Yahudi’nin yerini Kürt ve Türk alıyor
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır “Kürt Meselesinde Algı ve Beklentiler” konulu bir kamuoyu araştırması gerçekleştirdi.
Çarşamba günü açıklanacak çalışmanın ilk bilgileri, ülkenin geleceği için ürkütücü sonuçlar olduğu yönünde.
Özgür Gündem gazetesine konuşan Ağırdır, araştırmanın en çarpıcı sonucunu şöyle açıklamış: Türklerin yüzde 47’si Kürt, Kürtlerin yüzde 22’si Türk komşu istemiyor.
Tehlikeli bir yarılmanın göstergesi bu.
Giderek bir arada yaşamanın koşullarının ortadan kalkmakta olduğunu gösteren bir oran.
Hıristiyan, Yahudi, Roman, içki içen komşu istemeyenlerin oranının yüksek olduğunu biliyorduk.
Şimdi 30 yılı aşkın bir çatışma ortamının toplumun iki temel kesimi arasında açtığı derin ayrılık gözlerimizin önüne seriyor.
Türk Kürt’e, Kürt Türk’e Öteki’leştiriyor.
Oysa biz uzun zamandır kendimizi toplumun iki kesimi arasında sorun olmadığı fikrine alıştırmıştık.
Varmış...
Hem de çok ciddi oranda.
Bu rakamın yüksekliği, bu sorunu ötelemenin giderek imkansız hale geleceğinin göstergesi.
Çatışma ortamı ve bu gerilim devam ederse bu oranların iki kesimde de hızla yükseleceğini öngörebiliriz.
Yine açıkça söylemek gerekir ki, bu tablo bizi en azından toplum psikolojisi açısından eski Yugoslavya’ya döndürür.
Bu, sürdürülebilir bir tablo değildir.
Önemli kesimi Batı ve Akdeniz bölgelerinde yaşayan 14 milyon Kürt yurttaşımız olduğunu unutmayalım.
Bu birbirine karşı olma durumu sağlıklı bir toplum için taşınamaz.
Asıl tehlike terörde değil bu ruh halinde yatıyor.
Öcalan’ın şartları
Abdullah Öcalan AK Parti’ye ikinci bir şans vermeyeceğini belirtip İmralı’dan barış sürecine katkıda bulunamayacağını vurgulamış.
Bir yandan büyük savaş tehdidi yapan Öcalan, bir yandan da müzakere sürecinden kendi kişisel durumunu düzeltecek bir sonuç bekliyor.
Tamamen insani bir beklenti.
Türkiye’nin önünde devletin, Kandil’in ve kendi yolu olmak üzere üç seçenek olduğunu savunan Öcalan, en barışçı yolun kendisininki olduğunu da iddia ediyor.
Onun da gözü “Balkon Konuşması”nda yani.
Economist’in önerisinin anlamı ne?
Seçim öncesi AK Parti kurmaylarını en çok ürküten şey, kamuoyu araştırmalarında çok önde çıkmalarıydı.
Bu durumun AK Partili seçmeni ‘’Nasılsa parti uzak ara önde, ben oy vermesem de olur’’ havasına itmesinden çekiniyorlardı.
The Economist Dergisi son sayısında seçmeni CHP’ye oy vermeye çağırdı.
Bunu da anayasa değiştirecek çoğunluğu elde edecek Erdoğan’ın Fransa benzeri bir başkanlık sistemine geçip tamamen otoriter bir rejim kurma kaygısına dayandırdı.
The Economist’in bunu hangi saiklerle yaptığından çok yorumun sonuçları önemli.
Batı’da Türkiye ve AK Parti’nin imajına zarar verecek bir yorum olduğu kesin.
Yüksek tirajı, ulaştığı çevre açısından The Economist özel bir dergi.
Ancak başta Erdoğan olmak üzere AK Parti’nin bu kesiminin algısına fazla önem verdiklerini sanmıyorum.
Ekonomideki tabloyu gözönüne aldığımızda uzun süre daha alacak gibi de görünmüyorlar.
Türkiye’nin algısı yüksekken Avrupa Birliği tarafından layık görüldüğü muamele ortadayken çok da haksız sayılmazlar.
Daha ilginci bu yazının AK Parti tabanında yaratacağı tepki olacaktır.
Hükümete yönelik İsrail merkezli bir komploya inanan bu kesim sandığa sonuna kadar sahip çıkacaktır.
The Economist umduğunun tam tersini bulabilir ama misafir için hep öyle olmaz mı!