'Bütün dünya İstanbul'a bakıyor'
Dünkü yazımızda şöyle demiştik:
"Erdoğan'ın Diyarbakır ve İzmir konuşmalarında öne çıkan husus, devletin milletle hemhal olmasıdır. Bu yönde atılan her adım Türkiye'nin sahip olduğu 'ideal ülke' potansiyelinin bir parçasını ortaya çıkarıyor, toplumsal barış ve refah yolunda Türkiye'ye mesafe aldırıyor, Türkiye'yi güçlendiriyor, şer güçlerin Türkiye'deki elini zayıflatıyor."
Dahası da var.
Bu süreçte şer güçlerin Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika'daki manevra alanları da gittikçe daralıyor.
Süreç tamamlandığında, potansiyelimiz tamamen ortaya çıktığında, Türkiye, zulüm denizinde boğulmaya çalışılan bütün mazlum halkların sarılabileceği bir can simidi, yanaşabileceği salim bir liman, sığınabileceği bir adalet adası olacaktır.
Erdoğan'ın İstanbul Kazlıçeşme mitinginde mahşeri bir kalabalığa yaptığı konuşma bu yönde bir irade beyanıdır.
Orada şöyle dedi Erdoğan:
"İstanbul kutsal emanet demektir, İstanbul medeniyet demektir, İstanbul tarih demektir, ilim ve inanç demektir. Dünyanın tüm yoksullarının, mazlumlarının, mağdurlarının İstanbul'a baktıklarını biliyorum. Kabil'in, Bağdat'ın, Beyrut'un, Saraybosna'nın, Üsküp'ün, Prizren'in, Bingazi'nin, Trablus'un, Kahire'nin, Gazze'nin, Ramallah'ın İstanbul'a baktığını biliyorum. Bu şehir 3 kıtada hutbelerin adına okunduğu şehirdir. Bu şehir kutsal emanetlerin sahibi şehirdir. Bu aziz İstanbul 5 kıtanın gözyaşlarının aktığı şehirdir. Sorumluluğumuzun idrakindeyiz, mazlum ve masum çocukların bize baktıklarının farkındayız. Dünyanın bizden ses beklediğinin, uzanacak eli beklediğinin, imdat beklediğinin farkındayız. Medeniyetin, tarihin, kültürün üzerimize yüklediği mirasın sorumluluğun farkındayız. İşte onun için biz ne diyoruz? Hizmet diyoruz. Ne diyoruz? Millet diyoruz. Ne diyoruz? Demokrasi diyoruz. Ne diyoruz? Özgürlükler diyoruz. Ne diyoruz? Temel hak ve hürriyetler diyoruz. Kardeşlerim; zalimin egemen olduğu, zulmün hükümdar olduğu bir dünya değil, hoşgörünün, saygının, dayanışmanın, dostluğun, kardeşliğin egemen olduğu bir dünya istiyoruz. Başka bir hedefimiz yok. Böyle bir dünyanın mücadelesini veriyoruz biz. İşte onun için bütün dünya nereye bakıyoruz? Yeniden İstanbul'a bakıyor. Avrupa Birliği'nde, Birleşmiş Milletler'de, NATO'da, OECD'de, İslam Konferansı Örgütü'nde aklınıza neresi gelirse hepsinde, G-20'de, var gücümüzle bunu anlatıyoruz, mağdurların sesi olmaya çalışıyoruz. Çünkü biz yola çıkarken şunu söyledik: Kimsesizlerin kimsesiyiz dedik, sessiz yığınların sesiyiz dedik, bu yola böyle çıktık. Biz ne istiyoruz biliyor musunuz? Diktatörler bu insanları ezmesin. Biz ne istiyoruz biliyor musunuz? Zalimler bu mazlumlara zulmetmesin istiyoruz. Biz ne istiyoruz biliyor musunuz? Ellerinde büyük imkanlar olanlar savaş baronlarıyla çocukları öldürmesin, uluslararası sularda korsanlık yapılmasın, plajdaki anne çocuk birlikte dururken, oraya bombardıman yapılıp da o yavrular 7 kişi ölmesin. Biz istiyoruz ki fosfor bombaları Gazze'nin üzerine inmesin. Biz istiyoruz ki orantısız güç kullanmak suretiyle insanlar öldürülmesin, bizim derdimiz bu. Kardeşlerim; kendi çevremizde sıfır sorun dedik. Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da da barışın hakimiyetini savunuyoruz. Türkiye çok büyük bir ülke sevgili kardeşlerim. Türkiye ekonomisiyle güçlü, insanıyla güçlü, genç nüfusuyla güçlü bir ülke. Tarihiyle, medeniyetiyle, kültürüyle büyük. Kardeşler, biz sıradan bir ülke değiliz. Biz bir kabile devleti değiliz. Bize büyük düşünmek yakışır."
Bir tarafta böyle bir vizyon, öbür tarafta 'Biz olsaydık İsraillileri üzmezdik' fukaralığı.
Dünya sisteminin lordlarını temsil eden The Economist, CHP için oy dilenmesin de ne yapsın?