Unutulmuş bir köy hikayesi
Baygit köklü bir aşiretin değişmez, ebedi ağasıdır..
Köy dedikse, sanıldığı gibi mezra filan değil. Kalabalık nüfusu, okumuşu-yazmışı, parlak bir tarihi var..
Amma köyde maalesef huzur ve rahat yüzü gören yok..
Muhtarlık seçimleri köyün kara kaderini etkileyen önemli bir unsur..
Hangi seçim olsa, Baygit kaybeder.. Kaybettikçe aşireti küplere biner, tehditler savurur ve halkı bilinmez yerlere şikayet eyler..
Orada seçimler partilere göre yapılmaz..
Her aşiretin ağaları girer seçime.. Kimi kazanır, kimi kaybeder.. Tabii bu normaldir herkes için..
Fakat, Baygit için, Baygit'in aşireti Ahali Aşireti için, normal sayılmaz.
Zaten Baygit ve elemanları güneşin aynı doruklardan doğmasına, yağmurun bulutlardan yağmasına da muhaliftirler..
Bilhassa Sütbeyaz aşiretine ve onun ağası Şahin beye karşı büyük öfkeleri, kinleri olduğu sabittir..
Baygit ağa ne kadar bağırsa köye muhtar seçilmez..
Seçilmediği dolayısıyla ne halkı sever, ne de halkın sevdiklerini..
Söz gelimi, Sütbeyaz aşiretinin seçilmiş muhtarı "süt beyaz" dese, Baygit küplere biner, "Süt beyaz değil, siyahtır, beyaz iddiası kabul edilemez" diye tavrını belirler..
Diğer aşiretlerin göz göre göre gerçeklerde birleşmeleri bile Baygit ve yandaşlarını çıldırtır..
Köyün adı Edepli'dir..
Ahali aşireti ve reisleri bu isme de karşıdırlar.. Derler ki:
"Bizim köy edepli de başka köyler edepsiz mi? Biz bu ismi hiçbir surette kabul etmeyiz.."
Köyün aşağısından akan dereye de karşıdırlar.. Derenin adı Balıklı Dere..
Ahali Aşireti ve reisleri hemen itiraz eder ve gerekçelerini söylerler:
"Neden sırf balıklı dere? Halbuki burada kurbağa yaşar, ıstakoz yaşar, sülük yaşar.. Tek taraflı düşünmek asla kabul edilmez.."
Edilmez tabii..
Milli muhalefet dedikleri bu olsa gerek.. Amma onlar "milli" kelimesine de muhaliftirler.. Tabii o zamanlarda "ulusal" diye bir kavram olmadığından hangi limana demirleyeceklerini kestiremezler..
Guguk kuşu hariç bilumum kuşları da sevmezler..
Garip olan şu ki, oturup kendi eksikliklerini, hatalarını bir gün olsun düşünmezler.. Hep başkalarında kabahat ararlar..
Köy aşiretleri bir gün toplanırlar, eski camiyi yıktırıp, yerine yeni bir cami yaptırmayı kararlaştırırlar..
Baygit ağa köpürür de köpürür..
"Ne demek cami? Bu zamanda camiye gidip gelmek gericiliktir, yobazlıktır, bizim aşiret ilkelerimize terstir.. Cami yapılmamalı.. Zira başka köylerde yaşayan başka inanç sahipleri yok mu? Var ve bize bakışları değişir.. öyleyse cami kalsın, gençlerimizin çağa ayak uydurması için meyhane açalım.."
Haliyle reddedilir teklifleri..
Esasında Baygit ağa ve yandaşları, yarenleri, İslami inançlara tek kelimeyle karşıdırlar..
İslam bu devirde kabul edilebilecek çağdaş bir görüş değildir, derler ve kenarından-köşesinden yontmaya başlarlar..
Köy meydanında sohbet eden köy yaşlıları olayları ibretle, hayretle takip ederler..
Gün görmüş, önemli yerlerde bulunmuş Gültekin ağa komşularına der ki:
"Arkadaşlar, hepiniz bilirsiniz ama söylemezsiniz.. çünkü Baygit ağanın şerrinden, yandaşlarının keseceği cezalardan korkarsınız..
çok kalmadı, Baygit ve yandaşları resmen "Allah yok" diyecekler.. Yaşantıların kıvamını bulmasını beklediklerini sanıyorum.. Yoksa her şeye itiraz olur mu? Olmaz.."
Bir gün, nereden icab ettiyse bir köylü Baygit efendiye "Sen çok değerli bir insansın" deyivermiş.. Vay sen misin bunu diyen? O övgü dolu söze de muhalefette bulunmuşlar.. Dolayısıyla, köylü yol yaptıramıyor, cami yaptıramıyor, çeşme yaptıramıyor, okul yaptıramıyor, kütüphane yaptıramıyor.. Ahali aşireti kesiyor önlerini.. Ne garip değil mi?
O köy şimdi nerede acaba?
Cümle alem bilir ki sende bir tuhaflık var
Halk indinde ki sende şeytan kadar saflık var
Pervasızlığın arttı, ecap aklındaki ne
Sanki kimliğinizde her suçtan muaf'lık var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.