Baktık, gördük, sevdik ve inandık elhamdülillah
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Tadı damağımızda kalan, doya doya yaşadığımız, aşk ve muhabbet dolu ve unutulmayacak nadide bir Mi’rac Umre programından sonra, Ana vatanımız Mekke-i Mükerreme’den Türkiyemize sağ salim döndük elhamdulillah.
Kimi bakıp göremeyenlerin kültür turizmi sandığı ama asıl insanlığımızın ve medeniyetimizin merkez üssüyle buluşma ve Allah ve Resulü ile yeniden biatlaşma olan Hacerül esvedi selamlamayla başlayan bu kısa Umre ibadeti sırasında, gerek dünya ve gerekse ülkemiz gündeminin başdöndürücü bir hızla değiştiğine şahid oldum.
Bilhassa krallıkla yönetilen ülke halklarının doğum sancılarının sıklaştığını dikkatle izledim. “Allah saygı evi (Beyti Haram) olan Kabe’yi insanlar için (şirke, küfre, zulme ve zalime karşı) bir ayaklanma (kıyam) evi kıldı. (Maide Suresi, 97)” ilahi mesajıyla temelleri atılan ve Kerbela’da Hz. Hüseyin’in (ra) şehadetiyle sembolleşen, halkın idarecisini şura ile seçme mücadelesi şimdi meyvelerini vermeye başladı...
İktidarlarını kendi halklarının kan ve gözyaşları üzerine inşa eden zulüm ve baskı yönetimleri sokaklarında derin cuntalarının tehdit saçan görkemli törenleri yerine, ülkesinin vatandaşlarını görünce korkuyla silaha sarılıp kendi evlatlarını öldürüyorlar. Yıllar önce Mekke sokaklarında yaşanan İslami tebliğ sonucu Efendimiz (sav) ve inananların başına gelenler de aynıydı.
O gün Peygamberin ardında yürüyenlerin çoğu fakirler, sömürülen köleler, tüm hakları ellerinden alınmış mazlum kadınlardı. O gün dillerinde ve gönüllerinde La ilahe İllallah mesajıyla yürüyen direniş kahramanı Sahabe-i Kiramla, bugün Bingazi’nin, Şam’ın, Yemen’in, Kahire’nin, Cezayir’in, Tunus’un ve diğer ülkelerin sokaklarında hak ve özgürlükleri için yürüyenler arasında ne fark var ki?
Kullara kulluğu reddediyor kalabalıklar!
“Bırakın bizi, biz sizin kullarınız değiliz, sadece Allah’ın kullarıyız ve O’nun bize doğuştan verdiği en temel hak ve özgürlüklerimizi elde etmekten başka bir isteğimiz yok!” diye haykırıyorlar. Yani yaratan da ALLAH, yaşatan da Allah, hak ve özgürlüklerin sınırını tespit eden de yalnız ve yalnız Allah’tır manasındaki Lailaheillallah’ı bütün cihana ve despot yönetimlere ilan ediyorlar.
Mekke’den Medine’ye yapılan kutsal ve çileli hicret yolculuğu da bu manaya atfen yapılmış ve özgürce bir hayat için vatan terk edilmiştir. O kutlu hicret yürüyüşü; insanın yaşama, inanma, düşünme, daha iyi şartlarda refah içinde yaşama talepleri, adına kula kulluktan kurtularak sadece Yaradana kul olmanın önündeki tüm engelleri kaldırmak için gerçekleştirildi. Hâkimiyetin kayıtsız ve şartsız yalnız Allah’a (c.c) ait olduğu özgür bir vatan tercihiydi.
Mi’rac Umresi için 12 gün boyunca manevi havasını teneffüs ettiğimiz o kutsal beldelerde soluduğumuz hava da işte tam bu mesajlarla yüklüydü!
Mekke sokaklarında Erkam’ın bir iman medresesi olan evinde gizli gizli yapılan eğitimlerin, Medine’ye giden devlet yolunda nasıl bir üniversiteye dönüştüğünü andık ve o muhabbetin ve bereketin izleri bize de siner mi diye yürüdük o mübarek sokaklarda...
Bedir’de yalnız Rabbine güvenen az bir topluluğun galibiyetini, Huneyn’de çokluğuna güvenip zaferi kendilerinden zannederek Allah’ı unutan topluluklara, Allah’ın yeryüzünü başlarına nasıl dar getirdiğini anladık.
Uhud’dan kıyamete kadar gelecek müminlere ibret olma adına dünya malı ve makamları için nöbetlerini terk edişin acı derslerini aldık.
Gemilerin dağdan yürütmekten çok dağa zor olan Hendek meydanında Allah’ın yardımının çalışmadan, ter dökmeden gelmeyeceğini gördük. Yani hendek kazılmadan, gayret etmeden Peygamberlerin bile dualarının kabul olunmayacağının inancını tazeledik.
Hudeybiye’de en zor şartlarda bile durmaksızın sabırla yola devam etmenin, başarının olmazsa olmaz şartı olduğunu bir kez daha hatırladık.
Mekke’nin Fethi mekanında iktidar sarhoşluğuna girilmeden, gurura kapılmadan ve gerçek çilekeş dostları unutmadan hamd ve istiğfarla Kabe’ye girilip aşk ve sevgi denizinde yüzüleceğini tavaflarda yaşadık elhamdulillah. Gerçek bir barış ortamının sağlanıp dış güçlere karşı güçlü bir ülkeyi yeniden inşa için Hakk ve adalet adına medya, yargı ve bürokraside halkın gerçek iktidarı sağlandığında istisnalar hariç pişman olduğunu itiraf eden dağdakine de bağdakine de, siviline de ve silivrisine de umumi bir fırsat vermek gerektiği basiret ve ferasetini, vahşinin affedildiği tavaf meydanında idrak etme fırsatı bulduk.
Kıbleteyn mekânında sosyal, siyasi, ticari, ailevi velhasıl her yer ve zamanda istikametimizin (yönümüzün) tek olması gerektiğini, iki veya daha çok kıblenin reddedildiğini iyice düşündük. Ve her yolun Roma’ya değil yalnız Kabe’ye çıktığına olan imanımızı yeniden tazeledik.
Gül bahçemiz Mescid-i Nebevi’de ahlakımızı, söz ve davranışlarımızı güzeller güzeli Eşsiz Önderimiz ve örneğimiz Hz. Muhammed (sav) efendimizin yanında ölçme fırsatı bulduk.
Aşkı, sadakati, vefayı, kardeşliği, affetmeyi, zulm ve haksızlık karşısında öfkeyi, gerektiğinde mal ve canla bedel ödemeyi yeniden Suffa mektebine talebe kaydını yaptırarak anladık elhamdulillah.
İşte umre ve hac ibadetinin inanç ve kültür turizmi olmayıp; bakıp görme, gerçeği görünce sevip inanma ve inanınca da doya doya yaşama ibadeti olduğunu, gözyaşlarına boğulduğumuz o mekanlarda bir kere daha anladık elhamdülillah.
Hz. Muhammed (s.a) efendimizin izinden gitmekle şeref duyuyoruz.
Ve O(s.a) Efendimizin izinden gidip, yalnız Allah’ın ilke ve inkılabına tabi olanlara selam olsun!
Not: Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’e kavuşma ayı ve gününde, Ramazanın rahmet denizinde tekrar Medeniyetimizin merkez üssü Mekke-i Mükerreme’de birlikte olalım inşallah.
Bilgi ve kayıt için:
www.nadidehac.com 0212 616 92 26