“Asker’e Son Mektup”un ardından... (2)
Bugünkü Türkiye, eskisinden çok farklı. Demokratik normlarla beraber devlete, kurumlara, lâyusellik kazan(dırıl)mış kişilere bakışlar değişti. Kerameti kendinden menkul “milli kutsal”lar konuşulamaz, sorgulanamaz, dokunulamaz olmaktan (büyük ölçüde) çıktı artık.
12 Haziran seçimleri sonrasında, memleket sathında esen demokrasi havası bu gelişmeleri daha da pekiştirdi. Artık “geçmişteki bir makalemizden önceki haftaki yazımıza taşıdığımız cümlelerin benzerlerini sarf etmenin gereği kalmadı” diye düşünüyorum. Ufukta, vesayet rejimini sürdürecek bir zemin gözükmüyor. Millet, iradesini ortaya koydu; “Özgürce yaşamak istiyorum” dedi.. Resmini çizmek gerekirse; kurumlar ve kişiler, eller “rahat” pozisyonunda, demokratik hizaya girmiş durumda.
Şimdi şu haberlere bir göz atalım...
- Balyoz Darbe Planı soruşturması çerçevesinde 4 muvazzaf amiral, 2 eski kuvvet komutanı, 2 eski ordu komutanı olmak üzere 21’i general, 27’i subay ve 1’i astsubay toplam 49 kişi polis tarafından gözaltına alındı... Gözaltına alınanlardan 31’i tutuklandı.
- Sanıkları general değil uzman çavuşlar götürdü...
- Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya 31 yıl sonra savcının önünde.
- Eskişehir belgeleriyle ilgili olarak İstanbul Adliyesi’nde 3 saat ifade veren Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Balanlı, sevk edildiği mahkemece tutuklandı.
- “Balyoz Darbe Planı” soruşturması kapsamında İstanbul Nöbetçi 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce sorgulanan Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral İsmail Taş “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan tutuklandı.
- Hasdal’da 33. General...
...Evet, (bana göre kendini bilmez) bir tuğgeneralin ülkenin başbakanı için, üstelik üniforması sırtındayken, açıktan “Pezevenk” dediği ve sonuçta hiçbir yaptırıma uğramadığı, bilgi vermeleri için TBMM Komisyonlarına çağrılan yüksek rütbeli askerlerin oralı bile olmadığı, emir komuta ile yargıçlara Asker tarafından brifing verildiği, ameliyat olan bir bakan arkadaşını (makam arabasıyla) ziyarete giden diğer bir bakanın, (askeri) hastanenin kapısından içeri sokulmak istenmediği bir Türkiye’den gelinen nokta burası bugün...
Olay çok büyük ve önemli.. Öncelikle ve özellikle “peygamber ocağı” ya da “göz bebeğimiz” diyerek belki fazlasıyla yücelttiğimiz, ama günlük tartışmaların, politikaların dışında kalmak şartıyla gerçekten de güçlü ve değerli bir konumda olması gereken ordumuzu ilgilendiriyor konu; zor zamanda canımızı, malımızı, namusumuzu, vatanımızı koruyacak olan ordumuzu...
Bu sebeplerle, aklı başında hiç kimse, genel manada elbette “hayra vesile” olarak görülmesi gereken tüm bu gelişmeler için sadece “Ohhh, ne iyi olmuş” deyip el avuç ovuşturarak oturamaz. Onları tanımamız ve anlamamız gerekiyor. Ordu, hem kurum hem de personel öznesinde çok ciddi problemlerle karşı karşıya durumda bugün. Bütün bunlarla giderek zayıflıyor. Ve hepimiz biliyoruz ki başka ordumuz da yok... Bu sorunsalın en az ziyanla aşılabilmesi için, yaşananların ilgili kişi ve kurumlarda yarattığı büyük travmayı görmemiz, meseleye tek taraflı bakmaktan kurtulmamız gerekiyor.
Travma, tıp literatüründe, “canlı üzerinde beden ve ruh acısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı” olarak tanımlanmaktadır. Özel olarak psikoloji’de ise; “bireyin gerektiği gibi bir tepki gösteremediği, üzerinde durduğu halde çözüme kavuşturamadığı durumları” ifade eder.
Ruhsal travmanın en önemli sebeplerinden bazıları; duygusal tacizler, sevgisiz ortam, aldatılma, yoksunluk duygusu gibi iç güdüsel gerilimler ile değer verilmeme, sahip olunanı kaybetme, sosyal statüde gerileme gibi hallerdir... Böyle bir yaşantı bilinç kontrolünden çıkar.
Ruhsal travma sonrası kişide “stres bozukluğu” gelişir. Bir takım duygular yoğunlaşır: sorumlulara yönlendirilmiş bir öfke, kayıplara ilişkin yoğun üzüntü-pişmanlık-karamsarlık, korku-panik-çaresizlik hissi oluşur.
Sonuçta kontrolsüz, güvensiz, denetimsiz hareketlerin yoğunlaştığı “kaotik” bir dönem başlar. Çevrede olup bitenlerin farkına varılamaz ya da farklı algılanırlar. Kişi kendini boşlukta hisseder. Yaşadıklarının gerçek olduğuna inanmaz. Yaşanan bu kaos sonrası, “neler olduğunun anlaşılmaya çalışıldığı”, ardından da ruhsal travmaya konu olan her şeyden uzak durulduğu “kaçınma” dönemi gelir.. En sonunda “yeniden değerlendirme” safhası vardır ki birey bu dönemlerde olayı anlamaya ve yaşantısının bir yerine koymaya, sindirmeye çalışır.
Aslında yaşananlar hiç de olağan şeyler olmadığı için bireyin verdiği tepkileri normal karşılamak gerekiyor.
Ben bu süreçte Sayın Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner’ın takındığı demokratik tavrı olumlu buluyor ve zat-ı alilerini kutluyorum. Bir tepe yöneticisi olarak yaptığı işin, (yeni çıkarılan kanunların hükmü bile olsa) mesela silah arkadaşlarının yargılanabilmesi için verdiği onayların ne kadar zor olduğunu hissedebiliyorum. Zor, gerçekten zor. Ama hastalık gangren halini almışsa, ameliyata direnmenin de anlamı olmuyor gerçekten. Ancak bu basireti gösterebilenler için yaşama şansı vardır çünkü... Teşekkürler Sayın Koşaner.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.