Dersim’den; Sivas, Başbağlar ve Şike’ye...
Her taşın altında Ergenekon!Ergenekon’u bir “ahtapot”a benzetip, kollarının “farklı yerler”e uzandığını söyler dururduk ya; işte ortaya çıktı ki;
Ergenekon’un bir kolu da “futbol”a uzanmış!..
İşin doğrusu, “kirli ilişkiler”de, “futbol” sadece bir “şal” olarak kullanılmış... Çünkü, “şike” olayının ucu, “silâh ihaleleri”ne kadar uzanıyor.
Bugünkü manşetimizde de okuyacağınız gibi; “şike operasyonu”nda gözaltına alınan “bazı zanlılar”ın, aslında “silâh ticareti” yaptıkları, ilişkilerinin 2007’den bu yana mercek altında tutulduğu ortaya çıkmış durumda!.. Meğer, Genelkurmay da, “bazı zanlılar” hakkında “soruşturma” yürütüyormuş...
SANIKLAR TAHLİYE EDİLMİYOR, ÇÜNKÜ!
Öyle sanıyorum ki;
Genelkurmay’ın soruşturma dosyası ile Savcı Mehmet Berk’in yürüttüğü soruşturma dosyası birleştirilecek ve belki de, “şike” olayı, “Ergenekon Dâvâsı” ile birleştirilecek.
Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa; “Nerede bu Ergenekon?.. Adresini bilsem, gidip üye olacağım” diyenler, herhalde susmak zorunda kalacaklardır.
Ve tabiî;
“Bu ne biçim dâvâ?.. İçeridekiler 3-4 yıldır tutuklu oldukları halde niye tahliye edilip de tutuksuz yargılanmıyorlar?” diyenler de herhalde ağızlarını bantlamak zorunda kalacaklardır!..
Öyle ya; soruşturma derinleştikçe, işin içine “farklı bağlantılar” giriyor!..
Kim derdi ki;
“Futboldaki şike iddiaları”nın ucu, gidip de Ergenekon’a dayanacak?..
Ama, dayandı işte!..
“Ergenekon sanıkları”nın “teknik takip”leri yapılırken, yani “telefon konuşmaları” izlenirken, “şikeci”ler de dinlemeye takılmış!..
Neye niyet, neye kısmet?..
Şu işe bakın;
Hakimlerin kararı, savcıların talimatıyla, polis “Ergenekon sanıkları”nın bağlantılarını araştırıyor ama görülüyor ki, onların “şikeci”lerle de bağlantıları var!..
Sizin anlayacağınız;
Adamlar, “darbe” yapıp, “anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye uğraşmak”la kalmıyor, aynı zamanda hem “silah ticareti”ni, hem de “futbol maçları”nı yönetiyor, yönlendiriyorlar!..
Söyleyin Allah aşkına;
Hemen her gün, “yeni yeni bağlantılar” ortaya çıkıyorken, bu dâvâ nasıl biter, “tutuklu”lar nasıl tahliye edilir?..
Demek oluyor ki;
“Tahliye” taleplerini reddeden hakimlerin “bir bildikleri” varmış!.. Bu operasyon olmasaydı; “Ergenekon”un bir kolunun “silah” işinde, bir kolunun “futbol”da olduğunu nereden bilecektik?..
Şu işe bakın;
“Darbe” yapıp “ülkeyi yönetmek” isteyen onlar!..
“Silah ticareti”ni yöneten onlar!..
Dahası, “futbolu yöneten” de onlar!..
Yarın, bir gün;
Allah bilir, başka bir “bağlantı”ları daha ortaya çıkar ve bizim ağzımız bir karış açık kalır!..
İster misiniz;
“Et lobisi”nin altından da Ergenekon çıksın!.. Tıpkı, “siyaseti dizayn” edenlerin altından da Ergenekon çıktığı gibi!..
SİVAS VE BAŞBAĞLAR
En başta dedik ya;
Ergenekon, bir “ahtapot” gibi!..
Kolları, her tarafa uzanıyor.
“Bugün”e de uzanıyor,
“Dün”e de!..
Eğer bu “kol”lar kesilmezse, hiç şüpheniz olmasın ki, “yarın”lara da uzanacak ve Türkiye asla “kaos”lardan, “kriz”lerden, “gerilim”lerden kurtulamayacak!..
Bana sorarsanız;
Ergenekon, 2007’den sonra üzerine gidilen bir “örgüt” olarak bilinse de, kökü, çok daha “derin”lerdedir!..
“Adı” ne olursa olsun;
“Dersim’de katliam” yapan, Maraş’ı kan gölüne çeviren, Sivas’ta Madımak Oteli’ni yakan, Başbağlar’da 33 masum insanı katleden, kimi insanı şişleyen, kimi insanı da fişleyen, hep “Ergenekon zihniyeti”dir!..
Meselâ Başbağlar...
Siz, “Başbağlar Köyü”nü basanların “PKK’lı teröristler” olduğunu mu sanıyorsunuz?.. Köyü basıp, 33 masum insanı katleden PKK’lılar olabilir, ama “emri veren” kim?..
KİMLER KURŞUNLA ÖLDÜRÜLDÜ?
Neymiş;
“Sivas’a misilleme” imiş!..
İyi de; Sivas’la, Başbağlar’daki masum insanların ilgisi ne?..
Kaldı ki;
Sivas’ta olay çıkartanlar ve Madımak Oteli’ni ateşe verenler, “Sivas halkı” değildir!.. Onlar, bir “protesto gösterisi”ne katılmışlardır, o kadar!..
Deniliyor ki;
“Madımak Oteli’ndeki insanların kimi yanarak, kimi de dumandan boğularak can verdi!.. Bu olay, şeriatçı bir kalkışmadır!”
Ben de, tam tersini söylüyor ve işte bir “iddia” atıyorum ortaya:
“Madımak’ta ölen insanların hepsi yanarak ve boğularak mı ölmüş, yoksa kurşunlanarak mı öldürülmüş?.. Bunu tesbit etmek için; açtırın mezarları ve otopsi yaptırın!..”
Evet, evet;
“Otopsi” yaptırın!..
Görülecektir ki;
2 Temmuz 1993’teki olaylarda ölenlerin “17 tanesi kuşunla öldürülmüşler”dir!..
Tekrar ediyorum;
“17’si kurşunla öldürülmüştür!”
Aksini iddia edenler;
Açtırsınlar “mezar”ları, ölülere tek tek “otopsi” yaptırsınlar!..
Bunu yaptırsınlar ki;
“Cayır cayır yaktılar” veya “Dumandan boğuldular” söylemini bırakıp, “gerçek katiller”in kimler olduğunu görsünler!..
DOSYA YENİDEN AÇILIRSA!
Diyorlar ki;
“Bu bir şeriatçı kalkışmaydı!”
Ben de diyorum ki; “şeriat” isteyen bir adam, hiç “sabah-akşam içki içer mi?”
Meselâ Yunus Karataş...
Madımak Oteli’ni yaktığı iddia edilen bu adam, aslında “sabah-akşam içki içen” bir adamdı, iyi mi?..
Gelin, görün ki; “anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmek”ten yargılandı ve ağır cezalar aldı!..
Dün “Ergenekon örgütü”nün, bugün de “şike örgütü”nün üzerine giden yargı, bir an önce “Madımak dosyası”nı da “yeniden” açmalıdır!..
Bu dosya açılırsa;
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş’in, o gün “Sivas’a çektiği faks” da görülecektir.
O faksta, Org. Güreş diyor ki;
“Mürtecileri, gerekirse bombalarla ve tanklarla ezin, yok edin!”
O dosya yeniden açılırsa;
Dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’nün; Madımak Oteli’nde sıkışıp kalan insanlara; “Sakın oteli terketmeyin!.. Biz size bir helikopter gönderip, aldıracağız!” dediği de görülecektir!..
Yine görülecektir ki;
Gözaltına alınan insanların çoğu, “izinsiz gösteri”den alınmış, “3 yıl hapis talebi”yle yargılanmışlar ama sonra; “anayasal düzeni zorla yıkıp, yerine şeriat devleti kurma” suçlamasıyla, yani 146-1’den yargılanmışlar ve “müebbet”e mahkum edilmişlerdir...
GERÇEK KATİLLER BULUNSUN!
Dün, bir “Sivas mağduru” ile konuştum... Önce “tanık” olarak çağırmışlar kendisini, ama hiç kimse hakkında “suçlama” yapmayınca, tutuklayıp “sanık” yapmışlar...
Yıllar boyu hapislerde çürümüş!..
Dediği şu:
“Allah’tan korkan insan aramaktan vazgeçtik, biz hukuktan korkan insanlara hasretiz!..
