Hakimler tehdit altında
Gerek Ahmet Türk’ün 6 KCK davasından tutuklu sanıklar hakkındaki açıklaması, gerekse PKK’nın paravan örgütü olan “Kürdistan Halk İnisiyatifi”nin açıklaması dehşet.
Her ikisi de söndürmez, aksine körükler...
Altı kişiyi salmazsanız sonunu siz düşünün gibi okkalı tehdit.
Bu tehdit iki türlü anlam taşıyor.
Birincisi, davaya bakan hakimleredir.
İkincisi, KCK sanığı altı kişiyi serbest bırakmayın da biz de ortalığı karıştıralım.
Bir başka anlamı, devletten söke söke her istediğimizi alırız.
Bu durumda davaya bakan hakimler ne yapacak?
Tehdit edildi diye adam salmaya kalkışırsa hem bu işin sonu gelmez, hem de tarafsız hakim kişiliği diye bir şey kalmaz. Devlet de olmaz...
Bu tehditleri yok sayarak olaya hukuk penceresinden bakalım.
Seçilen 6 kişi serbest bırakılmaz mı?
Şüphesiz tutuklamak, serbest bırakmak görevi yargılamayı yapan mahkemeye aittir.
Suç vasfının ileride değişme ihtimali, veya daha az ceza almak, delil yetersizliği gibi nedenlerle tutuklu her zaman salınabilir, ama tehditle, şantajla adam salınır diye bir kural veya yöntem hiç duymadım. Velevki bu 6 kişi, veya onlar gibi olanlar salınsa bile işlemiş oldukları suçlar terör yasası ile alakalı olduğundan “dokunulmazlıktan” faydalanamazlar.
Yargılamaları devam eder...
Anayasanın 14 ve 83. maddelerini isteyen açar okur.
Ne var ki BDP yetkilileri siyasetle terörü hep yan yana götürmek istiyor.
Kürtçülüğün ateşi boyutunu aşarak giderek terör zemininde kendisini ifade etmeye başladığı andan bu tarafa BDP’nin çizgisindeki hukuk mantığı:
“Vermezseniz biz de yaktırırız, yıktırırız...”
Oysa ki Güneydoğu Anadolu insanı Kürt oldu diye suç işlemedi. Herkes gibi onlar da istikrar ve de huzur istemek hakkına sahip. Her gün dükkan kapatmanın, sokaklardan geçerken kurşunlara, taşlara hedef olmanın ne demek olduğunu yaşamayanlar nereden bilsin.
Çocuğu teröre bulaşan anneye sorun bakalım, hangi duygular içerisindedir?
Veya dağdan her saniye haber bekleyen anneler babalar...
BDP Kürt halkının oyunu alarak durmadan toplumu geriyor ve de terörün ayranını kabartıyor.
Milletvekili havasında polis dövmekle, zamanlı zamansız sokağa taşarak halkın ırkçı tarafını kışkırtmakla huzur denilen ortam olmaz.
Huzurun ve barışın kaynağı İslam kardeşliğidir.
Hem bu Kürtçülük, bir takım karanlık güçlerden kaynaklandığı için Sevr antlaşmasının bu millete giydirdiği tarihi kefenden aşağı kalmaz.
Halkı ırk bazında birbirine düşürmek Sevr’den daha kötü ve de daha yıkıcıdır...
Bin yıla yakın bu coğrafyada bir arada kardeşçe yaşayan bir milletiz.
Kürd’ü, Türk’ü Arab’ı hiçbir zaman ırk farklılığında ayrılığa düşmemiş, üstelik dedelerimiz de aynı yola baş koyduklarından aynı mezarlıklarda yatıyor.
Yakın tarihimizde “Kürt Açılımı” adı altında problem üreten bir takım karanlık güçler bu halkı ikiye, hatta üçe, dörde bölmek istiyorlar. Görüyoruz ki, yıllar öncesi İngilizlerin kışkırtmaları ile ayrılıp gidenleri bugün Beşşar Esat’ın zulmüne karşılık anavatan olan Türkiye kucaklıyor...
Başka gidecek yerleri var mı?
Geçmişte Saddam diktatörünün zulmünden kaçan Kürtler nereye sığındılar?..
Hep söyledik yine de söylüyoruz.
Kürt Sorunu diye bir olay yoktur, sorun varsa hepimizindir.
Güneydoğu’nun terör bağlamında çokça hırpalandığını ve de hâlâ kendilerini Kürt siyasetçiliğine atayanlar eliyle karıştırıldığını/gerildiğini, bundan da en çok Kürt halkının zarar gördüğünü biliyoruz. Bunun bilicindeyiz...
Sade o kadar değil, polise, askere taş atmak, camları çerçeveleri indirmek görevi verilen o küçücük yavrular milletin sinesinde kanayan bir yaradır.
İstikbal onları beklerken onlar en değerli varlıkları olan hayatlarını cezaevlerinde veya mağaralarda kötü şartlardaki terör kamplarında geçiriyor...
Şeflerinin de bir eli yağda, bir eli balda...
Öylesi bir tezat ki karşı oldukları TC’den bir de milletvekili maaşı alınca keyiflerine diyecek yok. Her istedikleri oluyor ya, bugün hakimler tehdit ediliyorsa yarın da polise askere sıra gelecek.
Sorsanız adına da Kürt Açılımı veya Kürt halkı adına siyaset diyorlar!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.