Mahkeme üyelerine kim, niye şantaj yapsın?
Ankara'da neler oluyor?.. Kim ne demek ve kim ne yapmak istiyor?.. "Kapalı kapılar arkası"nda kim hangi "senaryo"ları "sahne"ye koymaya, hangi "kumpas"ları kurmaya çalışıyor?.. Daha düne kadar "Ergenekon Terör örgütü"nü, "olmayan pirinç kuyrukları"nı konuşan Türkiye; ne oldu da, birdenbire "Anayasa Mahkemesi üyeleri"ni konuşmaya başladı, anlamak mümkün değil...
öyle anlaşılıyor ki; kimi insanlar, kendilerini "bulunmaz Hint kumaşı" gibi çok önemli göstermek, kimileri de "durumdan vazife çıkarma"ya çalışmakla meşgul...
Ancak, bana sorarsanız;
Başta "kartel medyası" olmak üzere, bazı mihrak, odak ve partiler "pire"leri "deve" yapmaya uğraşıyor!.. Başka işimiz, gücümüz yok ya; habire "yapay gündem"ler oluşturuyor, bu gündemlerle de "gerilim"ler üretiyoruz!..
BİR ARACIN ALTINDA KALAN GüNDEMLER!
Gelin, sakin bir kafayla düşünelim ve "saman alevi" gibi parlatılan son olaylara bir bakalım...
Malûm; AK Parti hakkında açılan kapatma davası sebebiyle bütün gözlerin çevrildiği Anayasa Mahkemesi'nin Başkanvekili Osman Paksüt, 13 Mayıs günü eşiyle birlikte kendilerini takip eden Doblo marka bir araç sebebiyle zor anlar yaşadığını söylemişti... Takip edildiğini düşünen Paksüt, aracındayken Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz'ı arayarak "izleniyorum" demişti... Ercüment Yılmaz, kısa sürede aracın Narkotik Şube'ye ait olduğu ve başka bir iş için orada bulunduğu bilgisini vermişti... Paksüt olay aracın, konuşmalarını dinlemek için kendisini takip ettiğinden şüphelenirken, Emniyet Müdürü Yılmaz, ısrarla "Dinleme yapılmıyor" demişti!..
İşte bu olay; dallandırıldı, budaklandırıldı ve hemen herkesin kafasına "şüphe tohumları" ekildi...
Olabilir miydi böyle şey?..
Hem, olsa bile; böyle bir olayın AK Parti'ye ne yararı veya ne zararı olabilirdi?
Ama, dedik ya;
Türkiye'ye "lâf" lâzım, "gündem" lâzım!..
"Pire"yi "deve" gibi göstermek lâzım ki, "asıl sorunlar" gündeme gelmesin!.. Meselâ "Ergenekon"un üzerine gidilmesin!.. Meselâ "başörtüsüne özgürlük" konuşulmasın!.. Meselâ, "Anayasa değişikliği" veya "katsayı zulmü" rafa kaldırılsın!.. Evet, işte bu konular "Paksüt'ün aracı"nın altında kaldı!..
ŞANTAJIN KİME NE FAYDASI VAR?
Bunların çözülmemesi için, herkesin ağzına "lâf" lâzım... özellikle de "anamuhalefet lideri"nin ağzına!..
Nitekim, Bay Deniz Baykal demiş ki;
"Mahkeme üyesi niye izleniyor?.. Amaç, kişilik haklarına tecavüz edilerek, malzemeler toplayarak şantaj yapmak mı?..
Osman Paksüt'ün kuşkulandığı izleme vak'asına açıklık kazandırılmak... Emniyet, inandırıcı olmak için aracı açmalıydı... Bu, bildiğimiz örtbas vak'ası!.."
Evet, Bay Baykal, böyle konuşuyor...
Konuşmaya da mecbur!.. çünkü, "muhalefet" etmesi, hele hele "öğleden sonra muhalefeti"ni yürütebilmesi için bu tür "malzeme"lere ihtiyacı var!..
