Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Hükümet tamam da, bu krizi CHP’nin başına kim sardı?

Hükümet tamam da, bu krizi CHP’nin başına kim sardı?

Öncelikle; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Ustalık Dönemi Kabinesi” olarak dün açıkladığı 61. Hükümet’in memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Kabinede, “sürpriz isimler” yer aldı... Listeye bakıldığında; “Bakan olması kesin” denilen isimlerin yer almadığı görülecektir... Bu da göstermiştir ki; Erdoğan, “her türlü yönlendirme”ye ve özellikle de “dayatma”lara kapalıdır!..
Bazı çevrelerin, “bakan” olmasını “şiddetle arzu ettiği” isimlerin “kabine dışı” kalması, bir anlamda, o çevrelere verilen “anlamlı bir mesaj”dır...
Tabiî, bu mesaj verilirken, o bakanların “harcandığı” anlamı da çıkarılamaz...
Kabine dışı kalanlara da, “önemli görevler” verileceğini düşünüyorum.
Sonuç itibariyle;
Başbakan Tayyip Erdoğan, “rahat” çalışabileceği bir liste hazırlamış ve yola onlarla devam etmeye karar vermiştir.
Milletimize hayırlı olsun...
CHP VE BDP’YE MESAJ
Malûm, Başbakan Erdoğan, “kabine listesi”ni açıkladığı basın toplantısında gazetecilerin sorularını da cevaplandırdı...
Sorular üzerine;
CHP’ye verdiği mesaj şöyleydi:
“Bu süreç içinde eğer yemin edip yasama görevlerini yerine getirirlerse, biz bundan memnun oluruz... Fakat görevlerini yerine getirmiyorlarsa, o zaman da, Parlamento içi hukukun gereğini yerine getirmek de bizim görevimizdir.”
Başbakan, BDP’ye de şu mesajı verdi:
“Eğer demokrasi içinde bir yol arayacaklarsa, bunun yeri Diyarbakır değildir... Diyarbakır hepimizindir... Eğer Diyarbakır üzerinde farklı hesaplar içine giriyorlarsa, aldanıyorlar... Bu işin tek yeri vardır, o da TBMM’dir.”
CHP’DE YUMUŞAMA EĞİLİMİ
Başbakan’ın bu “mesaj”larına CHP ve BDP ne diyecek, nasıl bir tavır takınacaktır, elbette bilemiyoruz.
Ancak, Ankara’dan gelen haberlere bakılırsa, CHP, bir “yumuşama eğilimi”ne girmiş bulunuyor.
Gelen haberlere göre;
CHP; “seçilip de tahliye edilmeyen milletvekilleri”nin durumlarının açıklığa kavuşturulması konusunda bir “komisyon” kurulmasını, AK Parti’nin de bu komisyona üye vermesi halinde “yemin” edebileceklerini söylemişler...
Öyle görünüyor ki;
CHP’nin ayağı yere basmaya ve akılları başlarına gelmeye başladı.
Bu “uyanış”ta; son yapılan “anket”lerin de rolü olsa gerek...
Son anketlere göre; “yemin inadı”ndan sonra, CHP, “4 puan” birden kaybedip, “yüzde 22’lere” gerilemiş... AK Parti’nin oyu ise, yüzde 54’lere yükselmiş...
“Erime süreci”ne giren CHP’nin, bir “çıkış yolu” bulması gerekiyordu ki, “komisyon kurulması” teklifi, CHP için “can simidi” olacaktır.
KRİZİN MİMARI KİM?
Tabiî, “yemin krizi”nden bu yana, “en fanatik CHP’liler” bile, böyle bir yola niçin tevessül edildiğini sorgulamaya ve CHP’yi şiddetle eleştirmeye başlamışlardı.
Herkes soruyordu;
“Bu krizi CHP’nin kucağına atan kim?.. Anası kim, babası kim?”
Bu krizin mimarları; “CHP içinden birileri” miydi, yoksa başkalarının imal ettiği bir “veled-i zina” mı?..
Bu soru, hâlâ soruluyor.
Bu sorunun sorulduğu şu günlerde, sizlere; haftalık Doğruhaber gazetesinde yayınlanan bir “fıkra”yı aktarmak istedim.
“CHP’de kim kimdir” sorusunun cevabı, bu fıkrada olsa gerek...
GEL DE ÇIK, İŞİN İÇİNDEN!
Efendim, fıkra şu:
“Dâvâcı” kişi, hakimin huzuruna çıkmış... Hakim sormuş;
“Bu dâvâyı niye açtın?”
