Merhametin Kaynağı Allah, Temeli İmandır
İnsandaki güzel özelliklerin tümünün kaynağı Allah'tır. İnsan Allah’a aşkla bağlıysa, O’nun sıfatları üzerinde tecelli eder. Merhamet de Allah'ın rahmetinin kulundaki yansımasıdır. O'nun rahmeti herşeyi kuşatmıştır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Gerçek anlamda iyi, şefkatli ve merhametli olmak samimi imanın getirdiği büyük bir nimettir.
Kur'an ahlakını yaşayan insan, sevdiklerini şefkat duyarak sever; hata da yapsa sevdiklerine imanından kaynaklanan şefkat, merhamet ve bağışlama ile yaklaşır. Bencil ve sevgisiz olmaz; merhametli, koruyucu ve bağışlayıcı olur. Ve sevgisi, eşi ya da dostundaki yaşlılık, sakatlık, maddi kayıp gibi durumlarda olumsuz etkilenmez.
İnananların merhameti, toplumda yaygın olan merhamet anlayışından çok farklıdır. Birçok insan, karşısındaki kişinin yalnızca dünyevi mutluluğunu ve rahatını düşündüğü için herşeyi yapmasına göz yumar hatta yardımcı olur. O kişinin ahirette kayba uğrayıp uğramayacağını düşünmez, Allah'ın yasakladığı davranışlarda bulunmasına ses çıkarmaz. Örneğin kendisi sabah namazına kalktığı halde eşini ‘kıyamadığı için’ namaza kaldırmayan insanın merhameti, gerçekte şeytani bir özellik taşır. Müminlerin merhameti ise Allah'ın merhametinin tecellisi olduğundan Allah'ın hoşnutluğuna ve Kur'an'a uygun "rahmani" bir merhamet şeklidir. Onlar karşılarındaki insanın ahiretini düşünür, yaptığı kötü bir davranışı eleştirebilir, onu uyarabilirler. İşte gerçek merhamet de budur.
Din sevgi, merhamet, şefkat, akılcılık, güven ve huzurdur. Tüm pozitif duygularımızın toplamı dindir. Kur'an, negatif duyguları ezecek bir sistem kurmuştur. Allah, sevgisizliği ortadan kaldıracak birçok önlem yaratmıştır. İnsan, Kur'an’ı tam olarak yaşamına uyguladığında sevginin önü açılır; sevgiyi doruğunda yaşar. Ancak engeller varsa, insan onun arkasında sevgisizlikten boğulur; o engelleri kaldırması gerekir. Kur'an sevgi, şefkat ve merhametin önündeki tüm engelleri yok eder.
Medeniyetler ancak merhametle yaşanabilir hale gelebilir. Toplumun bireyleri kendi nefislerinde bu şuurla yaşamalıdırlar ki toplum huzur bulsun. Merhamet olmadığında yaşanacak olan zulümdür; kargaşa, kan ve gözyaşıdır. Bugün güvenini ve yaşama sevincini yitirmiş insanların baskı ve zulüm altında yaşam sürmeleri de hep bu merhametsizlik nedeniyledir.
Gerçek medeniyet iman temelleri üzerinde yükselendir. Örneğin İslam medeniyeti; sevgi, şefkat ve merhametin medeniyetidir. Kaynağı Allah, temeli imandır; odağında İslam ve alemlere rahmet olan Peygamberimiz(sav) vardır. Rabb'lerinin "kalplerinde bir şefkat ve merhamet" kıldığı (Hadid Suresi, 27) bireyleri, "kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler" (Fetih Suresi, 29)
Bu medeniyetin özverili ve merhametli bireyleri "iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden"dirler. (Beled Suresi, 17)
Hedefinde Allah rızası ve insanın mutluluğu olmayan merhametten yoksun medeniyetlerde "biz değil ben" vardır, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışı hakimdir. Allah yolunda rahmani bir yarış olan "hayırlarda yarış" yerine kıskançlık, haset ve rekabete dayalı şeytani bir üstünlük yarışı vardır. İnsan fıtratı iman etme üzerinedir; insan imanı yaşadığında gerçek mutluluğu tadar. Ancak materyalist görüşün hakim olduğu medeniyetler insana asla mutluluk vermez.
Merhamet hamuruyla yoğrulmuş, insanın huzur ve mutluluğunu hedef edinmiş olan medeniyetler ise kıyamet gününe dek "parıldadıkça parıldayan bir kandil" gibi insanlığı aydınlatmaya devam edecektir.
Merhamet Medeniyeti Örneği; Osmanlı
Osmanlı Devleti için en büyük hedef İslam'ın adaletini ve ahlakını dünyaya yaymaktı. Fethettiği topraklarda, Kur'an'ın buyruğu gereği hiçbir zor ve baskı kullanmadan İslam ahlakını hakim kılmıştır. Yalnızca Müslüman ve Türklerin değil, kendisine tabi olan farklı dil ve dinden tüm insanların rahatını ve mutluluğunu gözetmiştir.
Osmanlı padişahları, "Eğer müşriklerden biri senden eman isterse ona eman ver, öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun. Sonra onu güvenlik içinde olacağı yere ulaştır. Bu onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir. (Tevbe Suresi, 6) ayeti gereği, kendilerinden yardım isteyen ihtiyaç içindeki kimselere de -inançsız dahi olsa- yardımcı olmuşlardır.
Topraklarında yaşayan insanların tümü, İslam'ın halifesi olan padişaha emanet idiler. Farklı inançlara sahip bireyler, kendi inançlarına ve hukuklarına uygun olarak özgürce ve güven içinde yaşamışlardır. "Dinde zorlama yoktur" inancı gereği, İslam'ı kabul ettirmek için kimseye baskı uygulanmamış, herkese hoşgörü ve merhametle muamele edilmiştir.
Yeryüzünde yaşanan baskı ve zulmün durması için yapılması gereken Allah'ın buyruğuna uyarak, Osmanlı gibi adaleti ayakta tutmak, farklı din, millet ve mezheplere mensup insanların kimliklerini değiştirmeye kalkışmamak, onlara ve inançlarına saygılı olmaktır.
Merhametli Olalım Ki Merhamet Olunalım
Müminlerin birbirlerine olan sevgileri Allah için yaşanan ve sadakat, şefkat, merhamet, bağışlama duygularını kapsayan bir nimettir. Bu nimet, “Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47) ayetiyle bildirildiği gibi, ahirette tam anlamıyla yaşanacaktır.
"Merhamet edenlere, Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin. " (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16) buyurur Peygamberimiz (sav). Onun, insanların kalplerini imana ısındıran sevgisi, şefkat ve merhameti, tüm Müslümanların kazanmaları gereken üstün ahlak özellikleridir. Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmak, gerçek ve kalıcı sevgiye ulaşabilmek için, öncelikle Kur'an ahlakının yaşanması gerekir. Böylelikle sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörü -Allah'ın dilemesiyle- toplumun geneline yayılacaktır.
Allah için yaşanan sevgi, süresiz ve sonsuzdur. Bu sevgi, önce dünyada ve ardından sonsuz yaşamda devam etmeye kilitlenmiştir. Ve bu sevgiyi yaşayan müminler, ahirette de Rabb'lerinin rahmetiyle ödüllendirileceklerdir.
Kur'an'da, "Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)?" (Nur Suresi, 20) buyurur Allah.
Evet, gerçekten ne yapardık?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.