Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Enteller, keser gibi... Hep kendilerine yontuyorlar!

Enteller, keser gibi... Hep kendilerine yontuyorlar!

O “fıkra”yı yeniden anlatacağım...
Merhum Nasreddin Hoca’nın evine “hırsız” girmiş... Merhum Hoca “mağduriyet”ini komşularına anlatırken, her kafadan bir ses çıkmış;
“Hocam, senin de amma ağır uykun varmış!.. İnsan, onca tıkırtıya hiç uyanmaz mı?.. Bak, pencereleri de açık bırakmışsın... İnsan, yatarken hiç penceresini kapatmaz mı?.. Kapıyı niye kilitlemedin?”
Hoca merhum, bütün “eleştiri”leri dinledikten sonra, şöyle demiş komşularına;
“Her söylediğiniz doğru...
Tamam; dediklerinizi yapmadığım için ben suçluyum...
İyi de, hırsızın hiç mi suçu yok?”
AAA, “MİLLİ İRADE”Yİ HATIRLADILAR!
Dün de yazdığım gibi;
Şu, son yaşanan “kriz” olayında, YSK’nın da suçu var, “mahkeme”lerin de!.. Peki, sormak gerekmez mi; “hırsız”ın hiç mi suçu yok?..
Dün baktım, gazetelerin birçoğu şöyle başlıklar atmışlar;
“Milli irade hapiste”
“Yaralı demokrasi”
“Halk evet dedi, yargı hayır!”
“Seçmenin suçu ne?”
“Halkı yok saydılar!”
“Haberal ve Balbay hapiste... KCK tutukluları ve MHP’li Engin Alan da serbest bırakılmazsa; 38 milletvekili ve 2 milyon 400 bin oy Meclis’te temsil edilmeyecek!”
Öncelikle söyleyeyim;
“Millî irade”yi hatırlamış olmaları, gerçekten de çok iyi bir aşama!..
Farzedelim ki;
“Millî irade” hiçe sayılmış, “demokrasi” yaralanmış ve “halk”ın oyu boşa gitmiştir!..
“Entel-dantel” arkadaşların çoğu, bu yönde görüş belirtip, iktidara yükleniyor... Kimi YSK’yı suçluyor, kimi “mahkeme”leri!..
“N’oolur sanki” diyorlar;
“Adamlar milletvekili seçildikten sonra başka yere mi kaçacaklar?.. Kaldı ki, Balbay; tutuklanıp serbest bırakıldıktan sonra bir yere kaçmadı da, şimdi mi kaçacak?.. Tahliye edilip milletvekili olsalar, ne olur sanki?”
O kadar “masumane bir tablo” çiziyorlar ki; insanın hüngür hüngür, salya sümük ağlayası geliyor.
Ama, şunu unutuyorlar:
“Bir zamanlar Remzi Kartal, daha sonra Turhan Çömez kaçmadılar mı?..”
Hani, bazı esnaf, dükkânının camına, şöyle bir tabela asar;
“Namaza gidiyorum, geleceğim!”
Dükkâna gelen müşteri bilir ki;
“Az sonra dükkân açılacaktır!”
Peki Remzi Kartal ve Turhan Çömez için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?..
Malûm; Turhan Çömez, giderken bir mesaj bırakmıştı;
“Yabancı dil öğrenmeye gidiyorum, en yakın zamanda döneceğim!”
Gidiş, o gidiş!..
Bedrettin Dalan da öyle kaçmıştı!..
“Tedavi olmaya gidiyorum, tedavim biter bitmez döneceğim!”
Peki, döndü mü?..
Demek oluyor ki;
“Herkes kaçabilir!”
Mustafa Balbay da kaçabilir,
Mehmet Haberal da!..
Hele hele Mehmet Haberal’a hiç güven olmaz... O adam, her yolu deneyebilir, her “numara”ya başvurabilir!..
LÂKABI “FIRILDAK HAMSİ” İSE!
Almanya’dan bir okuyucum mektup yazıp, sormuş bana; “Hapishane yerine zamanını hastanede geçiren Mehmet Haberal’ın lâkâbının Fırıldak Hamsi olduğunu biliyor muydunuz?”
Hayır, hiç bilmiyordum.
Ama, ne yalan söyleyeyim;
“Fırıldak Hamsi” lâkabı, Haberal’ın üstüne “ısmarlama elbise” gibi oturuyor..
Öyle ya;
Adam tutuklandıktan sonra, “hastane”ye bir yattı, yatış, o yatış!..
Çıkarabilene aşkolsun!..
Öyle “numara”lar yaptı, öyle “fırıldak”lar çevirdi ki; “yerinden kımıldatıldığı anda öleceği” bile iddia edildi!..
