Eski CHP gerçek... Yeni CHP yalan!
Bay Kemal Kılıçdaroğlu, bu tür “hikâye”ler okumuş mudur bilmem, ama okumasında ve ona göre konuşmasında yarar var.
Hikâyeyi bilirsiniz...
Bir sohbet esnasında adamın biri, toplulukta bulunanlara demiş ki,
“Bir keşiş, deniz kenarında, tam kızını kurban edeceği sırada Mikail adlı melek gökten bir keçi getirdi...”
Sohbette bulunanlardan biri, dayanamayıp patlamış:
“Be adam” demiş;
“Şu söylediklerinin hangisini düzelteyim?.. Bir kere; o kişi, keşiş değil, Hz. İbrahim Peygamber idi!.. Orası, deniz kenarı değil, dağlık arazi idi...
Kızını değil, oğlu İsmail’i kurban edecekti... Meleğin adı Mikail değil, Cebrail Aleyhisselam idi... Gökten inen de keçi değil, koyun idi!”
Aynen “hikâye”de olduğu gibi, Bay Kılıçdaroğlu’nun ağzından çıkan “söz”lerin, hiçbiri doğru değildir!..
Hangisini düzelteceksin?..
Siz “koç” diyorsunuz, o “keçi”de inat ediyor!.. Siz “dağlık arazi” diyorsunuz, o “deniz kıyısı”nda ısrar ediyor!.. Siz “oğlu” diyorsunuz, o, ısrarla “kızı” diyor!..
Yani; “Boynun neden eğri?” diye sorulan “deve”nin; “Nerem doğru ki!” demesi gibi, Bay Kılıçdaroğlu’nun hiçbir sözü “doğru” değil!..
Hepsi “yalan”, hepsi “eğri!”
Tek doğru, adı!..
Ama ondan da şüpheliyim!..
SIKIŞTI MI ESKİ CHP!
Malûm, kendisi, sürekli “Yeni CHP” diyor... Bu ne demektir?..
Demektir ki; “Benim CHP Genel Başkanı olduğum Kurultay’dan itibaren, CHP, Yeni CHP’dir!.. Ondan öncesi beni bağlamaz!.. Ben eski CHP’ye karışmam!.. Eski CHP şunu yapmış, bunu yapmış; beni ilgilendirmez!..
Beni, Yeni CHP ilgilendirir!”
Eyvallah; aldık, kabul ettik.
Ama, bunu diyen bir insandan da; “Eski CHP”ye sahip çıkmamasını, geçmişle övünmemesini beklemek, en tabiî hakkımız olsa gerek!..
Ama Kılıçdaroğlu ne yapıyor?..
Sürekli “Yeni CHP” diyor ama, herhangi bir “olumluluk”tan söz etmesi gerektiğinde hemen “eski CHP’ye” sarılıyor!..
Kâh “Atatürk” diyor,
Kâh “İnönü”ye sarılıyor!..
Aslında, İnönü’nün; ne kadar “Atatürkçü” olduğu da tartışılır...
Çünkü, “İnönü” denilen zat, Atatürk öldükten sonra; “Atatürk’ün resmi”ni; “para”lardan, “pul”lardan, “altın”lardan ve hatta “duvar”lardan kazıyıp, “kendi resmini koyan” bir adamdır!..
“Despot”luğu da cabası!..
Yani, İnönü’nün “savunulacak” ve “örnek gösterilecek” hiçbir yanı yok!..
Ama, onun adı Kemal!.. O, “savunulacak” bir taraf bulduysa, savunur!..
Savunur, savunmasına da;
Söyledikleri, keşke doğru olsa!..
İNÖNÜ O ZAMAN DOĞMAMIŞTI!
Geçenlerde “Rize mitingi” esnasında neler söylediğini biliyor olmalısınız...
Dedi ki;
“Rusya’dan şemsiyesinin içinde çayı getiren rahmetli İsmet İnönü’dür!”
Yalan!..
Keşke; sarıldığı “Eski CHP” ile ilgili doğru bilgiler verse!..
Keşke; “Geldi İsmet, kesildi kısmet” filan dese!..
Ama, “çay” olayı yalan!..
Çünkü efendim; İsmet İnönü’nün doğum tarihi 24 Eylül 1884’tür!..
Ama, “çay”ın Türkiye’ye geliş tarihi “16. yüzyıl”dır!.. O yıllarda, çok az kişi tarafından “ıtriyat” olarak kullanılan çay, 1839’da, yani Tanzimat’ın ilânından sonra, yavaş yavaş “kahvaltı”larda boy göstermeye başlamıştır.
