Mülâyim!
Ahmet Türk demiş ki, "6 arkadaşımız serbest bırakılmazsa TBMM'ye gitmeyeceğiz ve Meclis'i tanımayacağız!".
Sözü geçen kişi, BDP camiasının en mutedil, aklıbaşında ve sâkin isimlerinden biri olarak tanınıyor; bir de mutedil olmasa kim bilir neler söyleyecek?
Bu haberi okuyan her sade vatandaş yüksek sesle diyor ki, "Madem Meclis'i tanımamayı düşünüyorsun; 1974'ten beri 5 dönem Meclis'te bulunup da ve 6. kere seçilmeyi başarmış biri olarak Meclis'i alenen tehdit etmek biraz ayıp olmuyor mu; Meclis'i tanımazsanız hangi mercîi muhatap kabul edeceksiniz; Meclis'e gitmezseniz, başınızı alıp nerelere gideceksiniz?"
Aslında tam böyle söylemiyorlar elbette, halkın hissiyatını tercüme ederken üslubu biraz düzelttim çünkü üslûp mühim, hattâ uğruna -âmiyâne tâbirle- Meclis'e posta koymayı göze aldığınız o "dâvâ"dan da mühim.
BDP'nin en mühim meselesi, taleplerindeki sivriltilmiş unsurlar değil, kamuoyunun tansiyonunu hiçe sayarcasına rastgele sert sözler savurmaktır. BDP kendisini ciddi bir muhatap haline getiremedi. BDP'nin çok önemli bir üslûp ve buna bağlı olarak yönetim sıkıntısı var.
BDP, adı tam konulmasa da fiilen Kürt partisi olabilir ama varlık sebebini Türk parlamentosunda bulan bir Kürt partisidir; bu parti, Türkiye'de Kürtlerden başka unsurların yaşadığını çok seyrek hatırlıyor. İşte o insanlara da hitap edebilecek bir dil kuramadığı müddetçe, kendi dâvâlarına doğru hizmet etmiş olamayacaklardır.
Tercih ettikleri asitli dil, Kürt meselesine zarar veriyor.
Hepimiz 24. Dönem TBMM'nin bu meseleyi çözmek için en elverişli kompozisyonu teşkil ettiğinde hemfikiriz. Türk kamuoyu, meselenin başlangıcından beri çözüm için en iyimser ruh hâleti içinde; bu vasatta, güyâ en mülâyim ağızdan Meclis'e tehdit mesajları yollamanın mânâsı açık. Türk ve arkadaşları, varlıklarının bu Meclis'e meşrûluk kazandıracağını düşünüyorlar galiba: "Biz boykot edersek Meclis anlamsız kalır, temsil gücünü kaybeder" sanıyor olsalar gerek.
Zehî hayâl-i muhâl; siz de her vekil gibi gelip yemininizi edecek, grubunuzu kuracak ve en iyi fikriniz neyse kürsüye çıkıp söyleyeceksiniz çünkü artık siz ve arkadaşlarınız devlet uzvunun bir parçası oldunuz. Beğenmediğiniz uygulamaları eleştirecek, devletin daha etkili çalışmasını denetleyecek ve hepsinden önemlisi yeni bir anayasa için Meclis'e katkı sunacaksınız -ki bu arada vekil sıfatı kazanmak için şu yemin merâsimini artık kaldırmalısınız bence; vekil seçilmek için seçim kuruluna başvuran herkes, zaten fiilen zımnen anayasaya sadık kalacağına söz vermiş demektir; böylece yarım gün boyunca Meclis'i meşgul eden yemin müsâmeresi de sona ermiş olur-. Teklif edin destekleyelim. Unutulmasın, seçimden bir ay önce bazı arkadaşlarınızın vekilliğini YSK engelleyince de desteklemiştik sizleri; bir teşekkür etmeyi bile akla getirmediniz ama alınmadık; gül hatırınız için değil, uygulamayı yanlış bulduğumuz için, "YSK'yı eleştirmek için BDP'yi mi desteklemeli?" demiştik.
Biliyorum, aldırış bile etmeyeceksiniz; havuçlu-sopalı, "Bir nalına bir mıhına" konuşmak, hiperaktif haşarı çocuklar gibi davranmak hoşunuza gidiyor. Nasıl olsa necib Türk intelijansiyası içinde üslûbunu pek tatlı bulan bir kısım beyaz Türk de eksik değildir. Ne yapsanız onlara göre "bilgelik, mülâyimlik, erdem" cinsinden sayılıyor ama sizlere bu akılları veren, Kürt meselesinin çözümüne hizmet etmiyor; en azından buraya yazmış olayım dedim.