Her kediye fare, her fareye can güvenliği!..
Evet, çok önemli bir seçime giriyoruz...
Sadece “partiler” ve “adaylar” için değil, onlardan çok daha fazla bizler için hayati bir seçim.
Şimdi...
Etrafınızdaki “laf üretim” şebekesinden biraz uzaklaşın...
Ve düşünmeye başlayın:
Türkiye’nin önündeki en büyük engel nedir?
Türkiye’ye her on senede bir “elli senelik” irtifa kaybettiren, ülkenin enerjisini yiyip bitiren nedir?..
Çok açık; Türkiye bugüne kadar en çok “Dış güçler ile onların içerideki uzantıları tarafından kullanılan” ve kullanıldıktan sonra kirli birer mendil gibi çöpe fırlatılan sütü bozuk darbecilerden çekmiştir.
Darbeler hep “düşük”, “mürteci”, “vatan haini”, “bölücü” gibi “kavramlar” üzerinden gerçekleşmişse de...
Darbeci “düşük”ler, “irtica”ın kaynağı olmuş, vatana “ihanet” etmiş, “bölücülüğün” dik alâsını yapmıştır!..
Türkiye, bu darbecilerden ve darbe tehditlerinden mutlaka ama mutlaka kurtulmalıdır!..
Bunun için de, “Ergenekon-Balyoz-12 Eylül” yargı süreçleri, siyasi iradenin de güçlü desteği ile yürütülmelidir!..
Siyasi iradenin güçlü desteği, yargıya müdahale anlamına gelmez.
“Hakim” ve “Savcı” güvencesinin ve dolayısıyla yargı bağımsızlığının teminat altına alındığı bir ortamın varlığı, güçlü ve kararlı bir siyasi iradenin varlığına bağlıdır.
O sütü bozuk 28 Şubat postmodern darbesinin ardından işbaşına getirilen cılız koalisyonlar döneminde, yargıç ve savcılar büyük baskı altındaydı.
Kimileri haksızlıklara “süt bozukluğundan” dolayı imza atarken, kahir ekseriyet, “korku”nun esiri olmuştu.
Bugün ne durumdayız gayet kolay olan takdirini size bırakayım.
Ve bir dost olarak, darbeci zihniyetin siyasete müdahale ihtimalini tamamen ortadan kaldıracak mevzuat değişikliklerini,
çok daha önemlisi “fikri dönüşümü” hangi “parti” gerçekleştirebilecekse onu desteklemenizi tavsiye edeyim.
Şu veya bu partiye destek veriyor olabilirsiniz...
Unutmayın ki; hangi partiyi destekliyor olursanız olun, “darbeciler” sizin önünüzde de bir engeldir.
“Darbeler! ve “muhtıralar” siyaseti şu veya bu yönde ama mutlaka “tabii olmayan” yönde etkiler.
Oy verirken, aklın gereği değil de “tepki”, “korku”, “endişe” gibi duygular öne çıkar.
Bir parti hak ettiğinden çok daha fazla, diğeri ise çok daha az oy alır, darbe-muhtıra ortamında.
Hangi partiyi destekliyor olursanız olun; partinizin iyiliği için de, “darbeleri”, “muhtıraları” tarihe gömecek yönde kullanın tercihinizi!..
Bir de... Darbeci ille alışıldık yerlerde olmaz; partilerde de olur.
Partinizin başındaki adamdan haz etmiyorsunuz diyelim; onu bir “despot” ya da “statükonun görevlisi” olarak görüyorsunuz, O’nun partinizin başına “Dış İstihbarat” tarafından getirildiğini düşünüyorsunuz...
Ya da ne bileyim, farklı sebeplerden dolayı beğenmiyorsunuz; liderlik vasfı yok, karizması yok, dürüst değil, vefalı değil, vesaire vesaire...
Bu durumda, partinizin yükselmesi o “adam”ın gitmesine bağlıdır.
O “adam”ın gitmesi de güzel bir sandık tokadı yemesine!..
Yoksa siz, “Bir takım değiştirilmez bir de parti” saplantısıyla aynı partiye oy vermeye devam ederseniz, “sözde lider”iniz sonucu kendi menfaatine tahvil edecek ve ensenizde boza pişirmeyi sürdürecektir!..
Demem o ki; Liderinden memnun olmayan cezasını sandıkta versin ve böylece “Başarılı bir yönetime” yol açsın.
Biliyorum; ‘oy’ tercihinde öncelikli faktör “geçim meselesi” olacak.
Evdeki tencere kaynamıyorsa, gerisi aşağı yukarı boş sayılır!..
Meseleye sırf “ekonomi” cephesinden bakanlar da, “alternatifleri” değerlendirmek durumunda.
Her partinin geçmişte yaptıkları gelecekte yapacaklarının teminatıdır!..
Bugüne kadar hangi partinin iktidar döneminde neler yaşandı, hangi parti verdiği sözleri tuttu, hangisi tutmadı?..
Bunlara bakmak gerek...
Öyle “Her kediye fare, her fareye can güvenliği” (x) vaat edenlere değil de, yaptıkları ile yapacaklarına dair güvenceler verebilmiş olanlara destek vermek aklın gereği.
Marifet iltifata tabi...
Yapana hakkını vermek de “insanlık” borcu!...
Yarınını düşün kardeş, çocuklarının, torunlarının geleceğini düşün...
Sevgi ve saygılarımla.
(x): Bu tabiri Sayın Salim Uslu’dan duydum. İzniyle kullanıyorum.