Maddî Kalkınma ve Zenginlik
Ülkelerin, toplumların, devletlerin maddî, iktisadî, siyasî yükseliş ve kalkınmaları düz bir çizgi şeklinde sürmez, inişli ve çıkışlı bir seyir takip eder. Hattâ bazen batışlar ve bitişler de görülür.
Sovyetler Birliği bir ara çok güçlü, çok kuvvetliydi. Sonra çöktü, tasfiye edildi.
Dünyanın süper gücü ABD zor günler geçiriyor.
İsrail bir ara yenilmez gibi görünüyordu, çok zengindi, silah ve teknoloji bakımından çok üstündü. Şimdi durumu her geçen gün sarsılıyor.
Avrupa Birliğine girdikten sonra bir ara işleri tıkırında giden Yunanistan şu anda çok zor günler geçiriyor, iflâs etmiş vaziyette.
Evet kural ve gerçek şudur: Hep yükseliş olmaz, iniş olur, çıkış olur, bazen batış bile olur.
O koskoca cihan devleti Osmanlı nasıl batmıştı...
Geçen sene Japonya'nın durumu hayli parlaktı. Tarihte görülmemiş çok büyük ve şiddetli bir zelzele oldu. Binaları sağlamdı fazla kayıp vermediler ama denizden gelip sahilleri vuran dev dalgalar bu güçlü ülkenin belini kırdı. Maddî hasarlar, radyasyon, hastalıklar, korkunç miktarda borç...
Bazen güçlü devletleri ve ülkeleri tabiî âfetler yere seriyor.
Yüzyıllardan beri uyuyan bir yanardağ patlıyor, birkaç hafta içinde binlerce kilometre öteye ulaşan kesif (yoğun) küller ve dumanlar gökyüzünü kaplıyor, uçak seferleri iptal ediliyor, iklimler değişiyor. İktisat, ticaret, turizm tepetalak oluyor.
Yakın zamanlara kadar insanlar büyük zelzeleleri tetikleyemiyordu. Şu anda ilim ve teknoloji çok ilerledi, HAARP'ın zelzeleleri tetiklediği iddia ediliyor.
İstanbul'da ve Marmara bölgemizde tetiklenmiş veya tetiklenmemiş büyük bir zelzele olsa, Türkiye'nin siyaseti, iktisadiyatı, ticareti, turizmi bundan etkilenmez mi?
Büyük bir devlet insanî yardım için o dehşetli donanmasını gönderip ülkenin bir kısmını üstü kapalı bir şekilde işgal etse ne olacak?
1938'de Hitler Almanya'sı ilim, teknoloji, icatlar, iktisat, ticaret, eğitim, üniversiteler, üretim, ordu bakımından dünyanın en ileri ülkesiydi. Münich anlaşmasından sonra Avrupa'da bin yıl barış olacağı sanılmıştı. 1939'da Hitler Polonya'ya saldırdı. İngiltere ve Fransa savaş ilan etti ve 1945'te Almanya feci şekilde teslim oldu. On milyondan fazla ölü vermiş, yanmış yıkılmış, parçalanmıştı, düşman istilasına uğramıştı...
Yakın tarihteki İran-Irak savaşını İslam düşmanları provoke edip tezgahlamışlardı.
Şimdi bu düşmanlar bir Türkiye-İran savaşını planlıyor.
Böyle bir savaşın yenikleri Türkiye ve İran olacak, galipleri ise ABD ve İsrail.
Ülkelerin kalkınması, yükselip alçalması, batıp çıkması, iyiye ve kötüye gitmesiyle ilgili dinî görüşler de vardır. Ateist, pozitivist, rasyonalist veya materyalist kimseler bunları kolay kolay anlayıp kabul etmez.
Kutsal kitabımız azgınlıklardan bahs ediyor. Azgınlık ne demektir? Bazı konularda ilahî sınırların ve ölçülerin aşılması demektir.
Bugün Türkiye'de cinsel azgınlıklar, fuhuş ve zina, şehvetin her türlüsü çok yaygındır. Dini imanı para ve maddî zenginlik olan bir materyalist veya münafık için bunun bir sakıncası yoktur.
Lüks, israf, sefahat... Bunlar da İslam'a göre azgınlıktır... Materyalist ve münafık için problem değildir.
Dinimiz bize eski Sodom Gomore'nin ahlaksızlıkları, azgınlıkları yüzünden yerin dibine geçirildiğini haber veriyor.
Bir ülke düşünün: Maddî kalkınma tıkırında... Halkın bir kısmı hayli zenginleşmiş... Meskenler lüks, yazlıklar yüks, otomobiller lüks, mobilyalar giysiler, yemekler lüks... İktisadî, ticarî, turistik kalkınma akıllara durgunluk verecek derecede... Lakin ahlak geriliyor, beyinsizlik yayılıyor... Eroin, kokain, alkollü içkilerin gerçeği ve sahtesi... Fuhuş ve zina gırla gidiyor... Zina yapanlar rahatsız edilmesin, tedirgin olmasın diye Ceza Kanunu'ndan zina suçu çıkartılmış...
Birkaç gün önce okudum: Bodrum'da lüks bir lokanta açılmış, lüks bir yemek, yanında lüks İspanyol şarabı, bir kişilik mönü 2500 yeni lira.
Zaman zaman medya haber veriyor. Geceliği on bin lira olan lüks fahişeler varmış.
