35 yıl
Öyle derin ki gözlerin, içmeye eğildim de / Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm / Orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm / Öyle derin ki, her şeyi unuttum içlerinde... (Louis Aragon, "Elsa'nın Gözleri")
Hatırlar mısın; 35 yıl önce 1 Temmuz günü perşembeye denk gelmişti. 1 Temmuz 1976. Saat 15.10'da nikâh memurunun ve iki tanığımızın önünde "Evet" deyip imzayı attıktan sonra kulağına fısıldamıştım: "Hayatım boyunca seni ne ağlatacağım, ne aldatacağım..."
Hatırlar mısın; o 1 Temmuz 1976 Perşembe akşamı Karşıyaka'da şimdi yerinde yeller esen iskele yanındaki restoranda, iki kişilik bir masada batmakta olan güneşin ışıklarının dolduğu kadehlerimizi kaldırırken ikimizin de elleri ve dudakları titriyordu.
Biraz heyecandan, biraz bir hayatı birlikte yürümenin ne olduğunu kavramaya çalışmaktan ve elbette biraz da belirsiz geleceğin tetiklediği baş dönmesinden...
***
Sende karlı dağların serinliği / Sende mayıs rüzgârlarının ılıklığı var / Sen denizlerimde bir büyük dalgasın / Ben senin sonsuzluğunda bir kum tanesi (Ümit Yaşar Oğuzcan, "Yüz Yıla Mahkûm")
Hatırlar mısın; patronumuzun bize evlilik armağanı, senin işine son vermesi olmuştu. "Karıkoca aynı işyerinde çalışamaz" gerekçesiyle.
Hatırlar mısın; patronumuzun bize büyük oğlumuzun doğum hediyesi, benim işime son vermesi olmuştu. "1 Mayıs mitingini destekledim" diye.
Hatırlar mısın; patronumuzun bize küçük oğlumuzun doğum armağanı, benim bir kez daha işime son vermesi olmuştu. "Tercihlerini eleştirdiğim" bahanesiyle.
Üç "Armağan"da da ne ağlamıştık. İlkinde başımızı yastığa gömerek. İkincisinde ve üçüncüsünde çocuklarımıza sarılarak...
***
Evet, bu dündü; bu ise yarın / Yolum olarak bir tek varsın / Kalbimi verdim avuçlarında kalsın / Ne güzel yol alıyor seninkisiyle / Ama hepsi ömrü kadar insanın / Bir yastıkta olacağız seninle... (Louis Aragon, "Bir Yastıkta Olacağız Seninle")
Hatırlar mısın; yazıişleri müdürlüğüne atanmam şerefine davet verildiği gün, kadehler başarım için kalkarken, sen ve ben bir hastanede birbirimize sarılmış ağlıyorduk.
Az sonra ameliyata aldılar seni. Bekleme odasında zaman durdu.
Kimbilir kaç saat sonra kapı açılıp sevgili Doktor Mustafa Ataç güleryüzle "Geçmiş olsun" dediğinde, sanki yeniden dünyaya geldim. Yanına koştum. Gözlerini yarı aralayıp "İyiyim" diye mırıldandığında, o iki heceli sözcük, evreni yaratan "Big Bang" oldu benim için.
***
Sofalar seninle serin / Odalar seninle ferah / Günüm neşeyle uzun / Yatağında kalktığım sabah / Elmanın yarısı sen, yarısı ben / Günümüz, gecemiz, evimiz barkımız bir / Saadet bir çimendir, bastığın yerde biter / Yalnızlık gittiğin yoldan gelir... (Oktay Rıfat, "Karıma") Hatırlar mısın; arada bir takılırım, "1 Temmuz Sabotaj Bayramı" diye. İnanma.
Sen benim bedenimin yarısısın. Kalbimin olduğu taraf.
Sen benim bin defa dünyaya gelsem bin defa evleneceğim kadınsın.
Sen benim dualarımın baş tacısın. Her sabah Tanrı'ya hep aynı cümleyle seslenirim: "Beni eşimden sonraya bırakma."
Hani, birlikte kumsalda yürürken bir cin çıksa önümüze ve bana "Dile benden ne dilersen" dese.
Hiç düşünmem: "Benim ömrümden al, eşimin ömrüne ekle..."
Hayat yolunda el ele 35 yılı doldurduk. Cahit Sıtkı'nın dediği gibi, yolun yarısıysa bu 35 yıl, demek ki önümüzde 35 yıl daha var.
Seninle 35 yıl daha... Mutluluk işte bu.
***
Sen odada yürürken gözlerin susuzluğundan / Korkarım hep bozulur diye büyü... (Louis Aragon, "Bir Büyük Sır Söyleyeceğim Sana")
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.