Said Havva ve Buti
Bir televizyon konuşmasında Kenan Çamurcu, Fethullah Gülen Hoca’dan bir hatıra aktardı. Kabe’de Altınoluk’un altında Said Havva ile karşılaşan Fethullah Gülen Hoca ondan Hama olaylarını sorar ve Havva’nın cevabı şöyle olur: “Doğrusu bu kadar vahşi ve yıkıcı bir sonuç beklemiyorduk. Tahminlerimizin ötesinde kıyım ve yıkım oldu...” Kenan Çamurcu bu sözleri bir hatanın itirafı olarak okur ve Esat rejimine karşı çıkmanın yanlışlığına delili olarak sunar! Münir Gadban gibi İhvan liderlerine bir kez daha ‘bu itiraf’ bağlamında Hama değerlendirmesini istedim. Gadban, Hama olaylarının ardından cemaatin “meseleyi değerlendirmeye aldığını ve ‘müracaa’ yaptığını ve sonuçta Esat rejimine karşı çıkmanın yanlışlığına değil de hazırlıksız çıkışın yanlışlığına kanaat getirdiğini” söylemiştir. Yani Münir Gadban, Hafız Esat’a karşı çıkmadan dolayı pişman olmadıklarını ve aksine sadece zamansız ve hazırlıksız ve düşmanın tayin ettiği bir zaman ve mekanda eyleme sürüklendikleri için kendilerini affetmediklerini söylemiştir. Kimileri zaten mukabelenin yeri ve zamanı konusunda bir seçenekleri olmadığını ve rejimin kendilerini karşı koymaya ve huruca mecbur ettiğini söylemektedirler. Bununla birlikte, elbette ki Arap dünyasında müracaa yani gözden geçirme ve iç muhasebe yapan sadece İhvan olmamıştır. Hapisteki Cemaat-ı İslamiye liderleri iç muhasebe (müracaa) yapmışlar ve hatalı davrandıklarına dair kendilerinde genel bir kanaat oluşmuştur. Lakin Abud Zümer gibiler hapisten çıktıktan sonra tekrar söylemlerini değiştirmişler ve eylemci miraslarına sahip çıkmışlardır.
*
İhvan fiil ve eylemlerini gözden geçirme işlemini veya ameliyesini yapmış ve bir noktada en azından bazı taktik hatalar yaptığını kabul etmiştir. Ya Suriye rejimi? Suriye rejimi ise yaptıklarını gözden geçirmek yerine ‘mağluplara veyl olsun!’ ve ‘tarihi galipler yazar’ türünden bir yaklaşımı benimsemiş, en azından halkının bir kesimiyle kavgalı pozisyonunu sonuna kadar sürdürmüştür. Onların haklı taleplerini görmezlikten gelmiştir. Lakin bu sakil miras peşini bırakmamış ve 30 yıl sonra yakasına yeniden yapışmıştır. Ve artık pişman olmaya vakit bile kalmamıştır. Hama’nın laneti rejimin peşini kovalamaktadır. Sonunda Hamalılar bile korku duvarlarını aşmış ve çıplak böğürleriyle namluların ucuna yeniden dikilmiştir. Bu defa çatışarak değil ölerek rejimin karşısına dikilmiştir. Elbette İhvan-ı Müslimin’in Hama çıkışı, Cemaat-ı İslami’nin Mısır’daki silahlı eylemleri ve GIA ve Kaide’nin yöntemleri tartışmalıdır. Bir zümrenin silahlı bir eylemde bulunması, meşruiyetinin ötesinde faydalı mıdır zararlı mıdır? Arap Baharı veya Devrimi bu soruyu yeniden güncelleştirmiş ve herkes Kaide’yi ABD’nin değil Arap baharının yıktığını veya işlevsiz hale getirdiğini söylemiştir. İslami sistemde meşruiyetin temel iki kaynağı vardır. Bunlardan birisi İslami kurallara tabi olmak, ikincisi de halktan onay almaktır. Buna tefviz-i ilahi ve tefviz-i beşeri diyebiliriz. Yani ilahi icazet ve halk icazeti. Bu açıdan tabana yayılmayan ve halkın benimsemediği örgütlü kalkışmalar İslam dünyasında netice vermemiştir. Ama halk bazlı hareketler kısa sürede (Mısır ve Tunus) meyvesini vermiştir.