Dâvâcı kişi demiş ki;
“Ailevi durumumun tesbitini istiyorum.”
Hakim, “Anlat” deyince de; dâvâcı vatandaş, başlamış “aile”sini anlatmaya;
“Yetişkin bir kızı olan bir bayanla evlendim.
Babam da, karımın kızını aldı ve böylece karım babamın kayınvalidesi, üvey kızım üvey annem, babam da damadım oldu.
Babamın, eşinden bir kızı oldu.
Bu kız benim kardeşim oluyordu; fakat aynı zamanda karımın torunu olduğuna göre, ben kardeşimin üvey büyükbabası oluyordum.
Benim de bir oğlum olunca işler iyice karıştı.
Zira bu çocuk babamın hem torunu hem de kayınbiraderi oluyordu.
Karım üvey annemin annesi olduğuna göre oğlum, büyükannesinin çocuğu oluyordu.
Ben üvey annemin üvey babasıyım. Yani babam ve karısı benim evlatlarımdır.
Böylece oğlum ile babam kardeştir. Karım üvey annemin annesi olduğu için benim büyük annem oluyor.
Ben babamın babası olduğumdan, aynı zamanda kendimin büyükbabası oluyorum!!!”
Böyle bir durumda;
Gel de çık, işin içinden!..
YENİ CHP NASIL DOĞDU?
CHP’nin durumu da, fıkradaki “aile”den pek farklı gelmedi bana...
Malûm;
Deniz Baykal ve Nesrin Baytok’un yatak odasından bir “zina kaseti” doğdu...
Bu kasetten de, “Yeni CHP”nin yeni genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu doğdu...
Bu durumda;
Kemal Kılıçdaroğlu, Baytok-Baykal ikilisinin nesi oluyor?..
Malûm;
“Kaset imalatı” bir “genel başkan” olan Kemal Kılıçdaroğlu, “genel başkanlık” koltuğuna oturmadan önce Önder Sav’la “flört” etti ve genel başkanlığa atladı...
Bu durumda;
50 yıllık yol arkadaşı Baykal’ı satan ve Kılıçdaroğlu’na yanaşan Önder Sav, Nesrin Baytok’un nesi olur?..
Encümen-i Daniş tarafından “Demokrat Parti’ye genel başkan” yapılmak istenen Süheyl Batum, Cindoruk’un ağırdan alması üzerine; daha fazla bekleyemeyince, gitti CHP’ye kapak attı...
Önce “Genel Sekreter” oldu, sonra “Genel Başkan Yardımcısı!”
Göreve geldikten sonra da;
Başladı “Silivri’yi basıp, içeridekileri kurtarma plânı” yapmaya... Bununla yetinmeyip; sırf “darbeye yeltenmediği” için, orduya “kağıttan kaplan” demeye!..
Hızını alamamış olacak ki;
Konuk gazetecilere; “Sizi, buraya AK Parti mi saldı?” dedi!.. Yani, onları “tasmalı köpek” yerine koydu!..
Bu durumda;
Batum, “CHP’nin nesi” oluyor acaba?..
Ya da, şöyle soralım;
Onu, CHP’nin içine Encümen-i Daniş soktuğuna göre; CHP ile Encümen-i Daniş arasında bir “kan bağı” mı vardır?..
Encümen-i Daniş’in başında, eski Meclis Başkanları’ndan Necmettin Karaduman var... Onun da “Baba”sı Süleyman Demirel’dir!..
Peki, bu durumda;
Süheyl Batum “Demirel’in nesi” olur?..
HABERAL, KİMİN İMALÂTI?
Devam edelim “aile bağı”nı sorgulamaya ve “CHP’nin soyağacı”nı araştırmaya...
Bay Kemal Kılıçdaroğlu inkâr etse de, “Solcu CHP”ye, “Sağcı Mehmet Haberal”ı tavsiye eden Demirel’dir...
Demirel; “Bir tek Haberal için ricacı oldum” dediğine ve Haberal da “CHP milletvekili adayı” yapıldığına göre; Haberal için “ne” diyeceğiz şimdi?..
“Demirel’in CHP’deki kolu” mu,
“CHP-Demirel köprüsü mü?”
CHP’deki “yemin krizi”nin aktörlerinden biri de Haberal olduğuna göre; “krizin babası” kim?..
Süleyman Demirel mi,
Kemal Kılıçdaroğlu mu?..
Ya da, şöyle soralım;
“Demokrat Parti’nin başına geçirilmek” istenen Mehmet Haberal, CHP’den nasıl aday yapıldı?.. Bu adaylık; bir “Ergenekon projesi” miydi, “Encümen-i Daniş projesi” mi?..