Ve ayrıca;
Türkiye’de çay, ilk defa “çiftçiler” tarafından “1870’li yıllar”da Artvin ve civarında “yetiştirilmeye” başlanmıştır!..
Doç. Dr. Kemalettin Kuzucu’nun; “Çay’ın Türkiye’ye giriş tarihi”yle ilgili, arşivlere dayalı çalışmalarında da ifade edilir ki; 1878’de Hopa ve Arhavi’de yapılan “çay ekimi” başarılı olmuştur!..
Bu da, şu demektir;
İsmet İnönü, babasının bedeninde henüz “sperm” bile değilken, yani “anasının rahmi”ne bile düşmemişken, Türkiye’de “çay” üretiliyor ve “sofra”lardaki yerini alıyordu!..
O halde, nereden çıktı bu “çayı İnönü’nün getirdiği” palavrası?..
Zavallı Kılıçdaroğlu;
Baktı ki “yeni CHP”nin bir icraatı yok, garibim “eski CHP”ye sarılıyor!..
Ama, yanlış yere sarılıyor!..
Çünkü Türkiye’ye ilk çay, İsmet İnönü zamanında değil; Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında getirildi!..
HALKEVLERİ’NDEKİ CHP’LİLER!
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim “Hopa’daki sopa olayı”na!..
Malûm, Hopa’da, “eli sopalı” militanlar “seçim otobüsü”ndeki ve “konvoy”daki AK Partililere saldırmışlar; bir kişinin ölmesine, bir polisin de ağır yaralanmasına yol açmışlardı.
Peki, kimdi olay çıkaranlar?..
Başbakan Tayyip Erdoğan, onları “şehir eşkıyası” olarak değerlendirdi ve “Eşkıya Hopa’ya inmiş” dedi!..
Kılıçdaroğlu ne yaptı?..
Başbakan Tayyip Erdoğan’a yüklenip, “eşkıya”ya sahip çıktı...
Dedi ki;
“Erdoğan toplumu geriyor!..
Rüzgâr eken, fırtına biçer!”
Söyleyin Allah aşkına;
Bir “genel başkan” ki, “taşlı-sopalı” saldırılara onay veriyor ve çıkan olaylardan dolayı “Başbakan’ı” suçluyorsa, yarın-bir gün aynı olay kendi başına da geldiğinde, acaba kimi suçlayacak?..
Öyle sanıyorum ki;
Bay Kılıçdaroğlu, “Benim teröristim iyidir” mantığı ile hareket ediyor...
Zira, “Hopa olayları”nı tezgâhlayanlar; “Halkevleri mensupları”dır!.. Onlara ilâveten, “ÖDP’liler ve ESP’liler” de “protesto gösterisi” yapmışlardır.
Bu örgütler; “CHP’nin arka bahçesi” olan örgütlerdir!.. Hatta ve hatta, “içinde CHP’lilerin bulunduğu örgütler”dir!..
Bugünkü Akit’in manşetinde “belge”sini de yayınladığımız gibi;
Hopa’da “taşlı-sopalı” saldırıyı gerçekleştiren “Halkevleri” adlı örgütün “Yönetim Kurulu” üyeleri arasında “CHP’liler” de vardır!..
Meselâ, CHP’li Muharrem Kılıç,
Meselâ CHP’li Atilla Kart,
Meselâ CHP’li Durdu Özbolat,
Meselâ CHP’li Muharrem İnce!..
Bunlar; CHP’de hem “yönetici” ve “milletvekili”dir, hem de Halkevleri’nin “Yönetim Kurulu üyeleri”dir!..
Fotoğraftan da gördüğünüz gibi;
“CHP afişi”nin hemen yanına asılan “Halkevleri afişi”nde; “Tek yol devrim, tek yol sokak” yazmaktadır!..
İşte bu afiş;
Kimin “faşist” olduğunu, kimin kimlerle “işbirliği” yaptığını gözler önüne sermeye yeterlidir!..
CHP-MHP-BDP İŞBİRLİĞİ
Sadece bu “afiş” değil;
Bir de; CHP, MHP ve BDP arasındaki “ittifak”ı “afişe eden” bir “ses kaydı” var ki; Bay Kemal Kılıçdaroğlu; dün, “Onu bana sormayın, gidin Erdoğan’a sorun” dedi!..
Peki, ne vardı o “ses kaydı”nda?..