Ancak, şu da var:
"Böyle bir izleme olmadığı" resmen açıklanmasına rağmen, Bay Baykal niye hâlâ "izleme" demekte ısrarlı?
Emniyet; bu "tecavüz"(!)lerle, bu "malzeme"lerle kime ve niye "şantaj" yapsın ki?..
Bunun, kime ne faydası olacak?.
Ne yani;
Bu tür "psikolojik baskı"larla, meselâ Osman Paksüt'ün "AK Parti lehinde" karar vermesi mi sağlanacak?..
Akıl var, mantık var;
AK Parti, böyle "karıncalı" işlere, böyle "katakulli"lere niye bulaşsın ki?..
Hele de;
Hemen herkesin söylediği/yazdığı gibi, "Erdoğan, son derece rahat" iken!..
YSK BAŞKANI AYDIN DİYOR Kİ!
Evet, Tayyip Bey; bazılarının; "Nasıl bu kadar rahat olur?" şeklindeki meraklarına mucip olacak kadar "rahat"tı!..
çünkü o; Anayasa Mahkemesi'nden, "AK Parti'nin kapatılmayacağı" yönünde karar çıkacağına inanıyordu.
Hem, çıksa bile "B Plânı" hazırdı.
Bu plânı uygular, "yola devam" derdi!..
Hemen herkes, "o plân" üzerinde tartışıp, "olur-olmaz" diye fikir yürütüyordu ki, "son söz sahibi" Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Muammer Aydın, dün "son nokta"yı koydu!..
Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar'ı telefonla arayan Muammer Aydın demiş ki;
"Başbakan Tayyip Erdoğan dahil, yasak kapsamındaki tüm AK Partili milletvekillerinin bağımsız milletvekili adayı olmalarının önünde hiçbir hukuki engel yok!"
Yok, çünkü Anayasa'nın 69. maddesi böyle diyor!..
69. Madde diyor ki;
"...Temelli kapatılan bir parti, bir başka ad altında kurulamaz.(...) Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına(...) sebep olan kurucuları dahil üyeleri(...) beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar!"
Yani?..
"Kurucu, üye, yönetici, denetici olamaz"lar!
Ama, "bağımsız milletvekili" olabilirler!..
HAMİT GEYLANİ VE BEKİR SOBACI
Nitekim, YSK Başkanı Muammer Aydın; buna örnek olarak Hakkari'den bağımsız seçilen eski HADEP'li Hamit Geylani ve eski FP'li Bekir Sobacı'yı göstermiş...
HADEP kapatılınca siyasi yasaklı olan Geylani, son seçimde Hakkari'den bağımsız milletvekili seçilmişti.
FP'nin kapatılmasından sonra aynı yasağa maruz kalan Sobacı da 22 Temmuz'da YSK'dan bağımsız adaylık vizesi almış, ancak aday olmamıştı.
Konumuzla ilgisi yok ama, "bilgi" olsun diye aktarıyorum... Şamil Tayyar, YSK Başkanı Muammer Aydın'a şu soruyu da sormuş:
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de siyaset yasağı kapsamına alınırsa, görevi bırakması gerekir mi?”
"Kişisel olarak kanaatimi söyleyebilirim" diyen başkan Aydın eklemiş: "Hukuken bir engel yok. Görevine devam eder. Sözkonusu hal, görevini tamamlamasından sonra uygulanır."
çünkü; YSK Başkanı Aydın'ın bağımsız adaylık yorumunda olduğu gibi, yasak kararı sadece bir siyasi parti çatısı altına girilmesini engelliyor.
Cumhurbaşkanı için böyle bir durum sözkonusu olmadığı için hakkında olumsuz bir karar çıksa bile çankaya Köşkü’ndeki görevini sonlandırma gibi bir sonucu doğurmayacak.
