Yeni anayasa şart
Bugün açılan Meclis, demokrasimizin kalbi mesabesinde. Uzun demokrasi tarihimiz boyunca, kaderimizi belirleyen kararlar bu Meclis tarafından alındı.
Kurtuluş Savaşımız bu Meclis'in iradesi altında yürütüldü. Cumhuriyet bu Meclis'in kararı ile kuruldu. 1960 darbesi bu Meclis'e karşı yapıldı ve sonrasında Meclis'in itibarını, gücünü yok sayacak bir düzen kuruldu. Türkiye'nin 1961'den beri yaşadığı anayasal düzen, malûm birilerinin canları istediği zaman işte bu Meclis'in iradesine müdahale edebilecekleri kurallarla, kurumlarla ve mekanizmalarla donatıldı.
12 Haziran seçimlerinin hemen akabinde yaşadığımız kriz bir anayasal kriz. Bu anayasal krizin müsebbibi ise tasfiye etmeye çalıştığımız 27 Mayıs düzeni. 2007'den beri, özellikle 12 Eylül 2010 referandumu ile bu düzeni yerle yeksan ettik. Ancak bu düzenin enkazı arasında yol alırken ayağımız, geçmişin engellerine takılıyor. 27 Mayıs düzeni, Meclis'in temsil kabiliyetini daraltmak için sınırlayıcı hükümler getirmişti. CHP'nin, MHP'nin ve BDP'nin canını yakan işte bu hükümler.
Canınızın yanması ile canınızın yanma ihtimali farklıdır. 12 Eylül referandumunda yapılan anayasa değişiklikleri bir 'ihtimal' olarak müzakere edildi. Referandum kampanyasında 'hayır cephesi'nin savunduğu tezlerin tamamı bugün çöktü. Ergenekon davası salimen yoluna girdi. Darbeciler yaşlı başlı halleriyle savcı karşısına çıkartıldı. Bugün anayasal bir sorun yüzünden AK Parti dışındaki bütün partilerin canı yanıyor. Bir ihtimal değil, düpedüz bir anayasa kazası yaşandı.
Yargı, elindeki anayasa hükümlerini uyguluyor. Kararlar kanunlara uygun mu? Evet. Peki, meşru mu? Hayır. Kanun maddeleri ile demokratik meşruiyet arasındaki uçurum nasıl kapatılır? Hukuk kurallarını meşru hale getirerek.
Öyleyse, yeni anayasa şart!
Her şerde bulunan hayır, bu anayasa krizinin yeni bir anayasanın ateşleyicisi olması. Birilerinin canı yandı. Sebepleri ortadan kaldırmak lâzım. Ne garip tecelli! Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını parti politikasının ana umdesi ilan eden ve AK Parti'yi hep buradan sıkıştıran CHP, şimdi tersini savunuyor. Bu kriz de CHP milletvekillerinin dokunulmazlık zırhının kalınlaştırılmasını savunmuyor mu?
Anayasal kurallarla ilgili, farkında olmadan fiilî alışkanlıklar edindik. Anayasa dediğimiz evrensel olarak bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak, devlet iktidarının kötüye kullanılmasını engellemek için yapılır. 27 Mayıs düzeni anayasayı, halkın egemenlik hakkını sınırlamak ve devleti halka karşı korumak olarak anladı ve uyguladı. Dikkat edilirse yargıçların müracaat ettiği 84. madde, devleti korumayı amaçlıyor. 27 Mayıs'ın temel felsefesinin işlediği bir anayasa kuralı uygulanıyor. Demek ki bu kriz, anayasanın ruhunu temsil eden çok önemli bir prensibin tartışılmasına yol açtı. Bu ruhun değişmesi lâzım. Nasıl? Halkın iradesini ve bireysel özgürlükleri hayata hâkim kılacak bir ruhla.
27 Mayıs düzeninin enkazına çarptık. Hasar büyük değil. Tersinden, bu enkazı elbirliği ile temizlemek için ikna edici bir vesile. Meclis, iki hafta önce tazelediği vekâleti ile gücünün ve itibarının zirvesinde. Çözülecek sorun çoğunluğu temsil eden iktidarın değil muhalefetin sorunu. Muhalefetin yeni anayasa dersini heceleye heceleye ezberlemeye, enkazı temizlerken de başka engelleri fark etmeye ihtiyacı var.
Hep birlikte yeni anayasanın neden bu kadar gerekli olduğunu, yaşayarak ve tecrübe ederek öğreniyoruz. Demokrasinin geldiği olgunluğu çok gerilerden takip eden kurallar, hayata ve ihtiyaçlara uygun hale gelecek ve bu krizler aşılacak. Yeni bir anayasa yaparak