Televizyon ekranlarından milyonlarca Müslüman evinin içine lağımlar akıyor.
Bir okul kızı kötü durumda yakalanıyor. Bekaret testi yapılırsa materyalisler yeri göğü birbirine katıyor.
Devlet bir kısım Müslüman kadınlara TC başlıklı fuhuş "vesikası" vererek KDV'li, gelir vergili yasal ve "sağlıklı" fuhuş yaptırıyor. Fuhuş evinin kapısında güvenliği ve inzibatı sağlamak için polis bekletiliyor. Öyle ya kadın özgürlüğü var.
İkitisadî kalkınma fayrab ama rüşvet, haram kazanç, haram rantlar ve komisyonlar, alavere dalavere, hortumlama, ihalelere fesat karıştırma da yaygın ve yoğun...
Bana inanmazsanız uluslararası temizlik ve şeffaflık anket ve raporlarında Türkiye'mizin notuna bakın.
Bendeniz bir Müslümanım, benim ölçülerim Kur'ana, Sünnet ve Şeriat prensip ve hükümlerine dayanır.
Bana göre bir İslam ülkesinde riba yaygınsa orada aldatıcı, göz boyayıcı bir maddî kalkınma olabilir ama onun yanında manevî yıkım vardır.
Müslüman bir ülkenin halkı namazı terk etmiş ve şehvetlerine uymuşsa oradaki maddî kalkınma yükseliş için yeterli olmaz.
Fuhuş ve zinanın yaygın olduğu Müslüman bir ülke sarsılır ve batar.
Lüks ve israf, bundan doğan sosyal adaletsizlik devletleri batırır.
Ülkede para, lüks mesken, lüks oto, hızlı trenler, her yere uçak seferleri var ama millî barış ve mutabakat yok. Ne anladım ben böyle bir kalkınmadan.
Ramazan'a bir ay kaldı. Vatanın diğer taraflarını bilmem ama İstanbul'da gündüzleri yenilecek, içilecek, sanki Ramazan gelmemiş... Müslüman olarak ne anladım ben bugünkü kalkınmadan.
Bazıları gündüzleri oruç tutacak, geceleri kadın erkek karmakarışık vur patlasın çal oynasın Ramazan eğlence ve etkinlikleri.
Hatırlıyor musunuz, geçen Ramazan'da Silvan'da dört çocuk babası bir hamal akşam evine gelmiş, para olmadığı için iftar yemeği yapılamadığını duyunca çocuklarına sarılıp ağlamış ve bitişik odaya geçerek intihar etmişti. Bizde zenginlik var ama sosyal adalet, yardımlaşma, paylaşma yok.
Yine geçen Ramazanda üç gündür parasızlıktan yemek yiyemeyen üniversiteli bir çocuk, bir inşaatta iş bulmuş, açlıktan başı döndüğü için üçüncü kattan düşüp ölmüştü.
Hatırlıyor musunuz? Adapazarı taraflarında 90 küsur yaşındaki yalnız ihtiyar kadın harap kulübesinde açlıktan ve soğuktan ağlayıp inliyorken oraları gezen bir ekip tarafından bulunmuştu.
Zengin Müslümanların zekatları doğru dürüst verilse böyle fâcialar olmaz.
Ne yazık ki, zekatlar Kur'ana göre verilmiyor ve sarf edilmiyor.
Şimdi min gayri haddin (haddim olmayarak) size haber veriyor ve uyarıyorum.
Edirne'den Kars'a hızlı tren yapılsa, bu tren saatte 350 kilometre uçsa...
İstanbul-Ankara otoyolunun korkulukları altınla kaplansa...
Dünyanın en yüksek ve sağlam gökdelenleri bizde yapılsa...
Tarihte görülmemiş bir lüks, zenginlik, sefahat sergilense...
Dehşetli bir maddî kalkınma olsa...
Buna mukabil madalyonun arka yüzünde:
Fuhuş... Zina... İçki... kumar... Ahlaksızlığın her türü... Hırsızlık, rüşvet, haram yeme...
Dinsizlik, densizlik, donsuzluk ayyuka çıksa...
Zenginlerle fakirler arasındaki uçurum her gün daha da büyüse...
Maddî zenginlik ve kalkınma ilerledikçe dindarlık, ahlak, fazilet, hikmet gerilese...
Tâğutçular azgın, Müslümanlar korkak ve pısırık olsa...
Böyle bir gidişatın, böyle bir kalkınmanın sonu iyi olmaz.
Bana inanmayanlar Sodom Gomore'nin, Roma'nın, Sovyetler Birliği'nin âkıbetlerine baksınlar.
İşin başı doğru inançlar ve iyi amellerdir.
İlahî sınırları/hadleri çiğneyen azgın toplumlar iflah olmaz, necat bulmaz.
Biz Müslümanlar kurtulmak, aziz olmak, ayakta durmak istiyorsak Kur'ana, Sünnete, Şeriata, Hikmete uymak zorundayız.
Ribayla, fuhuş ve zinayla, hırsızlıkla, rüşvetle, haram yemekle, lüks ve israfla, gurur ve kibirle birlikte olan maddî kalkınma devamlı olmaz, saâdet ve huzur getirmez.
Deccalî, Süfyânî, Tâğutî, Sodom-Gomorevî kalkınmalarda hayır yoktur.