BDP’nin Siirt adayı Gültan Kışanak ile BDP Elazığ eski İl Başkanı Baki Yıldırım arasında geçen “telefon konuşması”nda, Yıldırım, Kışanak’a diyor ki;
“Bizim insanlarımız, gidecek AKP’ye verecek, gidecek Saadet’e, şuraya-buraya verecek!..
Ben, arkadaşlara da söyledim; bizim için önemli olan nedir, ilçelerdir!..
Eğer CHP uygun değilse, götürüp MHP’ye verelim oyumuzu... Yani AKP, bir daha orada 5-0 yapmamalı!”
Herhalde duydunuz;
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; “Gültan Kışanak’ı referans göstererek” dün dedi ki;
“Yok böyle bir şey!..
O konuşmanın düzmece olduğunu Sayın Kışanak açıkladı zaten!..
BDP oylarını asla MHP veya bir başka partiye yönlendirmeyiz!”
Mi acaba?!?..
Ne var ki;
BDP Elazığ İl Başkanı Mehmet Kılıçtepe, dün yaptığı açıklamada, Gültan Kışanak ve Baki Yıldırım arasındaki “telefon görüşmesi” için “Doğrudur” dedi ve ekledi;
“Bu görüşmeyi yapan arkadaş, kendi bireysel kaygısını dile getirmiştir!.. Onun bireysel görüşü, partimizi bağlamaz!”
Mı acaba?!?..
İster “AK Parti’den duyduğu kaygı”yı, ister “CHP ve MHP’ye duyduğu saygı”yı dile getirmiş olsun, sonuçta bu “telefon görüşmesi” olmuş mudur?..
Olmuştur!..
Yani Demirtaş’ın “yalan” demesi, bu “doğru”yu ortadan kaldırmıyor!..
Tıpkı, Kılıçdaroğlu’nun da;
“Doğru” bildiği konuların “yalan” olduğu gerçeğini ortadan kaldıramayacağı gibi!..
Siz, siz olun; söylenen her söze aldanmayın!.. Öncelikle, “söyleyen”lerin kimliğine bakın!..
Hele de, söze “keşiş”le başlayanlara!.. Kim “keşiş” demişse, “var bunda bir iş” deyip, “gerçek”lere bakın!..
Çay ve İnönü “yalan”dır!
“Hopa’daki sopa” ile,
Elazığ’daki “işbirliği” ise gerçek!..
==========
Anketler ve Saadet!
“Anket tekerlekleri”ni hiçbir zaman ciddiye almamışımdır...
Çünkü, “yuvarlak” rakamlar veriyorlar ve “tutturamadıkları” zaman da, beceriksizliklerini “yuvarlak lâflar”la kapatmaya çalışıyorlar.
Meselâ dün, bazı gazetelerde “anket”ler yayınlandı... Buna göre; AK Parti 47.4, CHP 25.2, MHP 12.6, BDP 6.5 oy alacak...
Saadet Partisi’ne de “yüzde 3-4” vermişler!..
Dedim ya, “anket”lere inanmam...
Çünkü, Saadet kurmayları “barajı aşacaklarını” söylüyorlar.
Aşamasalar bile, SP’nin “seçime asıldığını” kabul etmek gerek...
Hatta, bazı illerde AK Parti’nin oylarını aşağı bile çekebilirler!..
Anketler, SP’yi “yüzde 3-4”, yani barajı aşamayacak durumda gösterse bile, SP’lilerin “yoğun bir çaba” içinde olduklarını görüyorum.
Öyle bir “gayret” ki; meselâ yakından tanıdığım bir arkadaşım olan Muhammed Resuloğlu, kendisinin “İstanbul 3. Bölge 24. sıradan aday” gösterilmesine hiç aldırış etmeyip, “gece-gündüz” çalışıyor...
“Esnaf” demiyor, “işçi” demiyor, “memur” demiyor, herkese ulaşmaya çalışıyor... “Aday” olduğundan bu yana, “Tam 17 bin kişiyle birebir temas” kurup, onlara “Millî Görüş”ü anlatmış!..
Dememiş ki; “24. sıradayım, nasıl olsa kazanamam!”...
Böyle bir “inanca”, böyle bir “gayret”e, ancak şapka çıkarılır...
Saadet Partisi, Muhammed Resuloğlu’nun böyle çalışacağını önceden kestirebilseydi, herhalde onu “daha ön sıralara” koyardı... Ama, o yine de “kazanacağına” inanıyor... Ona, başarılar diliyorum.