabilirdi. Aile bağlarının koparılması ve kadının boşanması için erkeğin iki dudağından çıkan sözler yeterli idi.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen İslam, evlenmeyi sınırlandırmış, erkeklerin eşlerini boşamasını belli hukuki kurallara bağlamıştır. El-Bakara, 2/229. Ayetinde boşanma hakkı üç kere ve üç hayız hali ile sınırlandırılmıştır. Cahiliye döneminde ise, bir kerede kesin olarak aile bağları çözülen kadının, bu ayete göre üç ayrı zamanda/üç hayız hali geçtikten sonra ancak kesin olarak boşanabileceği ifade buyrulmuştur. Dolayısıyla, kadınlar zulümden korunmuştur. Adı geçen ayette yüce Rabbimiz şöyle buyruluyor: “Boşanma iki keredir.” Hıristiyan Katoliklerin tam tersine, İslam, aile hayatında boşanmayı bir nimet olarak getirmiş, geçimsizlik sebebiyle hayatları cehenneme dönen karı kocayı bu sıkıntıdan kurtarmıştır. Buna karşılık İslam’da boşanma en sevilmeyen bir olay olarak da nitelendirilmiştir. Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (SAV): “Allah’ın en sevmediği helal şey boşanmaktır.”1 buyurmuştur.
Kur’an’ın yüce ifadelerine göre, ailede boşanma hakkının erkek elinde olduğu anlaşılmaktadır. Kur’an’da on iki yerde boşanmaktan söz edilirken, bütünü ile erkeklerin kadınları boşamasından söz edilmekte, bu konularda erkeklere hitap edilmektedir. Fakat bu demek değildir ki, boşanma hakkından kadınlar da yararlandırılamazlar, kadın da bu konuda herhangi bir yetkiye sahip olamaz. Elbette ki olabilir.
Kur’an’da boşanma ile ilgili hitapların erkeklere yapılması, o günün toplumunda en tabii bir olaydır. Hatta bunun tersini düşünmek sosyal şartlarda garipsenebilirdi. Kadının inanma ve ibadet yapma haklarından, mülkiyet haklarından ve her türlü sosyal haklarından yoksun bırakıldığı bir dönemde gönderilen İslam, birdenbire bu akışı değiştirip kadının da boşanma hakkına sahip olduğundan bahsedilmiş olunsaydı, bu durum erkekler tarafından tepki ile karşılanabilir, belki bu sebeple birçok insanın İslam’a karşı mesafeli durmasına sebep olabilirdi. Bu sebeple hitaplar erkeklere yapılmış, boşama hakkı üç ile sınırlandırılmış, evlenme hukukî bir statüye kavuşturulmuş, icap ve kabul ile şahit ve düğün merasimlerinden oluşan bir resmi hüviyete büründürülmüştür.
Ancak Kur’an’da hitapların yalnız erkeklere yapılması, boşanma hakkının erkek elinde gözükmesi, kadınların da boşanma hakkından mahrum bırakıldığı anlamına gelmez. Bu hususu yasaklayıcı nitelikte hiçbir nas mevcut değildir. Hatta fıkıh kitaplarında bazı durumlarda boşanma hakkının kadınlara da verilebileceği yer almaktadır. Ayrıca, Kur’an’ın boşanmada kadına getirdiği haklar da vardır. Bunlardan biri mehir, diğeri lian/iftira durumunda lanetleşme, üçüncüsü muhalaa/para karşılığında boşanmaktır. Boşanma hakkının erkeğin elinde olmasına karşılık, anılan hususlar, o günkü toplumlarda kadınların haklarını dengeleyici bir ağırlık taşımaktaydı.
Kadına verilen bu haklardan, önce mehri ele alalım. Evlilik icap ve kabulden ibaret bir hukuki akittir. Bir taraftan teklif, öbür taraftan bu teklifin kabul edilmesi ile evlilik olgusu gerçekleşir. Bu akdin hukukî müeyyidesi tıpkı diğer hukukî muamelelerde olduğu gibi, koşulan şartlara göre nitelik değiştirebilir. Eğer kadın boşanma hakkının erkek elinde bulunmasına itirazda bulunmuyorsa, o takdirde kendisine verilen mehir hakkı onu korur. Örneğin; nikâh akdi yapılırken “şu kadar mehr-i müeccel karşılığında seninle evlendim” ifadesi kullanılır. Mehir, kadının kendisini kocasına teslim etmesi karşılığında hak ettiği bir malî tazminat gibidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.