*
Suriye rejimi Hama yaralarını sarmış olsaydı belki de bugünkü noktaya gelmeyecekti. Dolayısıyla Hama’nın yanlışını sorgulayanlar bu sorgulamayı İhvan ve mazlum üzerinden değil, biraz da rejim üzerinden yapsalardı rejime hizmet değil ama çıkış yolu göstermiş olurlardı. Aksi takdirde, yaptıkları, manipülatif olur ve rejime meşruiyet payandalığından başka bir işe yaramaz. Said Havva, Hafız Esat rejimi gibi rejimler karşısında güç kullanmanın analizini yapar ve en azından bunun meşru olduğu görüşündedir (El İslamiyyun ve’d demokratiyye fi Suriye, Dr. Abdullah Sami İbrahim Ed Dilal, Mektebetü Medbuli, s: 242 ve devamı). Buti ile en temel ayrışma noktası burasıdır. Al-i İmran 21’inci ayetten yola çıkarak bu meşruiyete dayanak bulur. Burada ayet, adaleti emredenlere karşı çıkanları paylamaktadır. Ayet, adaleti emredenleri öldüren kişi veya rejimleri cehennemle müjdelemektedir. Said Havva’nın Esat rejimine karşı dayanaklarından birisi budur. Lakin ayette adaletle emrederken silah kullanılacağına dair bir ibare ve karine bulunmamaktadır. Sadece adaleti emredenlere karşı düşmanca davrananların akıbetinin hüsran ve cehennem olduğu haber verilmektedir. Tabii ki Havva isim vermeden ‘kafir rejimlere’ karşı çıkanları bağilik ve huruç isnat eden hocaları da kıyasıya eleştirmektedir. Bazı cahil hocaların rejime karşı muhalefeti bir nevi bağilik ve huruç olarak nitelendirdiklerini ve dini olarak bunu hatalı addettiklerini hatırlatmaktadır. Havva’ya göre bu durumda yerleşik küfür düzenine karşı çıkan Hazreti İbrahim ve Hazreti Musa da hatalıdır ve hata içindedir! Halbuki, Firavun ve Nemrut tarzı rejimlerle her türden açık mücadeleye gidilmelidir. Hanefi fukahasından bir alıntı ile Said Havva, baği ve haricileri şöyle tanımlamıştır: Haksız yere haklı imama karşı çıkanlar baği ve harici hükmünü alırlar. Ancak haksız yere haklı ve meşru imama karşı çıkan baği ve harici kapsamındadır. Meşru rejim de kitabullahı kendine rehber alan rejimdir. Lakin burada Suriye İhvanı’nın yöntemini mercek altına alan Dr. Abdullah Sami İbrahim ed Dilal, Said Havva’nın seçici davrandığı görüşündedir. Suriye İhvanı’nın Mısır’la birlik günlerinde siyasi faaliyetlerini askıya aldığını ama Esat döneminde bunu sürdürmediklerine dikkat çekmiştir. Ona göre burada bir tutarsızlık vardır. Lakin Dilal’in belki de göz ardı ettiği husus, Havva ve arkadaşlarının farklı olarak Esat rejimini azınlık ve mezhebi diktatörlük (Ed diktatöriyyetü’t taifiyye) olarak nitelendirmeleridir. Nasır ve Esat ideolojik olarak yakın dursalar bile dini ve sosyal aidiyetleri farklıdır. Havva gibilerine göre bu aidiyet eylemlere de yansımıştır. Bu aidiyetten dolayı iki rejime yönelik psikolojik yaklaşımlarının da farklılaştığını söyleyebiliriz. Ama Dilal’in mantığına göre, Buti/Keftaro gibi ulema (yanlış olsa bile) Nasır ve Esat rejimlerine aynı yaklaşımı sergileyerek tutarlılık göstermiştir! Bununla birlikte, Buti münekkidi Ahmet Hayri Umeri, Buti’nin yanlış zeminini tasavvufa bağlar! Dr. Abdullah Sami İbrahim Dilal’e göre Havva’da da demokrasi havariliği gibi kusurlarının temelinde tefrit anlayışı yani tasavvufi eğilimi yatmaktadır. ‘Said Havva’nın demokrasi yanlısı tutumunun altında tefrit çizgisi ve tasavvufa eğilimi yatmaktadır.’ Silahlı yöntem konusunda ayrışsalar bile muhaliflerinin nazarında Buti ve Havva tasavvuf zemininde birleşmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.