Kaptan ve tayfalar vazifesini terk ederse
İşin hakikatine bakılırsa; savaş veya musîbetlerin en büyük müsebbibi, ehl-i imân, ehl-i imân içinde de hizmet ehlidir.
“Bu nasıl bir mantık, ve değerlendirme?” diye itiraz edilebilir. Ancak, meselenin zahirine, mülk boyutuna değil, melekûtuna, yani hakikî yönüne ve kader cihetine bakılırsa, gerçekten de asıl suçlu açıkça görülür!
Ehl-i imân ve hizmet ehli vazifesini terk ederse, gemi çarpar, karaya oturur veya batar. Risâle-i Nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıdır. Ve sonsuz hayat içindeki ebedî mutluluğu netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündedir. Ve kurtuluş sahili olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (asm) çıkaran Rabbâni bir gemide çalışan hademelerdir. 1
Gemi seyrü sefer halinde iken, yolcular kamaralarında dinlenebilir, uyuyabilir veya salonlarda bir araya gelip sohbet edebilir, eğlenebilir, başka bir iş ile meşgul olabilir.
Fakat, kaptan dahil personel, asla işini bırakıp eğlenemez, uyuyamaz, başka şeylerle meşgul olamaz! Onlar, bütün duygularıyla hedefe kilitlenip vazifelerine sarılmadılar.
Küfür, inkâr, kıyamete kadar devam edecek. İnsan ise, nisyandan alındığından hatalı, kusurlu, eksik olmasının yanında zaaflarla da örülmüştür. Dolayısıyla haksızlık, zulüm dahil, pekçok hataya imza atabilir!
Psikolojik baskı veya nefsimizin oyununa gelerek başkasına atmaya gerek yok. İşte herc ü merc içinde belâlara hedef olmamızın teşhisi şöyle konmuştur:
“Biliniz! Hakîki olayları kaydeden tarih, hakîkate en doğru şahittir. İşte tarih bize gösteriyor. Hatta, Rusu mağlûp eden Japon başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki:
“Hakîkat-i İslâmiyetin kuvveti nisbetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm medenîleşip terakkî ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i İslâmın hakîkat-i İslâmiyede zaafiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedennîye düştüklerini ve herc ü merc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilâkistir/ tam aksidir...” 2
Anlaşıldı ki, savaş, deprem ve sâir âfâtlar, ehl-i imân dünyaya meylettiğinde, dünyevîleştiğinde, vazifesini terk ettiğinde, eyyamcılarla yarışa giriştiğinde, iktidar kavgası, dünya işlerine daldığında savaş ve belâlar üst üste gelir.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 165.
2- Said Nursî, Tarihçe-i Hayâtı, s. 80.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.