Balkon konuşması ne kadar güvenilir?
TELEVİZYON tartışmalarında “Erdoğan ‘balkon’da hep iyi konuşuyor ama sonra sertleşiyor, otoriterleşiyor” diyenler az değil... Ben de diyorum ki, “bu defa farklı!”
Böyle dememin bir sebebi bunu temenni etmemdir; ikinci sebebi ise şartların değişmiş olmasıdır: Erdoğan’ın son başbakanlık dönemidir bu!
Bundan sonra parti kavgası yok onun önünde... Sadece iki şey var: Birincisi ve güncel olanı, anayasa yapımı ve Kürt meselesi sürecini nasıl yöneteceğidir... İkincisi bunlara bağlı olarak tarihe nasıl geçeceğidir.
Ego enerjisi
Bütün tarih boyunca istisnasız olarak görülmüştür ki, karizmatik liderlerin hepsinde “ego enerjisi” çok yüksektir. Rakiplerine ve siyasi hasımlarına karşı çok öfkelenmek de, büyük başarılara imza atmak, sevilmek, sayılmak ve tarihe iyi geçmek hırsı da bu enerjinin en önemli yakıtlarıdır!
Atatürk, İnönü ve Menderes’te “ego”nun nasıl böyle değişik zıt yönlerde yüksek enerji yarattığını ayrıca yazmak istiyorum.
Erich Fromm’un bu konuda yazdıklarından esinlenerek düşünüyorum ki, Erdoğan’ın başbakanlıktaki bu son döneminde ego enerjisi, rakiplerine karşı mücadeleden ziyade büyük işler başarmaya yönelecektir. Neler olabilir bunlar? Ekonomik atılımlardan daha çarpıcısı herhalde sivil anayasa ve Kürt meselesinin çözümünde başarılı olmaktır.
Bunu başaran bir lidere kim Cumhuriyet tarihinin en büyük birkaç devlet adamından biri unvanını vermez?
Bir lider için bunun cazibesini düşünün!
Erdoğan’a tarihin notu
Bunun yolu artık rakiplerle ve siyasi hasımlarla çatışmak değildir; çünkü başbakanlıktaki son dönemidir.
Bunun yolu tansiyonu düşürmektir, ikna edici, uzlaşmacı olmaktır.
Bakın, balkon konuşmasında “muhalefetle, medya ile, akademisyenlerle, STK’larla görüşeceğini” vurguluyor.
Bunlarla çatışarak olur mu bu?
Hatta Fikret Bila’ya “Kılıçdaroğlu’nun kapısını çalacağım” diyor.
Dediğini yapar mı?
Önünde seçim yok, seçim kavgası yok; parti genel başkanı ve başbakan olarak son dönemi... Çankaya’ya çıkmak için de tarihten yüksek not almak için de yapması gereken; balkonda söylediklerini uygulamaktır.
Zaten bu siyasi rasyonalizm kaybedilip de anayasa yapımında büyük gerilimler ortaya çıkarsa Türkiye ‘anayasal meşruiyet’ krizine sürüklenebilir.
Türkiye’ye de yazık olur. Başbakan hakkında tarihin vereceği not da düşer.
Onun için bu defaki balkon konuşmasının önümüzdeki döneme ışık tutacağına inanıyorum, inanmak da istiyorum.
BDP ne yapacak?
AKP ile CHP arasında yeni anayasa konusunda bir diyalogun gelişmesini mümkün görüyorum; çünkü anayasa konusundaki görüşleri uzlaştırılabilir niteliktedir.
Medya ve STK’lar da bunu teşvik etmelidir.
BDP ile de anayasa diyalogu yapılması son derece gereklidir. Fakat buradaki sorun, BDP’nin nasıl davranacağıdır.
BDP’nin vekil sayısı 36’ya çıktı. Bu, onun “demokratik sorumluluk” duygusunu mu geliştirir; yoksa etnik milliyetçiliğin tabiatındaki çatışmacılığı mı besler?!
Önümüzdeki dönemin hayati sorunu budur.
BDP çatışmacı davranırsa, iktidarın ve ana muhalefetin uzlaşmacı davranmaları sorunu çözmeye yetmez.
BDP’nin nasıl davranacağı konusunda kaygılarım var. Yarın bunu yazacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.