“Ben İsyan Edersem İtaat Gerekmez”
Daha önceki yazılarımızda gördük ki müslümanlar, meşru “ulü’l emr”in, meşru emirlerine itaat borcundadırlar. Bu ilkeler çok açık ve anlaşılırdır.
Peygamber Efendimizin biat alırken vurguladığına göre müslüman, hem güçlülük hem de zayıflık halinde, hem zorluk hem de kolaylık halinde, hatta şahsi haksızlığa uğrama hallerinde bile dinleyip itaat etmek borcundadır.
İdarecilerde görülen hoşlanılmayan bazı haller, hatta haksızlıklar ve şahsa yapılan zulümler, ona itaat vazifesini kaldırmıyor, isyan hakkını getirmiyor.
Bu konuda Peygamberimizin tavsiyesi sabırdır.
Neden böyledir?
Zira idareden ve cemaatten ayrılmak, cahiliyye ölümüne sebep olabilir. Malum, sürüden ayrılanı kurt kapar. Böyle bir itaat, her ne kadar nefse ağır gelse de, kan dökülmesini önleme ve fitne ateşini söndürmesi bakımından tavsiye edilmiştir. Çünkü bir yerde kan dökülürse durması gayet zordur. Tıpkı fitne ateşi tutuşursa söndürülmesinin çok zor olduğu gibi.
Ancak İmam, yani İslam Devlet Başkanı masiyet, günah, haram olanı emrederse, itaat hakkını kaybeder. Bu hususu döne döne vurguluyoruz ki, zulme maruz kalmak başka şeydir, haram ve günah emrine maruz kalmak başka şeylerdir.
Masiyet, haram, dinen günah olan, Allah'a isyan manası taşıyan fiildir. Namazı terk etmek, içki içmek, kumar oynamak… birer ma’siyettir. Şu halde imam, bu çeşit emirlerde bulunursa, bu emirlere itaat edilmez.
Rasulullah'ın (sa) koyduğu kural gayet açıktır.
"Allah'a isyanda kula itaat yoktur."
"Allah'a itaat etmeyene itaat yoktur."
Allah'a asi olana itaat yoktur." (İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte, 6/437)
Öyleyse beynimize şunu kazımalıyız ki burada yazılanlardan açıkça anlaşılan, bir İslam Devletinde gerek devlet başkanı, gerekse yasama organları, Kur’an ve sünnetin temelini oluşturdukları İslam esaslarına aykırı bir kanunu yasalaştıramazlar, böylesi haramları, günahları kanunlaştırıp yürürlüğe koyamazlar. Bizim dinimizin anayasasının değişmez birinci maddesi budur.
Ne yasama, ne yürütme, hangi makamda olursa olsun hiçbir kimsenin böyle bir hakkı yoktur.
Hiçbir kimse hiçbir şekilde böyle bir kanuna itaat için zorlanamaz.
Bir İslam Devletinde Hakimler böyle bir kanunla yargılamada bulunamazlar. O devletin yasaması böyle bir kanun yapsa bile yok hükmündedir.
Bir İslam Devletinde yürütmede görev alanlar da böyle bir yasayı icraata koyamazlar.
İslam devletinde böyle bir kanuna itaat haramdır. (Abdulkadir Udeh, İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk, 4/241; Mevdudi, İslamda Hükümet, s. 497-498, 521-523)
Çünkü hukuk devletinde kim olursa olsun kişiler, kendini kanunlardan üstün sayamazlar.
Bu kadar bilgiden sonra soralım: “Vermez ya, farz-ı muhal hadi verdi diyelim, gerçek bir şeyh şeriata aykırı emir verirse, müritleri ona itaat eder mi etmez mi?”
“İslam’da İtaat Bilinci” oluşturabilmek için yazdığımız bunca yazıyı toplasak bir kitap olur herhalde. Artık bu kadar yazıdan sonra her şey ayan beyan bellidir bir Müslüman için. Gerisi dahilde gereksiz kavga. Biz yokuz orada kardeşim.
Bizim bildiğimiz gerçeği diyaloğa dökelim isterseniz:
- İslam’da Peygamber Efendimizin (sav) yeri malum. Ondan sonra şeyhlerin şeyhi kimdir?
- Hz. Ebu Bekir Efendimizdir.
- Peki, o ne diyor?
- Ne diyor?
- Yahu duymadın mı sen, halife seçilince ilk hutbesinde ne dedi?
- Duydum duydum…
- Ne dedi?
- "Ben Allah'a ve Rasulüne itaaat ettiğim sürece, bana itaat ediniz. Ben isyan edersem, bana itaat etmeniz gerekmez” dedi. (Kenzu-l Ummal, no:2282.)
İşte gerçek bu kadar basit…