Ergenekon’la Encümen-i Daniş, ya da her ikisiyle CHP’nin nasıl bir “bağı/bağlantısı” var ki; “rica”lar anında yerine getiriliyor?..
Süheyl Batum ve Mehmet Haberal’ı CHP’nin içine sokan irade ile “Baykal’ı kasetle yıkan” ve Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getiren irade, acaba “aynı irade” midir?..
Kılıçdaroğlu; Batum ve Haberal’ı baştacı yapmakla, o iradeye “vefa borcu”nu mu ödemiştir?..
Yoksa, bir “diyet borcu” mu vardı?..
BABA-EVLÂT ÇATIŞMASI
Daha açık ve kısa anlatalım:
Deniz Baykal ve Nesrin Baytok’un “zina kasedi”nden Kemal Kılıçdaroğlu doğdu...
Kılıçdaroğlu’ndan “Yeni CHP” doğdu...
Yeni CHP, Önder Sav’a “üvey evlât” muamelesi yapıp, Genel Sekreterlik koltuğuna Süheyl Batum’u oturttu.
Süheyl Batum’dan da, sürekli “kriz”ler doğdu... “Adaylık krizi”ni doğuranın da Batum olduğu söyleniyor.
Batum’un gelmesiyle, CHP’de bir “evlât çatışması” yaşandı... Kılıçdaroğlu’nu bir kolundan Süheyl Batum, diğer kolundan Gürsel Tekin çekmeye başladı.
Gürsel Tekin mi “has evlât”tı,
Yoksa Süheyl Batum mu?..
Süheyl Batum’un; “Silivri’den Ankara’ya tünel kazma projesi”nin mimarı olduğu bilindiğine, Gürsel Tekin’in de; “Ergenekon sanıklarını aday göstermek, CHP’ye en az 2 puan kaybettirdi” sözü kayıtlara girdiğine göre; CHP’deki “hayırsız evlât” kimdir?..
Sonuç itibariyle;
“Zina kaseti”nden bir “kriz” doğdu...
O “kriz”den de yeni yeni “kriz”ler doğdu... En son peydah olan “yemin krizi”dir ve bunun “akıl hocası”nın da Süheyl Batum olduğu iddia edilmektedir. Tamam, “akıl hocası” Süheyl Batum’dur da, “krizin babası” kim?..
Yoksa “Baba”;
“Eski belâlısı” CHP’den “intikam” alıyor da, Kılıçdaroğlu’nun haberi mi yok?..
“Baba”nın uzattığı “elma şekeri”nin cazibesine kapılan Kılıçdaroğlu, şeker bitince “sap”ının elinde kalacağını bilmiyor mu?..
Gelin de, çıkın işin içinden!..
============
ÖSYM ve Danıştay
Öyle bir “medya baskısı” altındayız ve öyle bir “kompleks”e sokulduk ki, “güzel adımlar” atan, “güzel sözler” sarfeden insanları bile; şöyle ağız tadıyla “tebrik” bile edemiyoruz.
“Sövgü” yazısı yazdık mı; “Ne olacak, zaten küfürbaz!” diyorlar... “Övgü” yazısı yazdığımızda ise; “Tabiî yazarlar... Nasıl olsa, kendi adamları” diyorlar... Yani, sövsek suç, övsek suç!..
Bu “cendere” içinde “ezik-büzük” olmamak, “kompleks”e kapılmamak mümkün değil...
Şu hâle bakın; “güzel şeyler”i bile övemiyoruz...
Oysa, “tercih kılavuzu” ve “üniversite kaydı” için “başı açık fotoğraf mecburiyeti”ni kaldıran ÖSYM Başkanı Ali Demir’in attığı “özgürlükçü” adımı övmemek mümkün değil... Ali Demir, bir “tabu”yu daha yıkmıştır ki, kendisini yürekten kutluyorum.
Aynı şekilde, yine Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu’nun “yürekli” sözlerini de yürekten kutluyorum... Sayın Karakullukçu; dün gazetecilerle yaptığı “tanışma toplantısı”nda demiş ki; “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... Artık yasak yok!.. Bizim derdimiz, siyasi iktidarla sürtüşme yaratmak değildir... Adamsan, sonuna kadar adam gibi yaşarsın... Tavuk gibi yaşasaydım, tavuk olurdum... Yere bastığın zaman dik basacaksın!”
Demek ki, “farklı bir Danıştay Başkanı” ile karşı karşıyayız... “Adam gibi adam”ları övmek ise, bizim görevimiz!..
Her iki başkana da başarılar diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi