Hizmetler Nasıl Makbul Olur?
Şu dünyada Yahova Şahitleri kadar kendi dinleri, sect'leri için dehşetli bir gayretle ve azimle çalışan, hizmet eden başka bir cemaat yoktur. Bu yazıyı kaleme alırken masamın üzerinde onların "EBEDÎ HAYATA Sevk Eden HAKİKAT" adlı küçük boy ciltli 192 sayfalık kitapları duruyor. İngilizcesi 1968'te basılmış, zikr ettiğim Türkçesi 1969'da yayınlanmış. İkinci sayfada şu satırlar dikkat çekiyor: "Bu kitap 116 dilde basılmıştır. Yayımlanan tüm baskılardaki kitap sayısının toplamı 106.000.000'dır." Evet 116 dile tercüme edilmiş ve 106 milyon adet basılmış!..
Yahova Şahitleri İslam dinini hak kabul etmezler, Kur'anı ilahî kitab kabul etmezler, Peygamberimize de (Salat ve selam olsun ona) iman etmezler.
Biz Müslümanlar da Yahova Şahitleri dinini hak din olarak görmeyiz.
Soruyorum: İslam dünyasında iman, İslam, Kur'an hakikatlerini insanlığa duyurmak için Yahova Şahitleri gibi çalışan bir cemaat var mıdır? Maalesef yoktur.
Müslümanlar İman, İslam, Kur'an hakikatlerini anlatan bir kitap yazacaklar, bunu 116 dile çevirecekler ve yayınlayacaklar. Bu kitabın tüm baskılarının toplamı 106 milyon olacak... Bunlar maalesef bizim yapabileceğimiz işler değil.
İslam'ı, Kur'anı, Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselamı hak kabul etmeyen, inkâr red ve tekzib eden Yahova Şahitleri'nin bu azimleri ve sözde hizmetleri, İslamî ölçüler ve kıstasların ışığında gerçek hizmet midir? Kesinlikle değildir. Bırakın İslam'ın ışığında, hattâ Katolikler ve diğer Kiliseler bile onları hak tanımaz.
Şimdi İslam dünyasında bir cemaat, Yahova Şahitleri de ibrahimî bir dindir, Ehl-i Kitab'ın bir şûbesidir, onlar da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir diye itikad etse, bu inançları doğru ve geçerli olur mu? Elbette olmaz.
Yahova Şahitleri İslam'ı, Kur'anı, Resulullah'ı red ve inkar edecek, sonra birtakım Müslümanlar "Yahova Şahitleri de hak bir dindir ve Cennetliktir" diyecek. Olur mu böyle şey.
İslam dünyasında yapılan hizmetlerin makbul, meşru ve gerçek olması için Kur'ana, Sünnete ve Şeriata uygun olmaları gerekir.
Hindistan'da zuhur etmiş Kadiyanîlik dini vardır. Bu dinin bağlıları İslam'ın binde 990 hükmünü kabul ederler, lakin kendi kurucularına nebi derler, ona vahiy ve kitap geldiğine inanırlar, cihadı kabul etmezler. Namaz kılarlar, oruç tutarlar, zekat verirler, hacca giderler ama onların Kelimeleri şöyledir: "Eşhedü en lâ ilâne illallah... Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah ve (hâşâ) eşhedü enne Mirza Gulam Ahmed nebiyyallah..." Onlar bu son cümle ile İslam'ın dışına çıkmışlardır.
Bu Kadiyanîlerin dünyanın çeşitli yerlerinde mescidleri vardır, kitaplar çıkartır, hizmet ederler ama bu hizmetler boştur.
Yurt içinde ve yurt dışında yapılan İslamî hizmetlerin gerçekten hizmet olması, makbul olması için birtakım temel şartlar vardır. Bazılarını kısaca zikr ediyorum:
1. Bu hizmetleri yapanların inançlarının sahih olması gerekir.
2. İslam'ın temel inancı Tevhid'dir. Teslis inancı da sahihtir diyen bir Müslüman dinden çıkar ve hizmetleri boşa gider.
3. Tevhid'den sonra İslam'ın ikinci temel inancı Muhammed Resulullah'tır. Ehl-i Kitab bu inancı paylaşmamaktadır. Onlara ehl-i necat ve ehl-i Cennettirler demek "Muhammed Resulullah" temel inancına aykırıdır.
4. İslam'ı, Kur'anı, Hz. Peygamber'i red tekzib ve inkar edenler de Cennete girecektir inancı, İslamî ölçü ve kıstaslara göre son derece bozuk bir inançtır. Bu bozuk inançla yapılan hizmetler keenlem yekûndur.
İslam'a ve Kur'ana hizmet eden her Müslüman iyi bilsin ki, hizmetinin kabulünün ana şartı makbul ve sahih bir imandır.
