Ne buradanım ne de oradan
Kadife sesli romantik şarkıcı Julio Iglesias'a bayılıyorum. İki kez konserlerini izleme şansını da yakaladım. Biri İstanbul'da, diğeri Efes antik tiyatrosunda...
O konserlerde yorumladığı şarkılar hâlâ kulaklarımda yankılanıyor: "Un canto a Galicia", "El Amor", "Nathalie", "Nostalgia", "El ultimo verano"... Ama ille de, "No soy". İki dörtlükten ve üç dizelik nakarattan oluşur. Nakaratı şöyle:
"No soy de aqui ni soy de alla / No tengo edad ni porvenir / Y ser feliz es mi color di identidad..."
Türkçesini de mealen vereyim: "Ne buradanım, ne de oradan / Ne yaşım var, ne geleceğim / Mutlu olmak benim kimliğimin rengidir."
İşte bu büyüleyici şarkının güftesi de, bestesi de Arjantinli şarkıcı Facundo Cabral'ındı. Aslında şarkıcı değil, bir "Aşık"tı o.
İnanılmaz inişli-çıkışlı ama bir o kadar da renkli bir hayatı oldu.
Doğumundan (22 Mayıs 1937) bir gün önce babası evi terk edip gitti. Annesi 7 çocuğuyla baş başa kaldı.
Facundo Cabral, 9 yaşında Arjantin siyasi tarihine girmeyi başardı: Evden kaçıp başkent Buenos Aires'e gitti, nasıl yaptıysa güvenlik barikatını aşarak Başkan Juan Peron ile efsane eşi Eva'ya ulaştı. Eva Peron'un önüne dikilip annesine iş istedi. Eva Peron, "İlk kez birisi benden para yerine iş istiyor" diyerek küçük Facundo'nun dileğini hemen yerine getirdi.
O zor çocukluk yılları onu gençliğinde alkolik yaptı, suça itti. Cezaevinde Simon adlı bir Cizvit ona hem okuma yazma öğretti hem de gitar çalmayı. Ayrıca edebiyatla ve müzikle tanıştırdı. Bir daha gitarı asla elinden bırakmadı.
1960'ların başında iş aramak için Arjantin'in turizm merkezi Mar del Plata'ya gitti. Bir otele başvurdu. Tesisin sahibi gitarlı gence "Temizlik işçisi olacağına, otelimde sahneye çık, daha iyi" önerisinde bulundu. Ve o günden sonra hayatı değişti. 10 yılda Arjantin'in en ünlü şarkıcısı oldu. Hepsi de sevgi ve barış mesajları taşıyan şarkılarını yazıp bestelerken Hazreti İsa'dan, Gandi'den, Teresa Ana'dan, Luis Borges'ten, Walt Whitman'dan esinleniyordu.
Arjantin'in diktatörlükle yönetildiği yıllarda (1976-1983) cunta tarafından "Tehlikeli" görüldüğü için Meksika'ya sığındı. 1984'te dönebildi vatanına.
1996'da UNESCO'nun "Dünya barış elçisi" ilan ettiği Facundo Cabral'ın bir numaralı özelliği özgürlüğüne ve bağımsızlığına olağanüstü düşkünlüğüydü. Hayatında hiç evi olmadı. "Bir evle başlar bağlanmak" derdi, "Sonra o evi döşeyecek eşyalar alırsın, sonra başka eşyalar, sonra onların yerine yeni eşyalar.. Böyle gider..." Hep otel odalarında geceledi. Birkaç iç çamaşırı, birkaç gömlek, iki-üç pantolon... Tüm eşyası buydu. Ve tabii bir de gitarı. 150'yi aşkın ülkeyi dolaştığını söylerdi.
Onun kitabında "Hüzün" kavramı yoktu. Ölümün önünde bile. "Birinin ölümüne ağlamak, hayata saygısızlıktır" diye konuşurdu.
Ve geçen cumartesi sabahı, erken saatlerde Guatemala City Havaalanı'na giderken, yolda pusu kuran birileri aracını yaylım ateşine tuttu. Onlarca kurşun saplandı bedenine. 74 yaşındaydı.
Bir güvercini daha öldürmüşlerdi.
Geriye şarkıları kaldı ve bir de dün aktardığım mesajı:
"Ölüm yok, sadece taşınmak var. Ve öte tarafta seni harika insanlar bekliyor: Gandi, Mikelanj, Walt Whitman, Ermiş Aurelius Augustinus, Teresa Ana, anneannen ve de yoksulluğun insanı sevgiye daha da yaklaştırdığına, çünkü paranın insanı birçok şeyden uzaklaştırdığına ve bizleri birbirimizden kuşkulanır hale getirdiğine inanan annem..."
Kendinize biraz zaman ayırıp Julio Iglesias'tan "No soy de aqui ni soy de alla"yı dinleyin; bu köşeyi neden iki gün Facundo Cabral'a ayırdığımı daha iyi anlayacaksınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.