Bizler, 18 yıldır masum olduğumuzu ispat etmeye çalışıyoruz... Artık gücümüz tükendi ve ispattan vazgeçtik...
Tek isteğimiz var:
Bu olayın sorumluları ortaya çıkarılsın!.. Çünkü; katil muamelesi görmekten bıktık, usandık!”
İşte, bunun için “otopsi” şart!..
“Darbe girişimleri”ni ortaya çıkaran ve sorumlularını yargılayan, şu anda da “şike çetesi”ne el atan yargı bir an önce “Sivas dosyası”nı da yeniden açmalı ve “gerçek katiller”in kimler olduğunu ortaya çıkarıp, kamuoyunu rahatlatmalıdır!..
Ki, bunun için “yeni bir dosya tanzimi”ne de gerek yoktur...
Eğer “Madımak dosyası”nı açalarsa, orada “masum”ları da göreceklerdir, “katil”leri de!..
Tek yapacakları iş;
“Dosya”dan hareketle, ölenlerin “mezar”larını açtırmak ve “otopsi” yaptırmaktır!..
“Otopsi” yapılınca görülecektir ki; “yanarak” veya “boğularak” öldükleri iddia edilen kişilerden “17 tanesi kurşunla öldürülmüş”tür!..
Kimlerdir o “tetiği çeken el”ler?..
Kimlerdir “emir” verenler?..
Çünkü; Madımak’ı ateşe veren, 17 kişiyi kurşunla öldüren o eller, 5 Temmuz günü de Başbağlar’a gitmiş, 33 masum insanı katletmişlerdir!..
Bunun “Alevi”si, “Sünni”si yok!..
PKK’lısı veya DHKP-C’lisi de yok!..
Onlar “piyon”lardır, “kukla”lardır!..
“Katliam”ların gerisinde “Ergenekon” vardır!..
ŞİRİN BİLİNEN İRİN’LER
Bugüne kadar “dokunulmaz” sanılan “anlı-şanlı kişilere” dokunan yargı; Dersim’den başlayarak, Maraş, Sivas ve Başbağlar’a da dokunmalı ve ucu nereye giderse gitsin, “sorumlular”ın yakasına yapışmalıdır!..
O zaman; bizlerin “şirin” bildiği nice insanın, “kanlı birer irin” oldukları ortaya çıkacaktır!..
Ülkede “huzur” isteniyorsa,
Türkiye “dün”üyle yüzleşmelidir!..
Aksi halde “kaos” devam eder!..
Cami içinde doğum günü partisi!
Hemen her zaman söylerim; “imamın sarığı beyazdır, leke kaldırmaz”... Ve yine derim ki; “İmam yellenirse, cemaat ortalığı batırır!”
Görüyorsunuz; bir yandan “boykot” ve “yemin krizleri” ile, bir yandan da “şike iddiaları” ile uğraşıyoruz...
Her taraftan “pis kokular” geliyor.
Böyle bir ortamda, bir “imam”dan bahsedeceğim hiç aklıma gelmezdi... Ama, Kılıç Ali Paşa Camii İmamı Selman Okumuş’un elime geçen bir kasedi, beni bu yazıyı yazmaya mecbur etti...
Henüz 34 yaşında genç ve enerjik bir imam olan, cemaatle diyalog kurmakta da hayli başarılı olan Selman Okumuş’un, galiba bir “uyarı”ya, bir “nasihat”e ihtiyacı var...
Selman Okumuş gibi bir imam, hiç bilmez mi ki; “cami”lerde “ibadet” edilir, “sohbet”ler yapılır ama asla “doğum günü partisi” verilmez!.. Çünkü camiler, birer “kilise” değildir!..
Selman Okumuş ve arkadaşları; almışlar “pasta”yı, “caminin orta yerine bir sehpa” koymuşlar, kesip kesip birbirlerine ikram ediyorlar... Pastanın üzerinde de, “Selman Okumuş’un resmi” var, iyi mi?..
Neymiş; “Selman Okumuş’un doğum günü”nü kutluyorlar!..
Kutlasınlar kutlamasına da; bu iş “caminin ortasında” yapılmaz ki!..
“İmam” bunu yaparsa, cemaat ne yapmaz?!?..
Şimdilik diyeceklerim bu kadar...
Heyy Selman Hoca, biraz hassasiyet!..