İsli gelincik, puslu gelincik lacivert gelincik
Bitişlerin gölgesinde göveren başlangıçlar, kül renkli bir hüzün taşırlar içlerinde. Mutlulukla kuşansa da o sis, kaçınılmaz bir biçimde yaşam boyu puslu bir cenin gibi o başlangıcın ruh karnında taşınacaktır!
Babasız bir genç kızın babalar gününde gelinliğinin eteklerine yapışan anılar da böyle kül renkli bir hüznü gömerler genç kızın yüreğinin derinliklerine.
Kızının saçlarına dokunan babanın ruh ellerini hissetse de saçlarında gelin, ne hazin ki yeni yaşamı boyunca tek kişilik uçurum bir yalnızlığa düşecektir.
Böyle olmak zorundadır.
Ölü babaların kızları, gelinliklerinin içinde tutuşmak zorundadır.
Yetim gelin olmak zorundadır.
Yalnız gelin olmak zorundadır.
Mezar taşlarını yırtıp, parçalarını kuru yapraklar sonsuz boşluğun rüzgârında savuracak kadar yanlarında isteseler de babalarını, babasız kalmak zorundadır.
Ya babalar farklı mı ki o uzak boyutlarda?
Bu manzara karşısında nasıl dayanırlar, nasıl adamlardır?
Ruhları kabrin duvarları ardından gül yaprakları dökse de kızlarının saçlarına, ölü babalar kızlarını şu incitici, hırpalayıcı hayatın ortasında bir başına bırakıp gitmek zorunda kalmış hüzünlü adamlardır.
Bu yüzden ölü babalar, kim ne derse desin, kızlarının gelinliğinin etekleriyle birlikte ruh kalbi yerlerde sürünen adamlardır.
Ruh kollarında titreyen, o ürkek genç kızın tüm korkularını bir genç kız için en güvenli yerde, babasının kolları arasında sükûna kavuşturamayacak kadar uzağa sürüklenmiş adamlar.
Kızlarına eli yetişemeyen adamlar!
Ne yazık ki hiçbir çaba, hiçbir babasız gelinin babasını ona geri döndüremez.
Babasız gelinler, bu kesif boşluğun, gelinliğin tülleri içinde çınlayan uğultusuyla gelin olmak zorundadır.
Çünkü duvaklarından koparılıp çalınmış beyaz kar çiçekleridir babaları.
Bu yüzden babasız gelinler, gözlerindeki sevinç ışıltısına gömülü bir yetim ıslaklığıyla bakarlar.
O ıslak bakışlarla, kalabalıklar içinde umutsuzca, yalnızca bir adamı ararlar.
Yorgun düşünceye kadar ararlar.
Bulamazlar ardından. Birden susarlar.
Gözleri dalar. Müzik susar.
Bir gelin susunca etrafındaki kalabalıkların uğultusu da susar. Dünya susar.
Yalnız o uçurum uçurum yalnızlığı içinde umutsuzca en güvendiği adamı arar!
Babasını arar. Kimsenin farkında olamayacağı bir arayışla... Kandıramayacağı bir susuzlukla...
Bir adam duyar sadece...
Bu sessiz çığlıkları sadece ölü babalar duyar.
Ruhu bir yıldırım gibi düşer mezar taşına!