Ama, CHP ne yaptı?..
“Yerinden kımıldatıldığı anda öleceği” iddia edilen bir adamı; hem de “Ecevit’in hatırası”nı hiçe sayarak Zonguldak’tan aday gösterdi ve onu “milletvekili” seçtirdi!..
Peki, “seçilse” bile onun “milletvekili” olamayacağını bilmiyor muydu CHP?.. Elbette biliyordu!..
Ama, “bile bile lâdes” yaptı ve bir anlamda “hukuka meydan okudu!”
Şimdi, söyleyin hele;
“Hırsızın hiç mi suçu yok?”
Neymiş;
“Kaçmaz”mış!..
Sen onu, gel de külâhıma anlat!..
“Hapishaneden kaçan” bir adam, hiç Türkiye’den firar etmez mi?..
Hele de;
Lâkabı “Fırıldak Hamsi” ise!..
O ZAMANLAR NERELERDEYDİNİZ?
Şahsen ben, bu “entel-dantel” arkadaşların “seyyar kıbleli” oluşlarını ve “omurgasız” duruşlarını bir türlü anlayabilmiş değilim.
Bu arkadaşlar değil miydi;
“Allah’ın emri”ne uyarak “örtünen” ve “başörtülü olarak okumak” isteyen öğrencilere; “Oturun oturduğunuz yerde!.. Ortada Anayasa Mahkemesi kararları var!.. Danıştay kararları var... Hem, AİHM de sizin aleyhinizde karar verdi!.. O halde, bu direniş niye?.. Yasalara uyun ve açın örtülerinizi” diyen?..
O zamanlar, “yargıdan yana”ydılar!.. Çünkü yargı, inanan insanları “birinci tehdit” görüyordu!..
Üstelik, “askerden brifing” de almışlar ve “başörtülü” hanımları “İrticacı!.. Laiklik düşmanı!” ilân etmişlerdi!..
Ama şimdi, “rüzgâr” döndü!..
Hep öyledir ya;
“Keser döner, sap döner.
Bir gün hesap döner!”
Şimdi; Allah’a şükürler olsun ki, “asker idaresi” yerine, “millet iradesi”nin egemen olduğu bir dönem yaşıyoruz.
Dolayısıyla, “entel-dantel” arkadaşlar da; zaten “seyyar” olan “kıble”lerini hemen değiştirip, başladılar “özgürlük ve demokrasi”den dem vurmaya!..
Oysa, “brifing narkozu”nun etkisinde kaldıkları yıllarda ne “demokrasi” geliyordu akıllarına, ne de “özgürlük!”
O zamanlar “yargının safında”ydılar!
Bugün ise;
Saf değiştirip, “yargının karşısı”na geçtiler ve bu defa “Millî irade” demeye başladılar!..
Anlayacağınız, “yargıyı sattılar!”
Sattılar, çünkü “yargı” dediğin, “onların lehine” karar verirse yargıdır!..
Yargı dediğin;
“Erdoğan aleyhinde” karar verip; onun “siyasi hayatını bitiren” ve de “muhtar bile olamayacak” hâle getiren kararlar verirse yargıdır!..
“Meclis” dediğin de;
Merve Kavakçı’yı; “Bu hanıma haddini bildirin!.. Bu hanım, bu çatı altında duramaz” şeklindeki “böğürtü”lere kulak verir ve onu “Meclis dışı”na atarsa Meclis’tir!..
Ama bu Meclis;
Hatip Dicle’yi, Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ı bünyesine almazsa, o zaman “Meclis” olmaktan çıkar!..
ENTEL, İLKELİ OLMALIDIR!
“Entel-dantel” arkadaşların, şu anda yürüttükleri kampanya, bir “ikiyüzlülük” ve hatta “yüzsüzlük”tür!..
Bunun adı “omurgasızlık”tır!..
Bunun adı “ilkesizlik”tir!..
Çünkü, “ilkeli” bir adam, her şeyden önce “tutarlı” olmak zorundadır!.. İlkeli bir adam, “dün” neyi söylemişse, “bugün” de aynısını söyler!.. İlkeli bir adam, “esen rüzgâr”a göre yön değiştirmez!.. İlkeli bir adam “seyyar kıbleli” değildir, onun “bir tek kıble”si vardır!..
İlkeli bir adam;
Geçmişte Tayyip Erdoğan ve Merve Kavakçı konusunda nasıl bir tavır takınmışsa, bugün de Hatip Dicle, Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay konusunda aynı tavrı takınır!..
Geçmişte Erdoğan ve Kavakçı’yı “yargısız infaz”a tabi tutup, “tu kaka” ilân eden bir kafanın, bugün kendi “iyi çocuk”(!)larına sahip çıkmaya hakkı yoktur!
