Lider karizması ve Erdoğan
Erdoğan, 'vurdu mu oturtan' duruşuyla MHP'nin genel başkanı olsaydı? Bahçeli, tek parti valisi titizliği ile CHP'nin başında bulunsaydı? Kılıçdaroğlu AK Parti lideri sıfatıyla 'benim adım Kemâl' diyerek yoksulların oyuna talip olsaydı. Sahi ne olurdu?
Karizma kitlelerin talebi ile yaratılır; liderler içini doldurur. Birbirini tamamlayan iki unsuru vardır karizmanın. Birincisi insanların liderle kendileri arasında duygusal bir benzerlik hatta özdeşlik kurmalarıdır. 'Benim gibi yaşıyor'. 'Benim inandıklarıma inanıyor'. 'Benim gibi düşünüyor, benim gibi seviniyor, benim gibi üzülüyor' diye uzatabileceğimiz zengin bir benzerlikler yelpazesi oluşur. Ancak karizma için bu özdeşlik yeterli değildir. Liderin 'iyi bir insan olması' ve bize benzemesi gereklidir, ama yeterli değildir. Onu tamamlayan ve karizmayı ortaya çıkartan ikinci unsur bir lider için 'benim düşünmediklerimi düşünüyor', 'benim cesaret edemediklerime kalkışıyor' 'benim hayal edemeyeceğim kadar çok şey biliyor' diye inanılmasıdır.
AK Parti lideri, önceki gün Kazlıçeşme mitinginde, ağabeyinin, babasının çektiği sıkıntıları, karşılaştıkları zorlukları anlatırken hepimize ait siyasî geçmişi özetliyordu. Babası CHP baskısından kaçmış. Ağabeyi okuyabilmek için Sakarya'ya gitmiş. Bunlar bizim babalarımızın, dedelerimizin yaşadıklarıydı. AK Parti lideri bizim geldiğimiz dünyanın adamıydı. Sonra? Bizimle kurduğu bu özdeşliğin üzerine sadece onun elinde duran bir gücü yerleştiriyor. Bize, bu geçmişi tarihe gömecek 'vesayet rejimini bitiren yeni bir anayasa' vaat ediyor. İki unsur bir arada. Duygulanıyor, bizim gibi kızıyor, üzülüyor. Sonra, bizim ötemize, hatta hayallerimizin ötesine geçip bir yabancı lideri fırçalıyor, önümüze farklı bir ufuk açıyor. İşte karizma budur.
Siyasetin çapraşık ve karmaşık labirentleri arasında kaybolmamak için bir liderin yüzünde beliren sıcak tebessümünü veya kararlı duruşunu görüp bir duygusal iletişim kurmaya ihtiyacımız var. Gerçeği birbiriyle çelişen haberlerde değil, liderin ekranda her gün gördüğümüz yüzündeki ifadelerde ve sözlerinde arıyoruz. Bu yüzden liderler ne ise partileri de odur. Peki bu kural her parti için geçerli mi?
AK Parti, denenmiş ve kendini kabul ettirmiş karizmatik bir liderin sırtında yoluna devam ediyor. Erdoğan'ın siyasî gücü ve temsil yeteneği partisini aşıyor. Vagonları peşine takmış bir lokomotif gibi üstelik zorlanmadan ilerliyor.
CHP yeni lideri ile yenilik peşinde koşuyor. CHP'nin sert ve kemikleşmiş siyaseti, halktan gelen taleplere göre kendine biçim veren bir genel başkanın esnekliği ile yumuşuyor. Parti lideri arkadan itekliyor, lider bu eski kağnıyı yeni yollara sokuyor. Ortada bir karizma yok. CHP seçimden sonra 'yeni' davranışlar sergilemeye devam ederse, meselâ anayasa konusunda yapıcı bir tavır takınırsa o zaman Kılıçdaroğlu'nun karizması da projeye uygun olarak inşa aşamasına gelecek.
Bahçeli, Türkeş gibi güçlü bir karizmanın halefi olmanın ağır yükünü taşımak zorunda kaldı. MHP bu seçimde, küçücük bir gölde okyanus benzeri fırtınalarla boğuşuyor. Fırtına güçlü, kaptan zayıf; neyse ki gemi sağlam, üstelik karaya vurmuş vaziyette. Üstelik Kürt sorunu da devam ediyor.
Siyasetin kalitesi ve düzeyi yükseldi. Sert polemiklere kimse takılmasın. Türkiye ilk defa bu kadar çözüm odaklı bir seçim dönemi yaşıyor. AK Parti, liderinin karizması ve tecrübe edilmişliğin gücüyle, kurduğu istikrarı daha ileri taşımak ve sağlamlaştırmak isteyen kitlelerin desteğini alarak sandığa yaklaşıyor. CHP mevcut haliyle bir arayışı temsil ediyor. Belki seçimden sonra 'Yeni CHP' yeni anayasa düzeninin imarına girişerek inandırıcılık kazanabilir ve AK Parti'nin 'istikrar tekeli'ni kırabilir.
Karizma coğrafyasında yakın vadede bir sürpriz görünmüyor..