Malûm; hukukçular arasındaki ağırlıklı görüş de öyle.
SADECE "TABELA"YI İNDİRECEKLER!
Evet, "durumun fotoğrafı" bu...
Görüyorsunuz ya;
"Partisi kapatılsa" ve kendisine de "5 yıl süreyle siyasî yasak" getirilse bile; Tayyip Bey'in "bağımsız aday" olmasında, "milletvekili" seçilmesinde ve dahası "kurulucak yeni parti"nin yeterli oyu alması halinde, o partinin "hükümet" kurup, Tayyip Bey'i de "Başbakan" yapmasında hiçbir hukukî engel yok!..
Lütfen dikkat;
Bunları söyleyen insan; sıradan biri değil, "son ve kesin karar"ı verecek olan YSK Başkanı'dır!..
Peki, sorarım size;
YSK Başkanı'nın bunları söylediği bir Türkiye'de, "Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar"ın çok büyük bir kıymet-i harbiyesi var mıdır?..
Farzedin ki, “kapatma” kararı verdi... Ne olacak?.. Partinin mutlaka “maddî kayıp”ları olacak ama, o kararın en etkili sonucu “parti tabelası”nı indirmek olacak!..
Evet, evet;
Sadece “tabela” inecek!..
Dedik ya;
Parti mensupları hakkında “siyaset yasağı” kararı verilse bile, onlar da yollarına “bağımsız milletvekili” olarak devam edebilecekler!..
Şimdi, söyleyin Allah aşkına;
Hâl bu iken, “Anayasa Mahkemesi üyeleri”ni kim, “kimin adına” ve niye izlesin?.. üyelerin vereceği kararın pek büyük bir “kıymet-i harbiye”sinin olmayacağı biliniyorken, onlara; kim, niye “şantaj” yapsın?
ŞİMDİ DE “ADI SAKLI” üYELER!
CHP’nin değişmez Genel Başkanı Bay Baykal, Emniyet’in tavrı için; “Bu, bildiğimiz örtbas vak’ası” diyor!..
Merak ediyorum;
Emniyet, neyi ve niye “örtbas” etmeye çalışsın?..
Ne yalan söyleyeyim; şu anda Bay Baykal gibi, ben de “korkunç bir şüphe” içindeyim!..
Bu tür “yaygara”larla, “cazgırlık”larla, “üst düzey hortlatmaları”yla, “birileri” acaba hangi “açık”larını, hangi “kaçak”larını “örtbas” etmeye çalışıyor?..
öyle ya; “açığı” olmayan insan neden korksun ki?..
Benim “korkunç şüphe”mi de bir kenara not edin ve gelin; “pire”nin “deve”leştirildiği şu habere bakın!..
Malûm, “28 Şubat süreci”nde erkekçe ortaya çıkamayıp; gazetelere “üst düzey komutan” olarak demeç verip, mangalda kül bırakmayan komutanlar vardı!..
Şimdi de, “ismi bizde saklı üye”ler çıktı.
Dünkü Radikal, “ismi bizde saklı” dediği bir “Anayasa Mahkemesi üyesi”nin söylediklerini, daha doğrusu “neler çektiklerini” 9 sütuna manşet yapmış!..
“İsmi saklı” üye demiş ki;
“Diken üstündeyiz!.. Her şeyimize dikkat ediyoruz. Eşimle gideceğim mekanları bile özenle seçiyoruz. Deyim yerindeyse diken üzerindeyiz. Medeni insanlarız, ama gazeteci dostları makamımıza çağırmıyoruz.”
Hadi ordan!.. Tescilli birer "AK Parti muhalifi" olan Emin çölaşan'la, Fatih çekirgi ile Saygı öztürk ve Turhan çömez ile oturup yemek yiyen kimdi?.. O yemekte, Sayın Osman Paksüt, acaba "diken üstünde" miydi?!?..