İkinci temel şartı, bu hizmet(ler)in sırf Allah rızası için muhlisen lillah (ihlâsla) yapılmasıdır.
Tevhid'e, sahih itikada, Kur'anî esaslara, Nebevî mesaja ters düşen inanç ve görüşler hizmetleri ibtal eder.
Kur'anda Allahü Teala biz mü'minlerin kafirleri dost ve veli edinmemizi yasaklamıştır.
Tevhid ile Teslis asla bağdaşmaz ve uyuşmaz.
Kur'anı ve Hz. Peygamberi inkar, red ve tekzib edenler (yalanlayanlar) ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir.
Ehl-i Sünnet İslamlığında, Peygamberler dışında, ismet sıfatıyla muttasıf mâsum imamlar, hocalar, baronlar, mürşidler yoktur.
Ehl-i Sünnet İslamlığı rühbanların "erbab" haline getirilmesini kabul etmez.
Hizmet edelim ama öncelikle itikadımızı tashih edelim.
İmanı selb eden vahim bid'atlerden kaçınalım.
Hizmetlerimizi muhlisen lillah, ihlasla, Allah için yapalım.
Bir adam Uhud dağı kadar altını sadaka olarak dağıtsa, niyeti Allah rızası için değil, halka "Bu adam ne hayırsever zenginmiş" dedirtmek içinse, Allah'ın bu sadakayı onun suratına çarpacağına ve onu Cehenneme atacağına dair sahih hadîs vardır.
Her hususta niyetlerimizi tashih etmeliyiz.
Ameller, ibadetler, hayırlar, cihad niyetlere göre değerlendirilir.
Hiçbir Müslümanın İslam'ın temel hükümlerinde, şartlarında değişiklik yapmaya, tâviz vermeye hakkı ve salahiyeti yoktur.
Cenab-ı Hak cümlemizi İslam'a, Tevhid'e, Kur'ana, Sünnet'e, Şeriat'a uygun ve mutabık hizmetlere muvaffak kılsın. Hizmetlerimizi ibtal edecek bid'atlerden, itikad ve niyet bozukluklarından bizleri muhafaza eylesin.
Cennet kimsenin babasının çiftliği değildir. Cennet Allah'ın mülküdür. Allah Kitabında ve Resûlü Sünnetinde kimlerin Cennete girebileceğini açıkça bildirmiştir.
Resulullahın dâvetini ve dinini işitip de bunları inkar, red ve tekzib edenler Cennete giremez. Bu hususta 14 asırlık bir icma vardır.
(İkinci yazı)
Zekât Fâciaları
Bazı İslamî dernek ve cemaatler Müslümanların zekâtlarını topluyor, bunları dernek veya cemaat havuzunda biriktiriyor ve bu paralarla aşağıdaki işleri yapıyor:
(1) Ramazan'da, fısk, fücur ve günah mekânlarında lüks iftar ziyafetleri tertip ediyor. Bu mekanların mutfaklarında domuz eti pişiriliyor, dana etlerini yumuşaması için şarapta bekletiliyor. Yine bu mekanlarda her türlü içki içiliyor, bazılarında fuhuş yapılıyor.
(2) Zekat paraları ile bazı cemaat büyüklerinin reklamları yapılıyor, onlarla ilgili övgü kitapları yayınlanıyor.
(3) Personel maaşları ödeniyor, uçak biletleri, otel ve yemek masrafları...
(4) Bina yapılıyor, boya badana işleri, helâ ve banyolar...
Yüce dinimiz, mukaddes Şeriatımız zekat parasıyla cami bile yaptırılamayacağını bildiriyor.
Zekat, Kur'anda listesi yer alan sekiz sınıf Müslümana verilebilir. Bunların bir kısmı zamanımızda yoktur.
Eskiden Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Kurulu'nda (Fetva dairesi) Osmanlı zamanından kalma, medrese tahsili görüp icazet almış gerçek ulema ve fukaha vardı. Bunların "Zekatlar derneklere verilemez" mealinde bir fetvaları bulunmaktadır.
Zekatın şartlarından biri de temliktir.
Zekat tüzel kişilere verilemez.
Gayr-i Müslimlere zekat verilmez. Onlara yardım edilmesi gerekirse zekat değil, başka yardım yapılabilir.
Bu memlekette sefalet ve yokluk içinde inim inim inleyen Müslüman fakirler, Müslüman miskinler, Müslüman mülteciler varken, zekatların bazı cemaatler tarafından toplanıp Kur'ana, Sünnete, fıkha ve Şeriata aykırı olarak harcanması çok büyük bir faciadır.
Cenab-ı Hak cümlemize akıl, fikir, vicdan, merhamet nasip buyursun.
Geri izleme
Bu yazı Gündem bölümü’nde 06.07.2011 tarihinde yayınlandı
Bu yazıya ait yorumları RSS ile takip etmek için tıklayınız