Böyle siyasete ne desem ki!..
Seçimlerden bu yana siyaset sahnesinde yaşananlardan rahatsızım. Bu noktaya hem de tek parti çoğunluğunda gelinmiştir. Yani koalisyonlar dönemi söz konusu değildir. Düşünüyorum da belki koalisyon ortamı olsaydı uzlaşma bugünkünden daha kolay sağlanabilirdi.
Toplum giderek geriliyor. Siyaseti bazı partilerin bilek güreşi gibi algılamaları, rakibin bileğini yatırabilmek için gerekirse bileğin kırılmasının bile mücadelede bir yol olarak görülmesi gerilimi artırıyor. Böyle bir anlayışın sorunlara çözüm bulmasını beklemek boşuna olacaktır. Bu arada bazı siyasilerin mücadeleyi yasaları zorlayarak, hatta hiçe sayarak sürdürmeye çalışmaları, bunun ötesinde düne kadar aksini savundukları düşüncelerinin bugün tamamen ters yüz edilmiş olduğunu görmek insanı siyasetten soğutuyor. Daha doğrusu siyaset sahnesinde bugün için rol almış olan siyasilerin sergilediği oyundan rahatsızlık oluşturuyor.
Milletvekili aday listelerinin belirlendiği andan itibaren bugünkü noktaya gelineceği görülüyordu. Çünkü, daha listelerin tanzimi sırasında bu bilek güreşi başlatılmıştı. Elbette her alanda bazen bilek güreşi de oyuna dahil edilebilir. Ancak, bir noktaya gelindiğinde hem rakibe hem de ülke ve insanımıza zarar vermemek adına karşılıklı anlaşarak güreşin yarıda kesilmesi de siyaset oyununun esaslarından birisidir. En azından öyle olması gerekir. Sürekli olarak gerilimi tırmandırmanın topluma hiçbir yararı olmadığı gibi millet iradesinin geçersiz kılınmasını isteyenlere hizmet edilmiş olur. Bu bakımdan bazen en güçlü konumda bulanan siyasi partinin geri adım atmasını bilmesi, siyaset dışı güçlerin ekmeğine yağ sürmemesi gerekir.
Bu noktada CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun kendilerini haklı göstermek için ileri sürdüğü bir takım gerekçeler karşısında insanın aklı tutuluyor. Bu kadar inat ve gerçekleri ters yük etme çabasını anlamakta zorlanıyor.
Kılıçdaroğlu, tutuklu milletvekillerinin yasal bir engel olmadığı halde cezaevinde tutulduğuna ve bunun CHP'nin sorunu olmanın ötesinde bir demokrasi sorunu olduğuna inandığını, bu bakımdan tutuklu milletvekillerinin yemin etmelerinin yolu açılana kadar yemin etmemeye kararlı olduklarını söylemiş.
Bu sözleri sanıyorum tercümeye gerek yok. Ancak bazı soruların cevabını da Sayın Kılıçdaroğlu'nun vermesi gerekir.
Tutuklu milletvekillerinin tahliyesini reddeden kurum yargı değil mi? Yani yargı bu kararları iktidarın baskısı ile mi veriyor? Bu mu söylenmeye çalışılıyor? Geçmişte yargının bazı güç odaklarının tesiri altında kaldığını biliyoruz ve süren mahkemelerin bu güç odaklarının siyasete müdahalesini engellemeye yönelik olduğunu düşünüyoruz. En azından böyle olmasını millet olarak arzu ediyoruz. Ne var ki, CHP ısrarla yargıyı eski alışkanlığının bir sonucu olsa gerek baskı altına alarak kendi düşüncelerine uygun kararlar almaya zorluyor görüntüsü veriyor. O zaman ortada bir hukuk sistemi kalır mı? Esas olan yargının hiçbir siyasi parti ya da bir başka güç odağının etkisi altında kalmadan mevcut yasalar dahilinde hareket etmesi değil mi? Eğer yasalarda bir eksiklik ya da zaman içinde eskimişlik söz konusu ise bunu değiştirecek kurumun Millet Meclisi olduğunu sanıyorum söylemeye bile gerek yok. Bunun yolu ise Meclis'i boykot etmekten değil, Meclis'ten ve diğer partilerle uzlaşmaktan geçmez mi?
CHP hem uzlaşmayı reddediyor hem de mevcut yasaların görmezden gelinmesini, bunu da iktidar çoğunluğunun sağlamasını istiyor.
Bu noktada adama 'bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' demezler mi? Gelinen noktada tek sorumlu olarak CHP'yi görmek ve göstermek de doğru olmaz. Belki CHP'nin sorumluluğu biraz daha fazladır. Ancak, iktidar partisi de sanki bilerek işi yokuşa sürüyor, işleri çıkmaza sokmanın gayreti içinde görünüyor. Çünkü, daha ilk günden yemin etmeyen milletvekilinin milletvekilliğinin düşeceği, bunun sonucu olarak bir ara seçimin gündeme geleceği yaklaşımı güç bende ben ne dersem o olur yaklaşımının bir sonucu değil mi?
Hatta, Başbakan'ın bir konuşmasında, "Tükürdüklerini yalayacaklar" yaklaşımı yemin etmeyen milletvekilleri içinde yemin etme niyetinde olanların bile tahrik edilmesi anlamına gelmez mi? Kısacası siyaseti sevimsiz kılma yarışından en kısa zamanda vazgeçilmelidir. Hiç olmazsa seçimlerden bu yana Güneydoğu'dan gelen şehit cenazeleri karşısında bu bilek güreşinin yanlışlığı fark edilmeli ve mutlaka bir uzlaşma yolu bulunmalıdır. Çünkü, BDP'li bağımsızlar ortalığın giderek gerilmesini kendi hedeflerine uygun görüyor ve sürekli ortamı daha da gerecek açıklamalar yapıyorlar. Bazı tutukluların yemin edememesi bir yargı hatası bile olsa önemli olan ülkenin çıkarlarıdır deyip, teröre ve bir takım odaklara karşı birleşmenin zamanıdır. Yarın çok geç olabilir. Bu arada halkımızın siyasetten ümidini kestirecek açıklamalar ve adımlar atmak siyasilerin bindikleri dalı kesmesi demektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.