Çünkü “ilkeli bir adam”ın, “özü ve sözü bir” olmalıdır!.. Kısacası, ilkeli bir adam; sürekli kıvıran, fırıldak gibi dönen, sürekli raks eden bir “madam” değil, “adam gibi adam” olmalıdır!..
BU TAVIR MI DEMOKRATİK?
Haa, bir “haksızlık” varsa, bunlara hiç kimse karşı çıkmasın mı?..
Elbette çıksın!..
Ama ben, bir “ölçü”yü, bir “prensip”i koyuyorum ortaya...
Malûm; “akşamleyin yenilen hurmalar, sabahleyin mideyi tırmalar” diye bir söz vardır!..
İşte, geçmişte yenilen “halt”lar, bugün önlerine konuluyor...
Demem o ki; bugün savundukları da, yarın önlerine konulmasın!..
“Dik” dursunlar!..
Ki; gelen her “güçlü”nün önünde eğilip de; “gelene ağam, gidene paşam” demesinler!..
En azından;
Yarınlarından “emin” olalım!..
Bugün “Ergenekon ve KCK sanıkları”nı savunma pozisyonuna düşmüşlerse, yarın da “benzeri olaylar”dan mağdur olmuş insanları, savunsunlar!..
Kısacası, bundan sonra bari “mert” olsunlar, “dürüst” olsunlar!..
Madem ki “millî irade”yi hatırladılar, o zaman “millî iradenin tecelligâhı” olan Meclis’in önemini anlatıp, “Meclis boykotu”nun karşısında yer alsınlar!..
Çünkü onlar, böyle “gaz” verdikçe;
BDP’liler “Meclis’i boykot” etmekten, CHP’liler de “Meclis’e gelip yemin etmemek”ten ve böylece “Meclis’i kilitlemek”ten söz etmeye başladılar.
YSK’nın ve “mahkeme”lerin verdiği kararlar “demokrasiye darbe”dir de, BDP ve CHP’nin tavırları “demokratik” midir?..
Yazının başına dönelim...
“Nasreddin Hoca suçlu”dur da,
“Hırsız”ın hiç mi suçu yoktur?..
“Kriz”in bu aşamaya gelmesinde; YSK ve mahkemeler kadar, BDP ve CHP de suçludur!..
“Entel-dantel” arkadaşlar;
Ellerindeki kalemi, bir “keser” gibi kullanıp; “Hep bana, hep bana” diyerek “kendilerine yontmak” yerine, “testere” gibi kullanıp; “Bir sana, bir bana” derlerse çok daha “adil” olurlar.
Gerçek “aydın”lık, böyle olur!..
Bilmem, anlatabildim mi?..

Jest mi, rest mi?
Gaziantep’teki, Bitlis’teki, Nizip ve Mardin’deki okuyucularımdan telefon yağıyor... Hani; YSK’nın kararıyla Hatip Dicle’nin milletvekilliği düşürülüp, yerine AK Parti adayı Oya Eronat’ın milletvekili olduğu açıklanınca, BDP’liler; “Oya Hanım bir jest yapsın ve milletvekili olmayı reddetsin!” dediler ya; okurlarım ateş püskürüyor!..
“Be vicdansızlar” diyorlar; “O kadından jest bekliyorsunuz da, siz o kadının yavrusunu öldürürken hiç jest geldi mi aklınıza!”
Hatip Dicle seçilmiş ama onun yerine Oya Eronat milletvekili olmuş... Bunun adı “hırsızlık”mış!..
Bu görüşe de ateş püskürüyor okurlarım... Diyorlar ki;
“Peki BDP’nin yaptığı ne?.. Anketçi kılığında ev ev, dükkân dükkân dolaşıp, insanları tehdit ederek BDP’ye oy vermelerini sağlamak, hırsızlığın da ötesinde bir oy gaspı değil midir?”
Hazro’da yaptığınız neydi?.. Belediye Başkanı’nın oğlunu kaçırıp, onu AK Parti’den istifa etmeye zorlayan, istifa edince de oğlunu serbest bırakan siz değil miydiniz?..
Bu, “insan iradesini gaspetmek” değil midir?..
Söylesinler, Hatip Dicle’nin koltuğu mu önemli, “PKK’nın katlettiği 2 polisin canı” mı?.. Ya; “Belediye otobüsüne molotof atıp, bir genç kızı cayır cayır yakmaları”na ne demeli?..
“Jest” bekliyorlarmış!..
Ulan; “İmam Hatipli öğrencilerin kaldığı yurda molotof atıp, çocukları diri diri yakmaya” çalışırken, aklınıza niye “jest” gelmedi?..
Bunlar “jest”ten değil, ancak “rest”ten anlar!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi