Hız çağında “aheste” yaşamak
Öyle bir zamandayız ki, insanların değil bir birlerine, kendi cinsiyetlerine bile sadakati kalmadı: Kimi erkekler ameliyatla kadın olurken, kimi kadınlar da ameliyatla erkek oluyor.
Her şey çok hızlı yaşanıyor: “Sevgi”, “saygı”, “duygu”, “şefkat”, “merhamet”, “vefa” “ahlâk”, “doğruluk”, “dürüstlük”, “sadakat” gibi kavramlar, modern hayatın akışına yetişemiyorlar!..
Hayat mecburen onlarsız akıyor!..
*
Her şeyi “başarı+para=güç” formülü belirliyor.
Eskiden “helal-haram”, “din-iman” konuşan dindar Müslümanlar bile artık “repo-faiz-döviz-cari açık” konuşuyor...
Kıyafetimiz gibi siyasetimiz de “ötekiler”e benzedi...
“Dosdoğru olmak” mecburiyeti bir eski zaman hasletine dönüştü: Sözde “düşmanın silahı”yla silahlanıyoruz, ama aslında gitgide “onlar”a benziyoruz...
Kıyafet ve siyasetten sonra ticaretimiz de, tatilimiz de, eğlence anlayışımız da değişti... Anlayacağınız biz de “para”nın tadına vardık!..
Paranın tadına vardık varalı da narına yandık!
Gösterişli kıyafetler, görkemli evler, pahalı eşyalar, lüks arabalar dindar Müslümanları da fena halde etkiledi...
Şükrün yerini ise “hak” iddiası aldı: “İyi yaşamak bizim de hakkımız!”
Anlayacağınız, “İyi yaşamak”la “gösteriş yapmak” arasındaki farkı bile ıskaladık!
*
Ticarette kapitalist, siyasette acımasız, kıyafette Batı, yaşam tarzında Amerikalı, evde gaddar, televizyonda hoşgörülü demokrat...
Bu mudur “Müslümanlık” dediğimiz?
Bunun adı olsa olsa “ikiyüzlülük” olur!
*
Eskiden dindarâne hayat “aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” tadında yaşanırdı...
Hayatı kavramak, yaradılış hikmetini anlamak, “insan” denen muammayı çözmeye çalışmak gibi çabalarımız vardı...
En azından ölmek için (çünkü geçen her an bizi ölüme biraz daha yaklaştırıyor) bu kadar acele etmezdik!..
Yemeklerimizi “aheste” yer, namazlarımızı “aheste” kılardık...
Şimdi bizim de acelemiz var: Ya bir yerlere yetişiyor, ya da bir şeyler yetiştirmeye çalışıyoruz; bizim de hayatımız “koşturmaca”ya dönüştü...
Şükre vaktimiz yok!..
Fikre vaktimiz yok!..
Zikre vaktimiz yok!
Koştur baba koştur!..
Anlamak zor: Ölmek için neden bu kadar acele ediyoruz!
*
Biz de “ötekiler” (eskiden “ehl-i dünya” derdik, bu kadar benzeştikten sonra ne dediğimizi gerçekten çok merak ediyorum) gibi nefes alıyoruz, ama yaşamıyoruz!
Çünkü gerçek anlamda yaşamak, hayatın özünü kavramaktır!
Biz hayatın özünü kavrayamadık!
*
Hayat bukalemuna dönüştü: Değişken atmosferlerde dolaşıyoruz.
“Değişim”i yakalayamayan toplumlar “değişkenlik”te varlık arar.
“Değişkenlik” ise tatminsizlikten ve doyumsuzluktan beslenir. Böyle durumlarda hayat baş döndürücü bir hıza ulaşır.
O kadar hızlıyız ki, insanı “Müslüman” yapan değerleri düşünecek vaktimiz yok!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.