Fidayda da Ankaralım fidayda!
Ankara’nın Sincan’ında vatandaşa hitap eden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi izlerken... Dedim ki kendi kendime:
“Zorla değil ya, olmuyor. Vücut dili, ses kıvamı, duruşu, bakışı şu anda yapmakta olduğu işe hiç mi hiç uymuyooor.”
Ne bileyim;
Kitleye hep birlikte şarkı söyletmek, söz verdirtmek, kalabalıklarla esprili diyaloglar içine girmek, ön sıradan ses duyurmaya çalışan bir yaşlı teyzeye, bir genç kıza karşılık vermeye çalışmak...
Konuşmanın bir yerinde “fıkra” anlatmak, meydanı neşelendirecek birkaç espri üretmek, konuşmayı tek düzelikten kurtaracak bir iki manevra yapmak... Yok hayır; karşısındaki kitleyle, açılan pankartlarla, atılan sloganlarla ilgilenmeyen...
Üniversite anfisindeki kızgın bir asistan gibi bağırıp, çağırıp giden bir politikacı.
Oysa “rakibi” Recep Tayyip Erdoğan, Adana mitinginde onbinlerle yine sürekli irtibat halindeydi; kitleyle sorulu cevaplı diyaloglar içine giriyordu.
Vatandaşların sloganlarının iyice duyulmasını sağlamak için nefes araları veriyor, bayrakların coşkuyla sallandığı anlarda, “Muhteşemsiniz muhteşem” diyerek temponun iyice yükselmesine katkıda bulunuyordu.
Kalabalıktaki ilginç tiplere kulak veriyor, laf gönderiyor, pankartlara dikkat çekiyordu.
Devlet Bahçeli ise “Dersinizi iyi dinlemezseniz sonuçlarına katlanırsınız” kıvamındaydı.
Bir keresinde vatandaşla “soru-cevap yapayım”a yeltendi... Orada da, “Erdoğan şöyle dedi mi demedi mi?” gibisinden garip bir cümle kurdu.
Aşağıdaki kitle nasıl bir cevap versin ki bu soruya?..
İşte, yarısından “dedi” lafı çıktı yarısından “demedi!..”
Oysa, beklenen cevabı garanti edecek netlikte sorular yöneltilmeli kitleye.
- Bunları indirip atacak mıyız iktidardan?..
- Eveeeet!..
- Söz mü?..
- Söz!...
- Söz müüüü...
- Sööööööz!..
Böyle bir muhabbet olmuyor, tabanla tavan arasında “paslaşma sıfır...”
*
Sayın Bahçeli, bir ara Ankaralının açlık ve sefaletin pençesinde nasıl kıvrandığını, parasızlıktan pulsuzluktan nasıl inlediğini anlatmaya çalıştı.
Ankaralı gerçekten de sefaletten inliyor mu, inlemiyor mu, orası bakış açısına göre değişir de...
Sayın Bahçeli, tam da bu “inleme” anında bir laf etti ki...
Kimse kusura bakmasın, gülmekten alamadım kendimi... Evet, Ankaralı tam da “acıların çocuğu” kıvamına ermişken...
Dedi ki Bahçeli: “Ankaralı artık ‘fidayda da’ oynayamıyor, ‘misket’ oynayamıyoor!...”
“Fidayda”yı bilirsiniz:
“Aman bizde adet böyledir/Kuzum bizde adet böyledir
Güzeli ağlatırlar/Aman çirkini söyletirler
Fidayda da Ankaralım fidayda
Beş yüz altın yedirdim bir ayda/Gitti de gelmedi ne fayda”
Bir de misket:
Güvercin uçuverdi/Kanadını açıverdi
Yar yandım aman, ayrılamam!...
Elin kızı değil mi sevdi de kaçıverdi
O benim aslan yarim/Duvara yaslan yarim!..
*
Ya arkadaş; “Ankaralı artık ‘fidayda da’ oynayamıyor, ‘misket’ oynayamıyor!...” sözünün ne anlamı var?..
Şunu mu demek istiyor Sayın Bahçeli;
“Biz öyle güzel günler getirecez ki Ankara’ya... Ooooh, vur patlasın, çal oynasın!..”
Hem sonra;
“Fidayda’yı, Misket’i sadece zenginler mi oynar!!!”
Piskevitler, entariler, misketler, hüdaydalar...
Ne oluyor abi, nedir bu MHP’deki söylem fakirliği!..
Herkes “Tayyip Erdoğan”a mı çalışacak bu dünyada!..
MHP’DE “KILIÇDAROĞLU” RAHATSIZLIĞI!..
Ha, bir de... Sayın Bahçeli geçtiğimiz günlerde, CHP’nin başına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu’na “hoşluk” olsun diye...
“Alevi kardeşlerimizden birisi bir partinin genel başkanı olmuş. ‘Nasıl olur’ diyen Sayın Erdoğan rahatsızlık duyuyor” demişti.
Erdoğan’ın MHP’ye sürekli olarak “MHP, CHP, BDP aynı çizgide” söylemiyle dikkat çektiği günlerde, Sayın Bahçeli’nin bu tür “CHP’ye şirin görünme” çabalarına girmesi tabanda büyük rahatsızlık medyana getirdi.
“Sana ne CHP’den, sana ne Kemal’den... Sen kendi partine çalışsana” diyenler var...
Uzun yıllardır MHP’ye oy verdiklerini, BBP’yi ise yanlış yolda olmakla suçladıklarını çok iyi bildiğim bazı kardeşlerimden gelen mektuplarda ise;
“Böyle olmayacak, uyarı olsun diye bu kez Büyük Birlik Partisi’ne destek vereceğiz” yollu ifadeler dikkat çekiyor.
BBP oyunu artırırsa kimse şaşırmasın.