Şahsen ben, YSK Başkanı Muammer Aydın’ın “hukukî açıklaması”ndan sonra; “mahkeme üyeleri”nin böylesine gündeme gelmesine ve hele hele olaya “esrarengiz bir boyut” katarak konuşmasına hiçbir anlam veremiyorum!..
öyle ya; verecekleri karar “lehte” de olsa, “aleyhte” de olsa, çok büyük bir yaptırımı yok!..
“Parti tabelası”nı indirecekler o kadar!..
Peki, “yürekteki hizmet aşkı”nı yasaklayabilecekler mi?.. Elbette hayır!..
Herkes yoluna devam edecek!..
Peki, o halde bunca “gürültü-patırtı” niye?..
DİKEN üSTüNDE KARAR VERİLİR Mİ?
Haa, şu da var: Eğer “diken üstünde” isen, eğer “kimyan bozuk” ise, eğer “psikolojin bozuk”sa, eğer “ruh sağlığın” yerinde değilse, yani “buluttan nem” kapacak kadar “pimpirikli” isen, bir dakika bile durmaz, “çekilirsin” mahkeme üyeliğinden, olur biter!..
Evet, evet; “Kendimi ağır baskı altında hissediyorum... Bu durumda sağlıklı karar vermem mümkün değil” dersin ve “çekilirsin” mahkeme üyeliğinden!..
Nasıl olsa “yedek”ler var!..
Bence; hiç kimse “karnından” ve hele de “adı saklı üye” maskesini takarak konuşmasın!.. çıksın ortaya ve “açık” konuşsun!.. Böylece, biz de öğrenmiş oluruz, kimin ne tür bir “karın ağrısı”nın olduğunu!..
Hani, merak etmiyor değilim;
Kartel medyası ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin yapmaya çalıştıkları şey; acaba “gündeme gelmek” ve “kendilerinin ne kadar önemli insanlar olduğu” mesajını vermek midir?..
Elbette bilmiyorum...
Ama YSK Başkanı Muammer Aydın’ın açıklamalarından sonra, kim ne derse desin; kim ne yerse yesin, benim için hiçbir önemi yok!..
Hele de; mahkeme üyelerinin gücü sadece “tabela indirmeye” yetiyorsa!!! Onları, gözünüzde fazla büyütmeyin!
Sezer'i niye sevmedik?
Bir adamı "sevmiyor" isek, vardır bir sebebi... Eski Cumhurbaşkanı A.N.Sezer'i de bir türlü sevmemiştik. Niye sevmemiştik?.. Elbette, birçok sebebi var... Ama işte, "bir sebep daha" çıktı ortaya.
Efendim; A.N.Sezer; görevde olduğu "7 yıl+uzatmalar" boyunca hiçbir "gazete"nin, hiçbir "televizyon"un kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılmadı!..
Tuncayım özkanım'ın Kanaltürk'ü hariç!.. Onun kuruluş yıldönümü kutlamasına katıldı ve tam 4 saat kaldı orada!..
Sezer'in gözünde Tuncay'ın böylesine "ayrıcalık"lı, böylesine "imtiyazlı" bir yeri vardı!.. Hem de, Tuncay, bir "vergi yüzsüzü" olmasına rağmen!.. Evet, evet; Sezer "Vergi yüzsüzü Tuncay"ın davetine katılmakta hiçbir sakınca görmedi!..
Diyeceksiniz ki;
"Adam, Tuncay'ın vergi yüzsüzü olduğunu nereden bilsin?!?"
Tayinlerini imzalayacağı bürokratların eşlerinin "başörtülü" olup olmadığını öğrenmek için "kapıcılar"a sorduruyordu ya, Tuncay'ı niye sordurmadı?..
Şu hâle bakın; "Vergi yüzsüzü Tuncay" yurt dışına çıkamıyor ama Cumhurbaşkanı ayağına gelip, onu onurlandırıyor!..
Gel de, böyle bir Cumhurbaşkanı'nı sev!?!..